Kissinger ve Ukrayna'nın hakaretleri

Kissinger, şekillenmesine yardım ettiği dünyanın gözlerinin önünde çöktüğünü düşünüyor

Fotoğraf: Reuters

Ünlü politikacı Henry Kissinger'ın Ukraynalılara, çatışmayı bitirmek ve barışı başlatmak için topraklarını Rusya'ya bırakmalarını önermesinin ardından, Ukraynalı yetkililerin ince hakaretleri ile karşı karşıya kaldı.

Yetkililer kendisine 20'nci yüzyılda yaşadığını, yani başka bir deyişle çağın dışında kaldığını söylediler.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Peki, Kissinger neden böyle agresif açıklamalarda bulundu?

Şöhret için olmadığı kesin. Zira kendisi 100 yaşına yaklaştı ve çok fazla şöhret sahibi.

Ancak konuşmasının bağlamını ve ne düşündüğünü öğrenmek için onun zihin dünyasına girmeliyiz.

Kissinger konuşmalarından birinde kişiliğin insandaki yeri ne ise tarihin de devlet için anlamının o olduğunu söyler. Tarihe bakmadan, günümüzün karmaşık sorunlarıyla başa çıkmak zordur.

Tarih fikri, Kissinger'ın düşünce biçimindeki en belirleyici faktörlerden biridir. Bu yüzden kendisinin de söylediği gibi, Rusya'yı aşağılayıcı mevcut Batılı çözümün, aylarca devam ederse bitmesi zor olacak çatışmayı sonlandırmayacağına inanıyor.

Bunu, ses getiren konuşmasında açıkça şöyle ifade etti:

Rusya, 400 yıldır Avrupa'nın vazgeçilmez bir parçası. Kıtanın içinden geçtiği kritik zamanlarda güç dengesine katkıda bulundu. Bu yüzden Batılı ülkeler, Rusya'nın önemini hatırlamalı ve anın havasına kapılmamalı.


İkinci nokta, gerçeklik.

Kissinger, gerçekliğin en önde gelen manevi babalarından biri olarak biliniyor.

Anılarının yazarı ünlü tarihçi Niall Ferguson, Kissinger'ın hayatının ilk aşamasında gerçekçi değil, idealist olduğunu söylüyor, ki kitabının başlığı için de bu kelimeyi seçmiştir.

1965'te Kissinger herhangi bir pozisyonu üstlenmeden önce Vietnam'ı ziyaret ettikten sonra aklında gerçeklik algısı şimşek gibi çaktı.

Vietnam topraklarına yaptığı bir geziden sonra savaşın kazanılmasının mümkün olmadığını ve en iyi çıkış yolunun siyasi çözüm olduğunu anlamıştı.

Bu tutumu nedeniyle özellikle sol kesim olmak üzere medya kuruluşları ve siyasetçiler tarafından sorgulanmalara maruz kaldı.

Yargılanması için çağrıda bulunan birkaç kitap yayımlandı. Bunlardan biri Kissinger'ın bir 'savaş suçlusu' olduğunu savunan parlak İngiliz yazar Christopher Hitchens'a aitti.

Bence bu, tarihte çok önemli siyasi kararlar alması yüzünden Kissinger'ın itibarını bozmayı ve onu şeytanlaştırmayı amaçlayan ideoloji yüklü sorgulamalardı.


Kissinger'ın düşünce şekline yön veren üçüncü nokta, uluslararası düzeni koruma fikriyle meşgul olmasıdır. 'Dünya Düzeni' adlı son kitabı bununla ilgilidir.

Kissinger, söz konusu kitabında din savaşlarını izleyen Vestfalya Antlaşması ile Avrupa'da başlatılan, içinde yaşadığımız bu dünya düzeninin köklerini kapsamlı bir şekilde ele alıyor.

Temel uluslararası yapıyı oluşturan bu antlaşmada Rusya dışarıda bırakılmıştır. Dolayısıyla bu adaletsiz düzenin ölü olduğunu defalarca kez tekrarlayan Putin'in sesi ile buradan Kissinger için tarihin önemini anlıyoruz.

Kissinger'ın Ukrayna'nın topraklarının birazından vazgeçmesi yönündeki talebi, Rusya'nın aşağılanmış, mağlup ve zayıf olması, uluslararası sisteme yönelik sürekli bir tehdit anlamına gelmesi gerekçesine dayanmaktadır.


Kissinger'ın düşüncesine göre, O ve başkanı Nixon, Çin ile yapılan ünlü anlaşmadan sonra en büyük değişimi yaptılar. Kelimenin tam anlamıyla dünya bu sayede yeni bir aşamaya girdi.

Washington ve Pekin arasındaki son çatışmalarla birlikte, Kissinger'a geceleri uykusunu kaçıran şeyin ne olduğu soruldu. O da şöyle cevap verdi:

Yükselişteki Çin'i mevcut uluslararası sisteme entegre etmemek.
 


Pekin bir yana, şu anda Moskova dünyanın dayanamayacağı yeni bir krizi ateşledi. Zelenski ve yoldaşlarını kızdırsa da Kissinger için çözüm belli ve hızlı.

Başka bir deyişle Kissinger, şekillenmesine yardım ettiği dünyanın gözlerinin önünde çöktüğünü düşünüyor.

Bu üç nokta, zengin bir diplomatik deneyime ve ansiklopedik bir siyasi kültüre sahip olan Kissinger'in düşünce tarzını özetlemektedir.

Cadı avına maruz kalmasına rağmen, uzman bir siyasi zihne sahiptir. Kendisini oportünist ve makyavelist olarak tanımlayan propaganda ve suçlamalara rağmen, üzerine çizilen bu imajı çürüten cesur idealist kararlar vermiştir.

Birden fazla kez yenilgiye uğrayan en sevdiği Cumhuriyetçi adayı Nelson Rockefeller'a bağlılığı nedeniyle kazanan adaylar kampına katılmayı tekrar tekrar reddetmesi buna örnektir. Bunlar batan gemilerden kaçan oportünistlerin özellikleri değildir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU