Poliglotların sırrı ifşa oldu... 50 dil bilen bilim insanı Prof. Dr. Johan Vandewalle: Dil, sporcu gibi çalışma ister!

Dil öğrenmeyi hobi edinen poliglotları mercek altına aldık. Danıştığımız uzmanlarımız arasında 50 dil bilen dünyaca ünlü bilim insanı Prof. Dr. Johan Vandewalle de var

Görsel: Pinterest

Günümüzde anadili dışında ikinci bir lisan bilmek büyük önem taşıyor.

Pek çok kişi içinse ikinci dil öğrenmek sıkıntılı bir süreç oluyor. Hatta bazılarımız uzun yıllar uğraşmasına rağmen ne yazık ki bu konuda başarılı olamıyor.

Ancak öyle insanlar var ki onlar dil öğrenme kabiliyetleriyle hem şaşırtıyor, hem de imrendiriyor. Onlara "poliglot" deniyor. 

Her geçen gün daha fazla işittiğimiz "poliglot" terimi "çokdilli" manasına geliyor.

Bir insanın "çokdilli" sınıfına girebilmesi için altıdan fazla yabancı dili iyi derecede bilmesi gerekiyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bazı uzmanlar bir dili akıcı konuşmak için 10 bin kelime bilmek gerektiğini söylüyor.

Ayrıca, uzmanların başka bir tanımı daha var: 11 ve daha fazla dil konuşabilenlere de "hiperpoliglot" deniyor. 

Bu rakam etkileyici olduğu kadar insanın gözünü de korkutuyor değil mi?

Ama korkmayın! Bu dosya haberimizde poliglotları mercek altına alıyor, çokdilli olmanın sırrına vakıf oluyoruz. 

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dil Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özgür Aydın, 50 dil bilen dünyaca ünlü Belçikalı Bilim İnsanı, Gent Üniversitesi Mütercim Tercümanlık ve İletişim Bölümü, Türkçe Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Johan Vandewalle ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Uyku Bozuklukları Birimi Sorumlu Öğretim Üyesi, Anadolu Uyku Araştırmaları Derneği (ANUYAD) Başkanı Prof. Dr. Hikmet Yılmaz açık yüreklilikle sorularımı yanıtladılar.

O halde… Dil nedir, ne değildir? Tekdillilerle, çokdilliler asında ne gibi farklar var?

Poliglotların bilip de diğer insanların bilmediği dil öğrenme pratiği ne olabilir? Yoksa poliglotlar daha mı zeki?

Yabancı dil öğrenmenin kestirme yolları ve daha pek çok şeyi Independent Türkçe için ele aldık.


"Çokdilliler ile tekdilliler arasında hiçbir fark yok"

Dilbilimci Prof. Dr. Özgür Aydın ile poliglotlar üzerine konuşmadan önce "Dilbilimcilere göre dil nedir?" diye soruyoruz.

Dilbilimcilerin de çok uzun bir süredir bu sorunun yanıtını aradığını söyleyen Prof. Dr. Aydın, dilbiliminin toplumsal, antropolojik, psikolojik, yazınsal ve iletişimsel yönü olduğunu belirtti.

Dilbilimcilerin son 60 yıldır özellikle dilin zihinsel yönünü merak ettiğini ifade eden Prof. Dr. Aydın, "Yani dilbilim insanın sahip olduğu bu zihinsel yetiyi incelemeye yönelmiş durumda. Diğer bir deyişle, bugün dilin biyolojik temelleri olduğunu biliyoruz ve işte kuramsal dilbilim de bu konuya odaklanıyoruz" diye konuştu.
 

Prof. Dr. Özgür Aydın .jpg
Dilbilimci Prof. Dr. Özgür Aydın

 

Birçok insan anadili dışında başka bir dil öğrenirken zorlanırken, çok sayıda lisanı kısa sürede öğrenebilen poliglotlar diğer insanların bilmediği neyi biliyor olabilir, diye sorduğumuzda Prof. Dr. Aydın, şunları anlattı:

Gerçekte poligotlar yani çokdilliler ile tekdilliler arasında potansiyel olarak hiçbir fark bulunmamakta. Bir insanın potansiyel olarak öğreneceği  -biz buna dilin biyolojik temeli olduğu gerçeğinden ötürü 'edineceği' diyelim- dilin bir sınırı bulunmamakta. Yani çokdilliler zihinsel olarak aslında diğer insanlardan farklı bir bilgi türüne sahip değiller. Tekdilli birisi dili edinmek, anlamak ve üretmek için hangi aracı kullanıyorsa çokdilliler de aynı aracı kullanıyor. Buna dil edinme aracı diyebiliriz ya da biraz önce belirttiğim gibi, 'dil yetisi' diyebiliriz. Bu evrenseldir ve çokdillilerde farklı bir biçimde değildir. Ancak çokdilli bir yetişkinin bildiği dillere bir dil daha ekleme süreciyle, tekdilli bir yetişkinin ikinci bir dili edinme süreci birbirinden farklıdır. Çünkü ilki tipolojik olarak birbirinden farklı dilleri bildiği için 'yeni dil' ona çok 'yabancı' gelmeyecektir. Tekdilli birey için ise ikinci dil tipolojik olarak birinci dilinden uzak ise zorluk çekmesi gayet doğaldır.


İnsanın sahip olduğu biyolojik temelli dil edinme aracının, zekâyla doğrudan bir bağlantısı olmadığını da belirten Prof. Dr. Aydın, "Yani daha ileri zekâya sahip insanlar daha gelişkin, daha düşük zekâya sahip insanlar daha verimsiz bir dil edinme aracına sahip değildir. Herhangi bir dil bozukluğu olmaması durumunda, tüm bireyler aynı araca sahiptir. İster çok yetenekli bir yazar olun, ister dille ilişkili olmayan bir işle meşgul olun, fark etmez. Bunu şuna benzetebiliriz: Her sağlıklı insan görme yetisiyle doğar. Daha zeki insanların daha iyi gördüğünü söyleyemeyiz ya da bir ressamın, fotoğraf sanatçısının daha gelişkin bir görme yetisine sahip olduğunu söyleyemeyiz" diye konuştu.


"Türkçe ile İngilizce tipolojik olarak uzak"

Türkiye'de pek çok kişinin en büyük sorunu ikinci bir dili yeterince iyi öğrenememek; üstüne en çok düşülen dil ise İngilizce.

Prof. Dr. Aydın, bu konuda dikkat çekici şu değerlendirmede bulundu:

Robert Phillipson, 'Linguistic Imperialism' adlı kitabında, dil emperyalizminin eski sömürgelerde İngilizcenin nasıl baskın bir hale geldiğini, dil eğitimi yoluyla nasıl yaygınlaştığını çarpıcı örneklerle sunuyor. İngilizce hem dil emperyalizminin bir sonucu olarak hem de bir iletişim diline olan gereksinim sonucu hızla yaygınlaşıyor. Bu dili öğrenmek de günümüzde bir zorunluluk.

Türkiye'de yaşanan sorun iki yönlü.

İlki, Türkçe ile İngilizcenin tipolojik olarak uzaklığının yarattığı güçlüklerle ilgili. Birinci dili Hollandaca olan biriyle, birinci dili Türkçe olan birinin İngilizceyi aynı zorlukla öğreneceğini varsayamayız. Ancak bu üstesinden gelinebilecek bir engel. Eğer biyolojik olarak dil yetisine sahip olduğumuzu varsayıyorsak bir doğal dil olan İngilizce öğrenilebilir.

İkincisi, eğitim sorunudur. ABD ya da İngiltere kökenli büyük şirketlerin eğitim gereçlerinden kurtulup ülkenin yurttaşlarının hedefine yönelik etkin bir eğitim izlencesiyle bu sorun aşılabilir. Ancak bu kadar da değil. Bilgi kullanılırsa içselleşir, dolayısıyla sadece sınıf içinde kalan İngilizce yeterli olmayacaktır.

 

 

"Dildeki yetkinlik önemli"

İnternette özellikle sosyal medyada artık daha sık "ayda bir lisan" öğrendiğini açıklayan poliglotlarla karşılaşıyoruz.

Bu imrendiren açıklamalara temkinli yaklaşan Prof. Dr. Aydın, öğrenilen lisan üzerindeki "yetkinliğin" dikkate alınması gerektiğini vurguladı:

Dil bilmek, konuşma, yazma, dinleme ve okuma becerilerini kapsar. Çokdilliler genellikle bildikleri tüm dillerde bu becerilerin hepsine eşit derecede sahip değillerdir. İstanbul'da Sultanahmet'te bir turist rehberinin konuştuğu dillere tanık olursanız şaşırabilirsiniz ancak bu rehber bildiği tüm dillerde sözünü ettiğiniz dört beceride eşit ölçüde yetkin değildir. Bu gerekli de değildir. Çünkü amacı bu değildir. Ayda bir dil öğrenme vakasını da 'Acaba bu bireyler hangi becerilerde ne kadar yetkindir?' diye değerlendirmek gerek.
 

Sohu.jpeg
Görsel: Sohu


"Zihinsel olarak dil öğrenme sınırı yok"

Potansiyel olarak bir insanın öğreneceği dil sayısının sınırsız ya da dünyada var olan dil sayısı kadar olabileceğine vurgu yapan Prof. Dr. Aydın, "Bu ilk bakışta gerçekçi değil gibi görünüyor belki. Ama daha önce söylediklerimi dikkate alarak yeniden değerlendirelim. İnsan doğuştan biyolojik temelleri olan bir dil yetisine, diğer bir deyişle, dil edinim aracına sahiptir. Bu yeti de evrensel bir içeriğe sahip olmalı çünkü Türkçe konuşulan bir ortamda değil de Çince konuşulan bir ortamda doğup büyüseydik Çince konuşuyor olacaktık. Öyleyse bu aracı tüm doğal dilleri kapsayan bir araç olarak düşünmeliyiz. Demek ki hem Çince hem de Türkçe konuşulan bir ortamda büyüseydik ikisini birden edinecektik. Daha çok dilin olduğu bir ortamda büyüseydik belki üç belki dört dili birden edinmiş olacaktık. Böyle örneklerle karşılaşmışsınızdır mutlaka. Kısacası, zihinsel olarak bunun bir sınırı bulunmamakta. Çocuğun bulunduğu ortama bağlı olarak karşı karşıya kaldığı tüm dilleri edinme potansiyeli vardır" ifadelerini kullandı.
 

"Ne kadar erken o kadar iyi!"

Pek çok bilim insanı gibi öğrenmenin yaşla bağlantısına dikkat çeken Prof. Dr. Aydın, yetişkin bir insan için hızlıca yeni lisanlar öğrenmenin pek kolay olamayacağını belirterek, şunları söyledi:

Nörofizyolojik ve beyin görüntüleme çalışmaları, dili edinme yaşının beyinde özellikle dilbilgisiyle ilgili konuları etkilediğini gösteriyor. Anadili dışındaki ikinci bir dil ne kadar erken öğrenilirse, bu dil için sinirsel dil ağları anadilindekine o kadar bezer bir biçim alıyor. 'Dile karşı duyarlı olan bu dönem sonrasında dil öğrenilemez' demiyoruz elbette. Ama ne kadar erken o kadar iyi.
 


Dil eğitimlerinde yapılan en büyük hata…

Ülkemizde devlet okullarında ya da özel kurslardaki yabancı dil eğitimlerinde görülen hataları sorduğumuzda Prof. Dr. Aydın açık bir yüreklilikle şunları aktardı:

Belki de en büyük hata, dil öğretimi pazarlayan büyük şirketlerin, yayınevlerinin ya da yabancı uzmanların ülkemizdeki dil eğitimi sorununu çözebileceğine inanmaktır sanırım. Bu aynı zamanda ciddi bir sömürü düzenini de barındırıyor. Böyle bir sömürü düzeninde, eğitim planlamalarının sağa sola yalpalar bir görünüm sergilemesi kaçınılmazdır.

Dolayısıyla yapılması gereken, dil öğretimini şirketlerin ve bu şirketlere bağımlı 'uzmanların' elinden kurtarmak ve ülke gereksinimlerine uygun gerçekçi bir eğitim planlaması oluşturmaktır. Ülkede gereksinimleri belirleyebilecek ve bu gereksinimlere uygun amaca yönelik yabancı dil eğitimi izlenceleri oluşturabilecek nitelikte yeterli uzman bulunmaktadır.  

 

pixabay.jpg
Görsel: Pixabay

 

Gramer kitaplarını sürükleyici bir roman okuyor 

Belçikalı dilbilimci Prof. Dr. Johan Vandewalle 50 farklı lisan biliyor; gramer kitaplarını sürükleyici bir roman gibi okuyor.

Duyanın dudağının uçukladığı ve ister istemez imrendiği bu özellik, Prof. Dr. Vandewalle için bir yaşam biçimi aslında.

Çocukluğundan itibaren başladığı dil öğrenme tutkusunu yeni lisanlar öğrenerek sürdüren Prof. Dr. Vandewalle, Türkçeyi de gayet iyi biliyor.

Prof. Dr. Vandewalle ile herkesin merak ettiği poliglot olmanın sırlarını konuştuk.
 

Johan Vandewalle  (1).JPG
Prof. Dr. Johan Vandewalle / Görsel: Instagram - @johan.vandewalle

 

"Dil bir iletişim sistemidir"

Dilin tanımının dilbilimciden dilbilimciye değişebildiğini belirten Prof. Dr. Johan Vandewalle, "Ben dili, bir iletişim sistemi olarak görüyorum. Bu sistem en azından şu iki kritere uyacak: Bir yandan çeşitli kavramları ifade etmek için işaretler (kelimeler) içerecek, öte yandan bu işaretleri birleştirerek iletişim açısından anlamlı bütünler (cümleler) oluşturmak için ilkeler (kurallar) içerecek. Bu sistem bir insanın düşünebildiği düşünceleri ve duyabildiği duyguları ne oranda ifade edip başka bir insana aktarabilirse o oranda gelişmiş olur" ifadelerini kullandı. 


"Poliglotlar dil öğrenmeye daha yatkın"

Poliglotların da çabalamadan dil öğrenemediğine dikkati çeken Prof. Dr. Vandewalle, "İnsanlar bir poliglotun performansını gördüklerinde bazen yıllar süren çabaların sadece sonucunu görür" diye konuştu.

Ayrıca Vandewalle, yeni lisanlar öğrenme çabasının zamanla kişide bir "yatkınlık" unsuru olduğunu sözlerine ekledi.

Prof. Dr. Vandewalle, bunu şöyle açıkladı:

Poliglotlar dil öğrendikçe deneyim kazanırlar. Genel olarak bir dilde öğrenilecek neler var, rahat sohbet edebilmek için neler önemli; poliglotlar bunu deneyimlerinin sayesinde çok iyi bilirler. Ayrıca poliglotlar, belirli bir dil grubuna mensup bir dili öğrendikten sonra, aynı dil grubundan ikinci bir dili daha çabuk öğrenirler. Bunu o dillerin ortak söz varlığı ve kurallarına dayanarak yaparlar. Mesela poliglotlar Rusça öğrendikten sonra Bulgarcayı çok kolay öğrenirler, Fransızca öğrendikten sonra İspanyolca onlar için bir güçlük teşkil etmez. Yine deneyimleri sayesinde poliglotlar azimle çalışırlarsa mutlaka başarıya ulaşacaklarına güvenirler.


Prof. Dr. Vandewalle, yeni bir lisan öğrenmeye başladığında kendisini sık sık "Çoğu insan şimdi içinde bulunduğum durumda ümidini kesip dili öğrenmekten vazgeçerdi" diyerek motive ettiğini anlattı. 
 

 

Bildiği dil sayısı 50

Poliglotların öğrenim sürecinden zevk aldıklarını belirten Prof. Dr. Vandewalle, "Kelime ezberlemek, dilbilgisi kuralları öğrenmek hoşlarına gider. Ben de bir gramer kitabını sürükleyici bir romanmış gibi hiç sıkılmadan başından sonuna kadar okuyabilirim" dedi.

Wikipedia'da "35 dil bilen poliglot" olarak tanımlanan Prof. Dr. Vandewalle, aradan geçen zamanda 15 yeni lisan daha öğrenerek bildiği lisan sayısını 50'ye çıkarmış.

Bildiğim dil sayısı 50 oldu ancak ben '50 dil biliyorum' demiyorum, '50 dil öğrendim, 50 dil inceledim' diyorum.

Poliglot konusunu incelemiş olan Michael Erard'ın 'Babel No More' kitabında tanınmış hiperpoliglot (10 dilden fazlasını akıcı konuşabilen) Alexander Argüelles, şöyle der:

'Biri size kaç dil konuştuğunu söylerse ona güvenmeyin!'


Poliglotların bildikleri dil sayısı konusunda genellikle yanlış anlaşılmalar ve gerçekle bağdaşmayan görüşler olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Vandewalle, bu konuda şunları söyledi: 

Ben bir bilim adamıyım, 'Kaç dil biliyorsunuz?' ya da 'Kaç dil konuşuyorsunuz?' sorularına bilimsel bir cevap vermenin mümkün olmadığını hep vurguluyorum. Bunu yapabilmemiz için ilk önce 'dil bilme'nin ya da 'dil konuşma'nın bilimsel bir tanımına ihtiyacımız var. Böyle bir tanımın erişilmesi gereken bazı düzeylerle ilgili olacağı belli ama hangi düzeylerden söz ediyoruz?


"Bilinen her dilin seviyesi farklı olabilir"

Poliglotların bildikleri lisanların seviyelerinin birbirinden farklı olabileceğini belirten Prof. Dr. Vandewalle, bu konuda karşılaşılan güçlükleri şöyle aktardı:

Bir hiperpoliglotun her dildeki düzeyi farklı olabilir. Bu çok normal, belirli bir düzeye erişmek zaman ister, yeni öğrendiğiniz bir dildeki düzeyiniz daha önce öğrenip geliştirdiğiniz diğer dilden daha düşük seviyede olur.

Örneğin, diğer bildiğiniz dillerden birinde öğrendiğiniz sözcüklerin sayısı, başka 3 dilde toplam olarak bildiğiniz sözcüklerin sayısına eşit olabilir. O zaman bildiğiniz dillerin toplam sayısını belirlerken bu 3 dili nasıl hesaplayacaksınız? Bir tek dil olarak mı, 3 dil olarak mı? Demek ki hem nicelik (dillerin sayısı) hem de nitelik (her dildeki düzey) hesaba katılmalı.

 

Johan Vandewalle.jpg
Prof. Dr. Johan Vandewalle

 

"Öğrendiğin dilin hakkını ver!"

1987'de Brüksel'deki Bâbil Dil Yarışması'nda 22 yaşayan dille katılıp en çok dil bilen Belçikalı olarak yarışmayı kazanan Prof. Dr. Vandewalle, bir hiperpoliglot olarak öğrendiği lisanların hakkını vermek istiyor ve bu konuda çok hassas.

Onun için bir dili "biliyorum" demek için ince hesaplara da itina etmek gerekiyor.

Bu konuyu mercek altına alan Prof. Dr. Vandewalle, bakın bunu nasıl irdeliyor:

Bazen öğrenilen iki dil birbirine o kadar yakındır ki hesaplamada iki dil sayılması doğru olmaz. Örneğin en geçerli yazılı Norveççe tarihi açıdan Dancanın bir varyantı ve hâlâ Dancaya çok yakın. Dancayı okuyabilen bir kişi Norveççeyi hemen okumaya başlayabilir.

Öğrenilen dillerin arasında düzey farkları olduğu gibi, her bir dilin içindeki dört beceri (konuşma, dinleme, yazma, okuma) arasında da düzey farkları olabilir. Okullardaki dil eğitiminde her dört beceri aynı oranda öğretilmeye çalışılırken, dili kendi kendine öğrenen bir poliglot bu becerilerden birine daha çok önem verebilir.

Ben mesela İskandinav dillerini öğrenirken özellikle dinleme ve okuma becerilerine odaklandım. Bazı dillerin öğretiminde becerilerden birine vurgu yapıldığı da olur. Mesela Latince öğretiminde artık konuşma, yazma ve dinleme becerileri okutulmuyor, sadece okuma okutuluyor.


"Poliglot olmanın kıstasları var" 

Farklı poliglot profilleri olabileceğine değinen Prof. Dr. Vandewalle, konuşma becerisine odaklanan poliglotlar olabildiği gibi, okuma becerisine odaklanan poliglotların da olabileceğini belirtti.

Vandewalle, sözlerine şöyle açıklık getirdi:

Sözvarlığı ve dilbilgisi de dilin önemli bileşenlerindendir. Kelime hazneleri sınırlı olduğu hâlde çok akıcı konuşabilenler var, bunlar 'iyi konuşuyor' izlenimi veriyorlar. Bazılarıysa çok fazla kelime bildiği hâlde daha az akıcı konuşuyorlar. Dili daha az mı biliyorlar? Aynı şekilde düşüncelerinizi ifade ederken basit ya da karmaşık bir dilbilgisi kullanabilirsiniz. İletişim açısından pek fark etmez. 
 

Pinterest.jpg
Görsel: Pinterest

 

"Az bilgiyle çok şeyi ifade edebilirler"

Poliglotlar zaten deneyimlerinin sayesinde en az bilgiyle en çok şeyi ifade edebilme özelliğine sahiptirler. Ayrıca, bir de üzerine konuşulabilen konular ve başa çıkılabilen durumlar hesaba katılmalı. Genel konuların yanı sıra, daha uzmanlaşmış konular olarak turizm, ekonomi, siyaset, hukuk, tıp, vesaire var.

Örneğin bir hasta bakıcı özellikle genel sözcükleri ve mesleğiyle ilgili terimleri bilecek. Ülkenin ekonomisini tartışacak terimleri bilmesine gerek yok. Mevcut bilgisiyle görevini çok iyi bir şekilde yerine getirebilen hasta bakıcının o dili bildiği söylenebilir mi? Yoksa sadece tüm konular üzerine konuşabilenler mi o dili bilen kişiler olarak sayılır?


"Kullanmadığın dil uykuya geçer"

Kullanılmadığı takdirde bilinen dilin "uykuya" geçtiğini söyleyen Prof. Dr. Vandewalle, bu durumu, yaşadığı tecrübelerden örnek vererek anlattı:

Zaman faktörü de önemli. Eskiden çok iyi bildiğiniz bir dil, şu anda uykuda olabilir. Mesela geçen yaz tatilinde bir İrlanda gezisi yaptık, iki ay İrlandaca çalıştım. Şu anda İrlandacam derin bir uykuda, bir tek cümleyi hatırlamakta bile zorlanıyorum. Böyle diller de bilinen birer dil olarak sayılır mı?

Deneyimime göre uykuda olan bir dilimi çok kısa bir süre içinde (birkaç hafta) uyandırıp, eski düzeyine tekrar getirebilirim. Bu dil tıpkı derin dondurucuda bulunan bir yemek gibi, orada hiç bozulmadan uzun bir süre saklanabilir, ihtiyaç duyulduğunda ise çıkarılıp fırında ısıtılabilir ve hazır hâle getirilebilir.

Başka bir örnek, Azerbaycancam 40 yıl uyumuştu. Geçen mart ayında Azerbaycan Büyükelçiliği'nde bir toplantım olacağını öğrenir öğrenmez Azebaycancamı uyandırdım. Bir buçuk ay içinde eski seviyesine getirdim. Mayıstaki toplantıda bir saat boyunca büyükelçiyle Azerbaycanca konuştum.


"Dil sporcu gibi çalışma ister!"

Poliglotlardan her an, her yerde aynı performansı göstermelerinin beklendiğini söyleyen Prof. Dr. Vandewalle, "Oysa deneyimime göre dilde performans göstermek, tıpkı sporda ve müzikte olduğu gibi hazırlık ister. Olimpiyatlara katılacak olan bir sporcu aylarca, yıllarca buna hazırlanır, bir müzisyen de aynı şekilde yoğun çalışarak bir konsere hazırlanır. 1987 yılında Belçika'da Bâbil Dil Yarışması düzenlendiğinde yarışma öncesi dönemde yabancı dillerimde televizyon, radyo izleyerek, kitap okuyarak, eski ders ve gramer kitaplarımı ve sözvarlığı listelerimi tekrarlayarak aylarca uğraştım. Yani bu bilgi ve beceriler her an hazır durumda değil. Usain Bolt 100 metreyi 9,58 saniyede koşabilir ama bunu gerekli hazırlıklardan sonra ve kendini formda hissettiği zamanda yapabilir" diye konuştu.


"Poliglot 6'dan fazla dil bilene denir"

İngilizcede iki dil bilen için "bilingual", üç dil bilen için "trilingual", 4 veya 5 dil bilen için "multilingual" terimleri kullanılırken 6 veya daha çok dil bilenler "polyglot" (poliglot) terimiyle nitelendirildiğini belirten Prof. Dr. Vandewalle, şunları söyledi:

Konuyu incelemiş olan Michael Erard, 'Babel No More' adlı kitabında 'hiperpoliglot' (hiperpoliglot) terimini en azından 11 dil bilen insanlar için kullanır. Genelde bilinmeyen bir husus, bu hiperpoliglotların profillerinin çok farklılık gösterebildiğidir. Öğrendikleri dillerdeki düzeyleri çok farklı olabildiği gibi farklı dil becerilerine de önem verebilirler. 

Şahsen tanıdığım hiperpoliglotlardan biri 50'yi aşkın dil öğrenmiş olan Richard Simcott'tur. Richard özellikle konuşma becerisine odaklanıyor. Son derece sosyal ve yardımsever bir kişiliği olan Richard, her pazar akşamı Instagram hesabından ve Speaking Fluently Facebook hesabından dil öğrenimiyle ilgi canlı yayın yapıyor ve izleyenlerin sorularını cevaplandırıyor.


"Argüelles 120'yi aşkın dil inceledi"

Prof. Dr. Vandewalle, tanıdığı bir diğer hiperpoliglot Alexander Argüelles içinse şunları söyledi: 

Argüelles, 120'yi aşkın dil inceledi. Dillerini özellikle dile olan merakından ve dünya edebiyatını orijinalinden okuma isteğinden dolayı öğreniyor, konuşma becerisine Richard'tan daha az önem veriyor. Alexander tıpkı bir muhasebeci gibi çalışıyor, dil çalışırken harcadığı zamanı detaylı olarak Excel tablolarına girerek ilerleyişini gösteren raporlar hazırlar. YouTube kanalı da var.


Prof. Dr. Vandewalle sayesinde birçok insanın hayranlık duyduğu çokdilli insanların sırrına vakıf olurken, insan ister istemez merak da ediyor;

Çok sayıda yabancı dili bilmek, konuşurken kafa karışıklığı yaratmıyor mu?

Prof. Dr. Vandewalle bu soruyu, "bildiği dillerin birbirinden farklı olması halinde bir problem çıkmadığı" şeklinde yanıtladı ve ekledi:

Birbirine yakın akraba dilleri karıştırmamak için de o dillerde pratik ve deneyiminizin çok olması gerekir. Karıştırma problemi özellikle konuşurken ve yazı yazarken ortaya çıkar, dinlerken ve okurken problem daha küçük. Mesela ben Danca, Norveççe, İsveççe gibi İskandinav dilleri öğrendim, bunlar birbirine çok yakın. Televizyon, radyo dinlerken veya kitap okurken bu yakınlık sorun olmaz, o üç dili âdeta bir tek dilmiş gibi algılıyorum. Sadece bir şeye dikkat etmem gerekir, o da İngilizcede 'False Friends', Türkçede 'Yalancı Eşdeğerler' olarak adlandırılan kelimeler. Bunlar aynı kelime gibi gözüktüğü hâlde dile göre farklı anlamlar ifade eder. 

Örneğin İskandinavca 'rolig' kelimesi Dancada 'sakin', İsveççede 'eğlenceli' anlamına gelir. Okurken böyle bir kelimeye rastladığımda hangi dili okuduğumun bilincinde olmam gerekir. Konuşma ve yazmaya gelince karıştırma problemini şöyle hallediyorum: İskandinav ülkelerinden birinde tatile gitmeye karar verdiysek, gitmeden bir kaç ay önce o ülkenin diline odaklanmaya başlarım (radyo, televizyon, gazete, roman, internet v. s.), diğer İskandinav dillerini geçici bir süre için unutmaya çalışırım. Ancak gelecekte İskandinav dillerindeki deneyim ve pratiğimi artırabilirsem böyle bir yöntemi uygulamaktan kurtulacağıma inanıyorum.


Poliglotların büyük sırrı...

Çoğu kişi bir gün önce yediği yemeği bile hatırlamazken, poliglotlar nasıl olup da onlarca dili hafızalarında tutmayı başarabiliyorlar?

Prof. Dr. Vandewalle, merak edilen bu büyük sırrı açıklamaktan çekinmiyor;

Bazı poliglotlar sabah 6'da kalkar, öğrendikleri her dili aktif tutmak için her birine 15'er dakika veya yarımşar saat ayırırlar. Günlerini bu şekilde geçirirler. Bu insanlar normal bir işte çalışamazlar.

Ben Gent Üniversitesi'nde tam gün çalışıyorum. Böyle bir yöntemi uygulayamıyorum. Benim yaklaşımım şöyle; birkaç ay boyunca her gün iki üç dille uğraşıyorum. Buna sabah işime başlamadan önce ve akşam işim bittikten sonra olmak üzere günde 3, en fazla 4 saat ayırıyorum. Böyle bir dönem geçtikten sonra dilleri değiştiriyorum.

Örneğin Mart 2022'ye kadar her gün Fince ve İsveççe çalıştım, ondan sonra sıra Danca ve Azerbaycancaya geldi. 'Normal' insanların anadillerinde yaptıklarını ben yabancı dillerimde yaparım; haber bültenlerini yabancı dilde seyrederim, yabancı dilde roman okurum.

Sözünü ettiğim dönemlerde uğraşmaya vakit bulamadığım ve kullanmadığım dillerin uykuya dalmasına izin veriyorum. 'Unuturum' diye paniğe kapılmıyorum çünkü uykuda olan bir dilimi gerektiğinde kısa bir sürede uyandırıp eski düzeyine getirebildiğimi biliyorum.


"Dil öğrenmek vazgeçilmezim"

Yoğun bir şekilde yabancı dil öğrenmeye 13 yaşında başlayan Prof. Dr. Vandewalle, bugüne dek yeni lisanlar öğrenmekten vazgeçmediğini söyledi.

Kendi pratiğini şöyle anlattı:

Şu anda 62 yaşındayım. Öğrendiğim dillerin sayısı 50'ye yükseldi. Hedefim hiçbir zaman dillerimin sayısını artırmak veya bir rekoru kırmak olmadığı hâlde, bu sayı çeşitli nedenlerle hep artmaya devam ediyor.

Gerçek hedeflerim ise yeni bir ülkeye tatile gittiğimde o ülkenin dilini anlayabilmek. O dili konuşan insanlarla arkadaşlıklar kurabilmek. Yeni dil sistemleri keşfedebilmek, meşhur edebî eserleri orijinalinden okuyabilmek. O dilde hazırlanan internet sitelerindeki bilgi ve materyallerden yararlanabilmek, o dilin vasıtasıyla başka bir dili öğrenebilmek, üniversitede o dille ilgili bilimsel bir projede çalışabilmek, v.s. Doğrudan doğruya bir dil yeteneğine inanmıyorum, ama hissettiğim azim ve öğrenme isteği bir yetenek olabilir diye düşünüyorum.


Instagram'dan 43 teknik paylaştı

İnsan işin uzmanını yakalayınca sormadan edemiyor;

Bu işin özel bir tekniği, kestirme bir yolu var mı?

Prof. Dr. Vandewall'nin yanıtı şöyle:

Bu soruya kısa bir cevap vermek zor. 1987'de en çok dil bilen Belçikalı ilan edildiğim günden beri bana basında ve yaptığım söyleşilerde yüzlerce defa yabancı dil öğrenme metodum soruldu. Hep bu soruya cevap vermeye çalıştım, çalışıyorum. Sonunda 14 Mart 2022'de sırlarımı en açık ve en detaylı şekilde ifşa etmeye karar verdim: @johan.vandewalle Instagram hesabımda 'Yabancı Dil Öğrenmenin Püf Noktaları' başlıklı projemi başlattım. Şu ana kadar Instagramda başarıyla uyguladığım 43 tane teknik paylaştım. Aldığım geri dönüş çok olumlu. Genel teknikler olduğu gibi dört becerinin her birini geliştirmek için teknikler de var, ayrıca söyleyiş, yazım, dilbilgisi ve sözvarlığıyla ilgili teknikler de bulunuyor.
 

 

Dil öğrenmek için yapılması gerekenler

Sorunuza cevaben kısaca şu tavsiyeleri verebilirim, iyi bir ders kitabı kullanın ya da kaliteli bir dil kursuna yazılın. Kendinizi mümkün olduğu kadar dile maruz bırakın, televizyon, radyo dinleyin, internette haber ve roman okuyun. Dili anadili olarak konuşan insanlarla tanışarak onlarla arkadaşlıklar kurun ve bol bol konuşma ve yazma pratiği yapın. Dil öğrenmenin uzun soluklu bir süreç olduğunu hiç unutmayın! Düzenli olarak her gün dile zaman ayırın, hem öğrendiklerinizi tekrarlayın hem de yeni şeyler öğrenin. Azim ve sebatkârlıkla çalışın, bunu yaparak hedefinize erişeceğinize güvenin. Bu tavsiyeler sadece bir özet, daha çok ve daha ayrıntılı teknikler için sizi @johan.vandewalle Instagram hesabımı takip etmeye davet ediyorum.


Üniversitede çalışmalarını sürdürüyor

Dil sevgisini meslek haline getiren Prof. Dr. Vandewalle, 2006'dan bu yana bilgi ve deneyimini Gent Üniversitesi Mütercim Tercümanlık ve İletişim Bölümü'nde (VTC) Flaman ve Türk kökenli gençlere aktarıyor.

Bölümde Türkçe Eğitimi Anabilim Dalı Başkanlığı'nı yapan Prof. Dr. Vandewalle, "Okulumuz Hollandacanın resmî dil olarak kullanıldığı bölgelerde, yani Belçika'nın Flaman Bölgesi ve Hollanda'da, akademik düzeyde Türkçe mütercim-tercümanlık ve çokdilli iletişim eğitimi veren tek kurum. Bizde Türkçeyi seçen öğrenciler lisans ve yüksek lisans düzeyinde Türkçe-İngilizce, Türkçe-Fransızca ve Türkçe- Almanca okurlar. Gent Üniversitesi'ndeki Türkçe eğitimimizi geliştirmek için iş arkadaşlarım ve ben geçen 16 yıl boyunca çok çaba sarf ettik. Mezunlarımızın iş piyasasındaki başarılarını gördükçe çok mutlu oluyoruz: Emeğimize değmiş" şeklinde konuştu.
 

Johan_Vandewalle (1).jpg
Prof. Johan Dr. Vandewalle

 

Dil öğrenme becerisinde beynin rolü

Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Hikmet Yılmaz da poliglot olmanın nörolojik temeli üzerine Independent Türkçe'ye konuştu.

Dil öğrenme becerisinde beynin yapısal etkisi üzerine Prof. Dr. Yılmaz, şunları söyledi:

"Beynimizin sol yarıküresinde 'perisylvian korteks' denen yer dil fonksiyonlarını düzenlemekte organizatör rolü oynar. Perisylvian korteks denen bu bölge; alt temporal kıvrım, temporal lob, fusiform kıvrım, lingula, dorsolateralprefrontal korteks ve insuladan gelen informasyonları sentezleyerek dil fonksiyonlarını yerine getirmemizi sağlar.

Nöroloji biliminin özellikle birden çok dil bilen ve felç geçirmeye bağlı hasar sonucunda 'afazi' dediğimiz konuşma yeteneğini geçici ya da kalıcı olarak yitiren hastaların incelenmeleri sonrası bu konuda bilgilerimiz gelişmiştir.

İki dil bilen olgularda beyin hasarına bağlı afazi geliştiğinde, bazı hastalarda sonradan öğrendiği dili konuşamazken, anadilinin korunduğu hastalarda yapılan fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRG), pozitron emisyon tomofgrafi (PET) ve nörobiyolojik belirteç çalışmaları bu konuda bilgi birikimimizi artırmıştır.


"Dil öğrenmek beynin gri cevherini artırır!"

Çokdillilerin dil öğrenme yetisinde iki faktörün önemine dikkat çeken Prof. Dr. Yılmaz, bunlardan birinin 10 yaşından evvel yani erken dil yaşta dil öğrenmek, diğerinin ise öğrenilen bu dili kullanak pratiğini yapmak olarak açıkladı.
 

Prof. Dr. Hikmet Yılmaz1.jpg
Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Hikmet Yılmaz

 

Erken yaşta başka bir lisan öğrenmenin beyin üzerindeki fark edilir etkisine dikkati çeken Prof. Dr. Yılmaz şunları anlattı:

10 yaşından önce ikinci, üçüncü dili öğrenenlerde beynin sol yarı küresinde, perisylvian korteks ve broca alanı aktifken; otuzundan sonra ikinci dili öğrenenlerde bu bölgelere komşu ama başka alanların daha aktif görev aldığı görülmüştür. Erken dil öğrenimi, yeni bilgileri öğrenmek için bellek devrelerinin oluşumunda önemli bir rol oynar.

Yine erken dil öğrenmek beyindeki gri cevher yoğunluğunu ve beyinde seri ve hızlı düşünmeyi sağlayan miyelinizasonu artırır. Bu da bize çok dil konuşanların dikkat ve konsantrasyon gerektiren işlerde neden daha başarılı olduklarını açıklar.

İleri yaşlarda öğrenilen dilin kalıplarını kavramak ve terimleri doğru telaffuz etmek beynin sol yarı küresinde dorsolateralfrontal korteks ile putamen denen bölgesinin işbirliği ile gerçekleşir.

Bu nedenle bu bölgelerin etkilendiği alzheimer ya da parkinson hastalığında konuşma fonasyonu ve içeriği bozulur. Çok dil bilenlerin beyin yapısında dikkat çeken bir diğer özellik ise alt pariyetal korteks denen, beynin sol yarıküresinde yer alan gri cevher yoğunluğunun daha fazla oluşudur.


"Dil öğrenmek, beyni geliştiriyor"

Beynin çevreyle olan etkileşiminin ve öğrenme deneyiminin sonucunda, değişme ve yeniden yapılanma kapasitesine sahip olmasına "plastisite" denildiği belirten Prof. Dr. Yılmaz, yapılan bilimsel çalışmalarda, çok dil konuşanlarda beynin plastisite yeteneğinin daha fazla olduğunun gözlendiğini vurguladı.

Prof. Dr. Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: 

Bir yandan bunlarda beynin plastisitesi daha fazla; öte yandan yeni yeni dillerin öğrenimi, bu öğrenmenin devam etmesi beynin plastisitesini ve beynin yeni bilgileri kodlama yeteneğini daha da çok artırmaktadır. Bu plastisite özelliği özellikle bebeklik döneminde çok dil bilen ve konuşanlara yeni dilleri öğrenme becerileri konusunda, sadece anadilini konuşanlara göre belirgin bir üstünlük sağlamaktadır. 


"Müzisyenle mimarın beyin yapısı farklı"

Yapılan çalışmalar, bebeklik döneminde bir dile kısa süreli maruz kalmanın bile beynin ikinci dili öğrenme ve kullanma becerisini artırır. Bebeklik döneminde birden fazla dilin konuşulduğu ortamlarda yaşayan bebeklerin; tek dil konuşulan ortamlardaki bebeklere göre yeni dil ve kavramları kullanmada daha becerikli olduklarını göstermiştir. Tıpkı bir müzisyenin beyin yapısının, bir mimarın beyin yapısından farklı olması gibi, çokdilli bir kişinin beyin yapısı tekdilli birinin beyin yapısından farklıdır.
 

1.JPG
Görsel: growproexperience.com

 

"Birden fazla dil öğrenmek beyin egzersizi sağlıyor"

İnsanın yaptığı her şeyin beynin yapısını etkilediğini vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, "Beynimiz buna göre şekil alıyor. Yani, birden fazla dil bilmek, beyin için daha karmaşık ve yoğun bir egzersiz sağlayabiliyor. Bu nedenle erken yaşta dil öğrenimine başlamak birçok açıdan avantaj sağlayabilir" dedi.

Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

Bu görüş aslında 16'ncı yüzyılda Montaigne'nin Latincenin erken çocukluk döneminde öğrenilmesini önermesine kadar giden bir geçmişe sahip. Burada ana fikir, belli bir yaştan sonra dil öğreniminin zor olduğuna ve erken çocukluk döneminde çocuğun adeta bir süngerin suyu çekmesi gibi bir veya birkaç dili öğrenebildiği, ilerleyen yaşlarda ise, bu sünger gibi çekme becerisini kaybettiği görüşüne dayanıyor. Ancak bu konu halen tartışmalı.

Bence, dil öğreniminde 'kritik' bir yaş veya dönem varsa bile, bu dönem hemen erken çocuklukta sona ermiyor. Bir diğer grup araştırmacıya göre ise, dile erken yaşta başlamaktan çok, bol pratik yapmak veya anadil ile ikinci dilin işlemleme süreçlerindeki benzerlik yeni bir dilin öğrenimini olumlu etkileyebiliyor.


"Öğrenme yaşla geriler"

Dil öğrenme becerilerinde yaşa bağlı bir gerilemenin olduğunu da vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, erken yaşın önemi konusunda birleşen çok sayıda çalışma olmasına dikkati çekti.

Yılmaz, "Nitekim, erken yaşta uygun koşullar sağlandığında, bir dilin sesbilgisel özelliklerini öğrenmek daha kolay gerçekleşebilir. Belli bir yaştan sonra bu konuda belli sınırlılıklar yaşanabiliyor. Özellikle yetişkin yaşlarda yeni öğrenmekte olduğunuz bir dildeki birtakım sesleri o dili anadili olarak konuşanlar gibi söyleyemeyebilirsiniz. Öte yandan; erken çocukluk yerine sonraki yıllarda başlanan dil öğreniminin daha iyi sonuçlar verdiğini öne süren çalışmalar da var. Örneğin, İspanya'da yapılan bir çalışmada 11 yaşında ikinci dil öğrenimine başlayan çocukların, 8 yaşında başlayan çocuklardan daha iyi performans gösterdiği görülmüş" ifadelerini kullandı.


Dil öğreniminde ailenin etkisi büyük

İsviçre'yi "iyi örnek" olarak gösteren Prof. Dr. Yılmaz, "İsviçre 26 kantonunda ağırlıklı olarak Almanca ve Fransızcanın konuşulduğu ve hemen herkesin en az ikidilli olduğu bir ülke. İngilizce öğrenimine 8 yaşında başlayan ikidilli çocuklar ile 13 yaşında başlayan 600'ü aşkın ikidilli çocuğun karşılaştırıldığı bir çalışmada, dile erken başlamanın her iki dilinde okuryazar olan ve aile desteği alan çocuklarda etkili olduğu ve bu çocukların daha başarılı olduğu görülmüş. Bu sonuçlar, tek başına yaşın değil, çocuğun içinde yaşadığı öğrenme ortamının, evde kaç kitap okunduğunun, ailenin sunduğu olanakların önemine yapılan vurgu bakımından önemli. Örneğin, evinde kitaplarla büyüyen bir çocuğun hem konuştuğu dillerde söz varlığı bilgisinin hem de ifade dilinin çok daha zengin olduğu görülüyor" dedi.


"Akademik bir lisan için 5 yıla ihtiyaç var"

Dil öğreniminin sabır ve zaman istediğini belirten Prof. Dr. Yılmaz, yeni bir lisan öğrenmenin bugünden yarına kısa sürede gerçekleşmediğine dikkati çekti.

Yılmaz, "Temel iletişim becerilerinin ötesinde bir dili akademik anlamda öğrenmek için 5-7 yıl gibi bir süreye ihtiyaç var. Bu anlamda ne kadar erken başlar ve bunu ne kadar iyi yaparsanız, daha iyi sonuçlar almanız mümkün olacaktır. Öğrenilmesi arzu edilen dil veya dillere ne kadar maruz kalındığı, dili kullanma ortamlarının yoğunluğu ve zenginliği edinilecek dil düzeyini belirliyor. Bir de çokdilli bireylerin bütün dil bileşenlerini eşit biçimde, aynı yetkinlikte kullandığını düşünmemek gerek. Çokdilli kişiler bildikleri dilleri günlük yaşamlarında farklı amaçlarla, farklı kişilerle, farklı konularda ve farklı dil becerileriyle kullanabilen kişilerdir" şeklinde konuştu.


"Dil öğrenmek, Alzheimer riskini düşürüyor"

Çokdilli olmanın eğitim ve öğretim hayatına etkisinin halen tartışmalı konulardan biri olduğuna değinen Prof. Dr. Yılmaz, Kanada'da 2011'de yapılan bir çalışmayı buna örnek olarak gösterdi:

Kanada'daki çokdilli olguların ileri yaşta Alzheimer hastalığına 4 yıl daha geç yakalandığını göstermiş. Bu çalışma, bilinen dil sayısı arttıkça, Alzheimer hastalığına yakalanma riskinin de o kadar azaldığını gösteren bir çalışma. Yazarlar bu çalışmada; çok dil konuşmanın, beynin bilişsel rezervinde artışa yol açtığını, bu nedenle bu insanların Alzheimer hastalığına daha geç yakalandıklarını ileri sürüyorlar.


"Afazi bilgimizi artırdı" 

Prof. Dr. Yılmaz, Hollywood'un sevilen aktörü Bruce Willis'in sinemayı bırakmasına neden konuşma bozukluğu rahatsızlığı "afazi" hastalığıyla ilgili de çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Prof. Dr. Yılmaz, şunları aktardı: 

Felç geçirerek beyin hasarına maruz kalan afazik (konuşma bozukluğu) olan olgularda yapılan çalışmalar bize konuşma yeteneği ve dil depoları ile ilgili bilgilerimizi artırdı. Çok dil bilen olgulardaki afazinin belirtileri ve şiddeti, kişinin bildiği dil sayısına, bunları hangi sırayla öğrendiğine ve dolayısıyla beyinde depoladığına, öğrendiği yaşa, her bir dilin ne sıklıkta kullanıldığına ve dilin ne sıklıkta kullanıldığına bağlıdır. 

Beyin hasarı sonucunda bozulan ya da kaybolan dil yeteneğinin geri kazanılması her olguda aynı olmaz. Bazıları tüm kayıp veya bozulmuş dilleri aynı anda kurtarabilir. Bazıları için, bir dil diğerlerinden önce kurtarılır. Diğerlerinde, kurtarma sürecinde istem dışı bir dil karışımı oluşur; Konuşurken bildikleri çeşitli dillerden sözcükleri karıştırırlar. Biz yatan hastalarda böyle olguları, 'İki dilli afazi testi', PET ve nörobelirteçler ile değerlendiririz. 


Prof. Dr. Yılmaz,  son olarak "Afazinin tipi ve şiddeti lezyonların yeri ve şiddetine, hastanın eğitim durumuna göre değişir. Konuşma sırasında hangi dilde nasıl bir üretim yapabildiğine bakarız. Yürütücü ve yönetici işlevler korunmuş ise hasta bildiği farklı dillerin kurallarını birbirine karıştırmaz. Örneğin yarısı Türkçe, yarısı Almanca, bütüncül olmayan bir dille konuşmaz. Hasta tedavi olduğunda hasarın düzelme derecesine paralel olarak bildiği tüm diller yeniden konuşulabilir ya da en son öğrendiği dilden geriye doğru bazı diller kurtarılamaz ve hasta o dilleri artık konuşamaz" ifadeleriyle sözlerini tamamladı.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU