Savaşın gölgesinde Rusya-Ukrayna krizi: Kim, ne kadar suçlu?

Dr. Eren Alper Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Rusya'nın Ukrayna'nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerini resmi olarak tanıma kararı alması ve bunun üzerine bölgeye askerini gücünü göndermesi üzerine günlerdir devam eden kriz artık bir "sıcak savaşa" doğru evrildi ve Avrupa'nın göbeğinde savaş çanlarının çaldığı bir kaos ortamına sahne oldu.

Her savaşta en çok zarar gören kişilerin siviller olduğunu tarih bizlere her seferinde kanıtladı, nitekim bu çatışma ortamından da en çok etkilenenler başta Ukrayna halkı oldu.

Peki, bu savaşa nasıl gelindi, hangi aktörler savaşı tetikledi?

Rusya'ya karşı nasıl bir politika izleniyor ve süreç nereye doğru gidiyor?


Tarihsel sürece baktığımızda, Aralık 1991'de bir araya gelen Rusya, Ukrayna ve Belarus liderleri, Sovyetler Birliği'ni feshederek Bağımsız Devletler Topluluğu'nu (BDT) kurmuştu. Moskova'nın buradaki amacı, eski Sovyet uydu ülkeleri üzerindeki nüfuzunu devam ettirebilmekti.

Ayrıca Moskova yönetimi ortak tarih ve kimliğe sahip olduğu bu cumhuriyetleri, ucuz doğal gaz arzı yoluyla kendisine bağımlı hale getirebilmeyi amaçladı. Fakat işler Rusya'nın istediği gibi gitmedi.

Ukrayna'nın kuzeyindeki Belarus, Rusya ile yakın bir ittifak kurarken, Ukrayna ise yönünü giderek Batı'ya doğru çevirdi. Sovyetler Birliği çözüldükten sonra NATO'nun Doğu Avrupa'ya doğru genişlemeyeceği taahhüt etmesi, Rusya'yı bir süreliğine rahatlatsa da, son günlerde NATO'nun Ukrayna'nın Donbas sınırına konuşlanması Kremlin'i epey rahatsız etti, zira stratejik olarak Rusya Ukrayna'yı halen "arka bahçesi" olarak görüyordu.

Batı bir nevi deplasmanda Rusya'yı köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu fakat Rusya buna kayıtsız kalacak kadar pasif bir ülke değildi. Putin'in konuşmalarında da vurguladığı gibi Ukrayna, Rusya için bir "devlet" statüsünde değildi ve Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği liderlerinin yapmış olduğu hatayı Rusya Federasyonu telafi etmeliydi.

Dolayısıyla Putin, "eskiden bize ait olanı almaya geldik" mantığıyla Ukrayna'ya kuzey, doğu ve güneyden girdi ve savaşı resmen başlatmış oldu. Lenin, Stalin ve diğer Sovyet liderlerini suçlayan Putin için artık "Büyük Rus Çarlığı"nı canlandırmanın zamanı gelmişti.


Rusya-Ukrayna krizinde vurgulanması gereken birkaç önemli başlık var.

Öncelikle "Rusya-Ukrayna savaşında asıl sorumlu olan kim?" diye sorduğumuzda hiç şüphesiz buna "Batı İttifakı ve NATO" cevabını vermek pek de yanlış olmayacaktır.

Ukrayna'nın doğusuna son zamanlarda sürekli askeri personel, savaş uçakları ve savaş gemileri yığan NATO, uyuyan devi uyandırdı 1 ve Rusya gibi savaşa meyilli bir devleti tahrik ederek saldırı pozisyonuna getirdi.

Son zamanlarda ABD ve NATO'nun Doğu Avrupa ülkelerine takviye birlikler göndermeye başlaması, Polonya, Estonya, Litvanya ve Romanya'daki asker sayısını on binlere çıkarması ve bu ülkelerde F-35 savaş uçağı konuşlandırması, NATO'nun Doğu'ya doğru yayıldığını gösterdi, bu hamleler de Rusya tarafından savaşa hazırlık olarak algılandı.

Putin'in Kırım'dan sonra Donetsk ve Luhansk'ı işgal etmesi için tek bir bahane gerekiyordu ve Batı bu bahaneyi kendi elleriyle Putin'e vermiş oldu.

Ayrıca Batı medyasında devamlı Rusya'nın Ukrayna'ya saldıracağına dair yapılan haberler, üstüne bir de Putin'i "savaş yanlısı" gibi gösteren yaklaşımlar Rusya'yı kışkırtmaya fazlasıyla yetti.

Öte yandan Ukrayna'nın NATO üyeliğinin Batı kamuoyu tarafından her fırsatta gündeme getirilmesi de Rusya'nın dengelerini bozmaya yetti. Tüm bu tablo, savaşın baş mimarının yalnızca Rusya ve Putin değil, NATO öncülüğündeki Batı ittifakının da olduğunu gösterdi.  


Savaş ile ilgili üzerinde durulması gereken bir diğer husus; Putin'in eski bir KGB ajanı olarak çok iyi bir stratejist olması ve adeta bir satranç oyuncusu gibi yapacağı hamlenin birkaç adım ötesini hesaplamasıdır.

Putin, Ukrayna'yı işgal etmesinin öncesinde Batı'dan gelebilecek yaptırımları en ince ayrıntısına kadar hesaplamış ve bu yaptırımlara karşı misilleme yapmayı da planlamıştır.

Putin gibi bir liderin Ukrayna'nın işgal edilmesi durumunda NATO ve AB'den ne gibi yaptırımlar gelebileceğini düşünmesi ve bu olumsuz süreçten minimum zararla çıkmak için de çözüm önerileri hazırlaması kuvvetli bir ihtimaldir.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov'un, Rusya'nın ABD ve AB tarafından uygulanan yaptırımlara "karşılıklılık ilkesine" göre misilleme önlemleri alarak yanıt vereceklerini ifade etmesi de 2, Rusya'nın Batı'ya karşı elindeki en büyük enerji rezervi olan "doğalgaz" kozunu kullanmak isteyeceğini akıllara getirmektedir.

AB'nin yüzde 40, bazı AB ülkelerinin ise yüzde 100'e yakın bir oranda Rus doğalgazına bağımlı olduğunu düşünürsek, kendisine uygulanan yaptırımlara karşılık olarak Moskova'nın Batı'ya sattığı gaz fiyatlarını birkaç katına çıkarması, bunun da AB iç piyasalarındaki enerji fiyatlarını olumsuz anlamda etkilemesi kaçınılmazdır. 


Rusya, eski Sovyet dönemlerinden kalma propaganda taktiklerini şimdi de iyi kullanmaktadır. Ukrayna'yı ikna etmesini kendince haklı nedenlere dayandıran Rusya, işgaline meşruiyet sağlama gayreti içindedir.

Moskova'nın "Ukrayna'yı işgal etmeye değil, oraya demokrasi ve barış götürmeye gidiyoruz" ve "Ukrayna halkının bağımsız olmasını istiyoruz" minvalindeki açıklamaları, Rusya'nın revizyonist siyasetini barışçıl söylemlerle kamufle etme çabası olarak görülebilir.

Ayrıca Ukrayna yönetimini "Neo-Nazilere" benzeten Putin, uluslararası arenada Ukrayna'nın imajına zarar vermek ve Rusya'yı sanki faşizmle mücadele eden bir devletmiş gibi göstermek için propaganda yapmaktadır.

Rusların bu propaganda yöntemlerinin Batı nezdinde karşılık bulması çok zor olsa da, en azından kendi halkını inandırma noktasında etkili olabilir.


Bu süreçte Batı'nın da samimiyetten uzak bir tavır sergilediğini söyleyebiliriz. NATO'nun ve ABD'nin sürekli medyada Rusya'yı "katil devlet" gibi göstermesi inandırıcı değildir.

ABD, siyasi tarihi boyunca haksız gerekçeler ve sömürgecilik mantığıyla Afganistan'ı, Irak'ı, Vietnam'ı ve Suriye'yi işgal etmiş, sivil halka işkenceler yaparak korku iklimi yaratmış bir ülkedir.

Dış politikasındaki zulümlerin yanı sıra, iç yapısında da siyahilere ve farklı milletten olanlara ayrımcılık uygulayan bir devlettir. Böylesine demokrasiden uzak bir ülkenin dünyaya ahlak dersi vermesi, demokrasi, barış ve uluslararası hukuktan bahsetmesi son derece ironiktir.

Yine Ukrayna meselesinde, 2014'te ülkenin güneyindeki Kırım'ın işgal edilmesine sessiz kalan ve Rusya karşısında Kiev'i yalnız bırakan Batı'nın 2022'de sesini yükseltmesi de tutarlı değildir.

Zaten Rusya Ukrayna'ya girdiğinden beri Ukrayna'ya somut bir yardım gelmedi, konu sadece yüzeysel kınamalar ve bazı ekonomik yaptırımlarla geçiştirildi.

Örneğin Rusya'nın "Swift sistemi"nden çıkartılmamasının sebebi, böyle bir durumda gaz ödemelerinin yapılamayacağına, halihazırda süren enerji krizinin daha da tırmanacağına dair duyulan endişedir.

Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit'in, "SWIFT'in askıya alınması teknik olarak zorlu ve aynı zamanda Almanya'daki ödeme sistemine ve Rusya ile iş yapan şirketler üzerinde büyük etki eder" sözleri de Avrupa'nın bu konudaki kaygısını doğrular niteliktedir.

Biden'ın "Rusya ile savaşa girmeyeceğiz" sözü de Batı'nın Ukrayna'yı yalnızca dolaylı olarak silahla besleyeceği fakat direkt olarak sıcak savaşa girmeyeceklerini teyit eder niteliktedir.

Zaten ABD, Afganistan'dan son askerini de çekmesiyle birlikte uzak diyarlardaki kıtalara ordusunu yollama konusundaki isteksiz tavrının sinyallerini daha önceden verdi.

Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky'nin medyada sarf ettiği "Batı bizi savaş meydanında yalnız bıraktı. Hiçbir ülke bize NATO üyeliği sözü vermiyor, herkes korkuyor" 4  sözleri de Batı'nın bu durumdaki pasif tutumunu ve çekincesini anlamaya yetiyor.

Bunun dışında ABD'nin Ukrayna'da direkt bir çıkarının bulunmaması (petrol, doğalgaz vs.) ve Ukrayna'nın NATO üyesi olmaması gerekçesiyle bu savaş ABD'ye harekât kapasitesini kullanabilecek bir alan yaratmıyor.


Savaşın yarattığı bir diğer sonuç ise Ukrayna'dan Avrupa'ya doğru akın etme ihtimali yüksek olan göçmenlerdir. Bu konunun baş aktörü ise göçmenlere karşı son derece ılımlı bir tavır sergileyen AB'dir. Rus hava saldırılarının başlamasından sonra çok sayıda kişi başkent Kiev'i terk etti.

Bazı kişilerin sınıra yakın olan Polonya ve Macaristan'a geçtikleri görüldü. Bu süreçte Polonya İçişleri Bakanı Mariusz Kaminski, bir "göçmen dalgasına" hazır olduklarını ve göçmen kabul merkezleri kurduklarını vurguladı.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ise, Ukrayna'dan olabilecek muhtemel mülteci akını için hazırlandıklarını duyurdu. Batı'nın göç konusuna dair bu yaklaşımı, akıllara Arap Baharı sonrası Suriyeli mültecilere karşı uygulanan dışlayıcı ve göçmen karşıtı tutumları akıllara getirdi.

2011 sonrası sınırlarına yığılmış çaresiz mültecileri kabul etmeyen, dikenli teller ve yüksek duvarlar ile sınırlarını çeviren, polis gücü ile kadınlara, çocuklara sert güç kullanarak müdahale edip onları Ege'nin derin sularına gömen, tüm sorumluluğu para karşılığında Türkiye gibi ülkelerin üzerine atan Avrupa, bugün sırf Avrupalı diye yurtlarını terk eden göçmenlere kucak açmıştır. Bu durum Batı'nın ne kadar iki yüzlü olduğunun ve savaşta bile insan ayrımı yaptığının en bariz göstergesidir.


Savaşın Türkiye ayağı ise son derece hassastır. Ankara'nın; Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü tanıdığını ve Rusya'nın saldırısının uluslararası hukuka aykırı olduğunu ifade etmesine rağmen, bugüne kadar Rusya'ya karşı uygulanan yaptırımlara imza atmaması Kremlin'i karşısına almak istemediğini göstermektedir.

Türkiye'nin bu tutumundaki en önemli gerekçeler; Rus doğalgazına yüksek orandaki bağımlılık, Rusya'dan ithal edilen buğday, domates gibi tarım ürünleri, Mersin'deki Akkuyu Nükleer Santrali, ulusal güvenlik amaçlı tedarik edilen S-400 füze savunma sistemi ve ülkenin en önemli döviz kaynaklarından birisi olan turizmdir.

Rusya ile ikinci bir "Uçak Krizi" yaşanması Türkiye açısından en son istenilecek durumdur, zira Rusya'dan Türkiye'ye gelebilecek ambargo ve yaptırımlar Türk ekonomisini zor durumda bırakacaktır.

Bu durumda Türkiye'nin Rusya'yı kışkırtacak adımlar atmaması ve kendisini bir NATO üyesi olarak ön plana çıkarmaması Türkiye'nin milli menfaatleri açısından rasyonel bir politika olacaktır.

Fakat Türkiye, içinde yer aldığı jeo-politik konum itibariyle NATO ve Rusya arasında sıkışmıştır. Şu aşamada temkinli adımlar atan ve savaşın gidişatına göre bekle-gör politikasını seçen Ankara, Rusya'nın Karadeniz'deki Boğazlardan savaş gemilerinin geçirilmesi talebi karşısında zor durumda kalabilir, böylece Moskova-Ankara arasındaki tansiyon yükselebilir.

Her şeye rağmen Türkiye'nin yapması gereken; Montrö Sözleşmesi'nden taviz vermemek ve sözleşmenin hükümlerini aynen uygulamaktır.


Önümüzdeki süreçte savaşın gidişatı Rusya'nın atacağı adımlara göre şekillenecek olsa da, Rusya'nın asıl amacı mevcut Zelensky hükümetini devirmek ve Rus yanlısı bir hükümeti başa getirerek Ukrayna'yı tamamen Moskova'nın kontrolü altına almaktır.

Korkulan durum ise Rusya'nın durmayacağı ve Ukrayna'dan sonra SSCB'den ayrılan diğer Doğu Avrupa ülkelerine doğru ilerlemesidir. Bazı Batılı bürokratlar da Rusya'nın Ukrayna ile tatmin olmayacağı ve sınırlarını genişletmek için ilerleyeceği kanaatindedir.

Bu süreçte NATO veya ABD yaptırımlarının Rusya üzerinde pek caydırıcı olmayacağı aşikardır. Putin'in hedefi, Sovyet liderlerin yaptığı hataları düzelterek Çarlık Rusya'sını yeniden canlandırmak için harekete geçmektir.

Burada Rusya'nın verdiği mesaj gayet nettir:

Tek kutuplu dünya düzeni artık sona ermiştir, Rusya'nın da başat aktör olduğu bir sistem yaratılmaktadır.


Yeni dünya düzeni yaratıladursun, atılması gereken en ivedi adım, savaşın bir an önce bitmesi ve daha fazla masum insanın kanı dökülmeden taraflar arasında uzlaşmanın sağlanmasıdır.

 

 

 

1. DW, "ABD'den Ukrayna sınırına askeri destek", https://www.dw.com/tr/abdden-ukrayna-syüzde C4yüzde B1nyüzde C4yüzde B1ryüzde C4yüzde B1na-askeri-destek/a-60880881, Erişim: 25.02.2022
2. Sputnik Türkiye, "Peskov: ABD ve AB'nin yaptırımlarına karşı misilleme önlemleri alacağız", https://tr.sputniknews.com/20220225/peskov-abd-ve-abnin-yaptirimlarina-karsi-misilleme-onlemleri-alacagiz-1054233763.html, Erişim: 25.02.2022
3. AA, "Rusya'nın SWIFT sisteminden çıkarılması Alman iş dünyasını etkiler", https://www.aa.com.tr/tr/dunya/rusya-nin-swift-sisteminden-cikarilmasi-alman-is-dunyasini-etkiler/2514728, Erişim: 26.02.2022.
4. AlJazeera, "We're defending Ukraine alone', says President Zelenskyy", https://www.aljazeera.com/news/2022/2/25/we-are-defending-our-state-alone-says-ukraines-president, Erişim: 26.02.2022.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU