Yargıtay'ın Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun 3 davadan aldığı cezaları onamasının yankıları sürüyor.
2012-2017 yılları arası sosyal medya paylaşımları nedeniyle Kaftancıoğlu'nun 4 yıl 11 ay 20 gün hapis cezasının onanması birçok kesim tarafından tepkiyle karşılandı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İYİ Parti'den HDP'ye, DEVA Partisi'nden Saadet ve Gelecek Partisi'ne kadar birçok muhalefet parti lideri karara tepki gösterdi.
Geçmişe dönük arşiv araştırması ile paylaşımların yargılanma konusu yapılmasının yargıda kaotik bir ortamın oluşturacağı ve Kaftancıoğlu örneğinde olduğu gibi verilen cezanın Yargıtay'ın onaylamasının gelecekte benzer süreçlerin önünün açılacağı ve emsal teşkil edileceğine dikkat çekildi.
Dikkat çekilen bir diğer konu da muhalefetin önceki kararları yeterince sorgulayıp tepki göstermediği ve Kaftancıoğlu kararının beklenen bir sonuç olduğu oldu.
"Muhalefet tepki göstermezse sıra hepimize gelir"
Eski Kültür ve Turizm Bakanı ve hukukçu Ertuğrul Günay, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda muhalefetin hukuksuzluklara karşı yeterince tepki göstermediğini söyledi.
Günay, "Muhalefet partileri, ülkenin 3. büyük partisinin iki kez cumhurbaşkanı adayı olan, genel başkanı 5 yıldır tutukluyken bu hukuksuzluğu yeterince sorgulamaz ve tepki göstermezse sıra herkes, hepimize gelir. Kaftancıoğlu'na verilen haksız siyasi hüküm bu gidişin beklenen sonucudur" dedi.
Muhalefet partileri,
— Ertuğrul Günay (@ErtugrulGunay) May 12, 2022
ülkenin 3.büyük partisinin -iki kez CB adayı olan-
genel başkanı 5 yıldır tutukluyken, bunun hukuksuzluğunu yeterince sorgulamaz, tepki göstermezse sıra herkese, hepimize gelir.
Sn @Canan_Kaftanci’ya verilen haksız siyasi hüküm bu gidişin beklenen sonucudur.
"Kime olursa olsun amasız, lakinsiz karşı çıkılmalı"
Benzer konuya dikkati dikkat çeken bir diğer isim de eski Ağrı Belediye Başkanı HDP'li Sırrı Sakık oldu.
Kaftancıoğlu kararına giden yolun taşlarının HDP'lilerin dokunulmazlıkların kaldırıldığı döneme kadar gittiğini belirten Sakık, şu paylaşımda bulundu:
"Canan Kaftancıoğlu kararı siyasi cinayetlerin ilki değil son da olmayacak. Kararı şiddetle kınıyorum. Bu karara giden yolun taşları bizim ve HDP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırıldığı döneme kadar gider. Bu kararlara, kime olursa olsun amasız, lakinsiz karşı çıkılmalı."
Canan Kaftancıoğlu kararı siyasi cinayetlerlerin ilki değil sonda olmayacak. Kararı şiddetle kınıyorum. Bu karara giden yolun taşları bizim ve HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırıldığı döneme kadar gider. Bu kararlara, kime olursa olsun, amasız lakinsiz karşı çıkılmalı.
— sırrısakık (@sakiksirri) May 12, 2022
Günay ve Sakık gibi birçok kişi konunun bu yönüne vurgu yaptı.
Haksız da sayılmazlar, çünkü milletvekilleri dokunulmazlıkları kaldırıldığında, belediyelere kayyum atanıp başkanlar tutuklandığında muhalefetin tepkisi çok cılız kaldı.
Örneğin 4 Kasım 2016'da HDP'nin Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile birçok Kürt siyasetçi tutuklanarak cezaevine konulduğunda yeteri tepkinin verilmediği çokça yazılıp çizildi.
"Kobani olayları" nedeniyle yıllarca tutuklu kalan Demirtaş'ın 2013'te İstanbul'daki nevroz kutlamalarında yaptığı konuşma nedeniyle 4 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılması bunun bir örneği.
Peki, muhalefet önceki hukuki kararları yeterince sorgulayıp tepki göstermeli miydi?
Gerçekten Kaftancıoğlu kararı bu gidişin beklenen bir sonucu muydu?
Konuyla ilgili Independent Türkçe'ye konuşan hukukçu ve siyasetçiler, yaşanan hukuksuzluklar karşısında gerekli tepkinin verilmediği görüşünde.
"Basit ve cılız tepki ülkeyi bu duruma getirdi"
Eski Anavatan Partisi Genel Başkanı Dr. Nesrin Nas, Kaftancıoğlu kararıyla birlikte hukuk dışı uygulamalara maruz kalan tüm siyasetçilere destek verilmesi gerektiğini, ancak bunun da birdenbire gelmediğini söyledi.
Nas'a göre, Demirtaş ve Yüksekdağ dahil HDP'lilerle ilgili verilen kararlara "protesto ediyoruz, böyle bir şey olmaz" gibi basit ve cılız tepki gösterilmesi ülkeyi bu duruma getirdi.
Daha bir hafta önce HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran'ın genel merkez önünde bir komiserin "seni çivilerim" dediğini hatırlatan Dr. Nas, "Konuyla ilgili 1-2 isim dışında muhalefet partilerinden çok büyük bir tepki gelmedi. Oysa hangi kesimi temsil ediyor olursa olsun, siyasetin özü ve gereği bu tür sert tepkiler karşısında tüm muhalefetin birlik olması gerekiyordu" diye konuştu.
Başaran'da olduğu gibi sergilenen tutumun doğrudan doğruya siyaset kurumunun hedef alındığını vurgulayan Nas, "Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda muhalefetin önceki kararları yeterince sorgulayıp tepki göstermediği çok açık" ifadelerini kullandı.
Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun da Nas ile benzer görüşte.
"Hukuksuzluğun yayılma, sirayet etme gibi bir özelliği var"
Uzun süredir Kürt meselesinin ülkede otomatik bir otoriterlik ürettiğini savunduğunu belirten Coşkun, "Kürt meselesiyle ilgili olarak hukukun sınırlandırılması, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması kaçınılmaz olarak daha sonra diğer toplumsal kesimleri de vuruyor" yorumunu yaptı.
Coşkun'a göre, muhalefet Kürt siyasetine yönelik yapılan hukuksuzlar karşısında hukuk ve adalete uygun bir tavır sergileseydi, iktidar muhalefetin diğer kısımlarının üzerine bu kadar sert gitme gücünü kendinde bulamazdı.
Milletvekillerinin tutuklanması ve kayyum atamaları gibi uygulamalarda muhalefetin bir şekilde bunu tolere ettiğini ve normal karşıladığını aktaran Coşkun, "Kaçınılmaz olarak dün Kürtlere yapılan bugün de muhalefete yapılmaya başlandı. Hukukun böyle bir özelliği var; eğer hukuk bir muhalif kesimi sindirmek için kullanılmaya başlanıyorsa, diğer kesimlerin buna tepki vermesi gerekiyor. Yoksa sonra bütün muhalifleri sindirmek için kullanılmaya başlanır" dedi ve ekledi:
"Kürt siyasetine yönelik eylemler başladığında bunu dile getirmiştik, ancak bu dikkate alınmadı. Bir milliyetçiliğinin yükseldiğini ve Kürt aktörlere yapılan hukuksuzluklara karşı çıkmanın kendilerine oy kaybettireceğini düşündüler. Ancak bu hukuksuzluğun yayılma, sirayet etme gibi bir özelliği var. Her durumda hukuksuzluğa ilkesel olarak karşı çıkmamız gerekiyor. ‘Bu muhaliftir, benden değildir" denildiğinde kaçınılmaz olarak bir gün gelip sizi vurur."
"Hukuk ortadan kaldırıldığında yarın kimi mağdur edeceği belli olmaz"
İktidarı savunanların da bunda bir ders alması gerektiğini kaydeden Coşkun, yapılan hukuksuzluklara ilkesel olarak karşı çıkılmadığında bir gün kendilerine yönelik bir hukuksuzluk yapıldığında ses yükseltecek çok az kişiyi bulabileceklerini belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
Dolayısıyla her durumda bunu ilkesel olarak savunmak lazım. Hukuksuzluğa karı çıkılmadığında hukuk güvenliği ortadan kalkar, bu ortadan kalkarsa hukuksuzluğun yarın kimi mağdur edeceği belli olmaz. Türkiye'de şu an bunu yaşıyoruz. İktidarın uygulamalarıyla birlikte hukukun tamamıyla şahsileştirildiği, muhaliflerin kriminalize edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Geç kalındı ama siyasetin buna tepki göstermesi gerekiyor. En azından ilkesel duruş sergilemeleri, hukuku savunan, kimliklerden bağımsız hak ve özgürlükleri savunan bir duruş sergilemeleri gerekir. Aksi takdirde bu hukuksuzluk toplumsal kesimlerin üzerinde dalga dalga yayılır.
© The Independentturkish