En tehlikeli ayının yaralı ayı olduğu söylenir. Rusya bugün yaralı bir ayı.
Batı'nın eski Sovyetler Birliği'nin çöküşünden ve 15 ülkeye bölünmesinden bu yana ülkesini gölgede bırakmaya yönelik devam eden girişimler olarak gördüğü duruma kızgın olan bir başkan tarafından yönetiliyor.
Bu öfke kendini, Vladimir Putin'in geçtiğimiz pazartesi günü yaptığı konuşmada ve Ukrayna krizini en tehlikeli aşamasına taşıyan adımlarında gösterdi.
Putin'in Kiev'e isyan eden Donetsk ve Luhansk 'cumhuriyetlerinin' bağımsızlığını tanıdığını duyurduğu ve aynı zamanda yapay bir devlet olduğunu iddia ederek Ukrayna'yı bağımsız bir ülke olarak görmeyi reddettiği öfkeli konuşma, Ukrayna tarihinin yeniden yazılmasından daha fazlasıydı.
Putin, söz konusu konuşmasında ülkesinin tarihinde 'utanç verici' bir aşama olarak gördüğü Sovyetler Birliği'nin dağılmasından dolayı içindeki tüm kırgınlıkları açığa çıkardı.
Batı'ya şiddetle saldırarak, "Dost olmamızı istemiyorsunuz" dedi. Ülkesini kontrol altına almak için çalışmakla ve yükselen bir güç olmasını engellemekle suçladı.
Ayrıca Batı'nın ülkesini aldattığına, Berlin Duvarı'nın çöküşü ve Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra üzerinde anlaşılandan çok daha fazla genişlediğine olan inancını dile getirdi.
Putin, Lenin ve Stalin de dahil olmak üzere eski Sovyet liderlerine olan öfkesini ifade ederken daha da ileri gitti. Ukrayna'nın ortaya çıkmasından onları sorumlu tuttu. Diğer yandan Nikita Kruşçev'i Kırım bölgesini Ukrayna'ya vermekle suçladı.
Bu yoğun öfke iki şeyi doğruladı:
İlki, Putin'in Sovyetler Birliği'nin dağılması konusunu kabullenemediğini ve eski cumhuriyetleri üzerinde büyük etkisi olan ve uluslararası arenada takdire şayan bir role sahip güçlü bir Rusya inşa etme hayalleri olduğu.
İkincisi, Ukrayna'yı tam bağımsız bir ülke olarak tanımadığını ve NATO'ya katılmasına asla izin vermeyeceğini.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İronik olan şu ki Putin, Ukrayna'daki son macerasıyla eski ABD Başkanı Donald Trump'ın tutumu, ABD'nin Avrupa'yı korumanın bedelini ödemenin tüm yükünü üstlenmeye hazır olmadığını söylediği ve Batılı müttefiklerini ülkesini sömürmekle suçladığı açıklamalarından bu yana zayıflık ve anlaşmazlık belirtileri gösteren NATO'ya güçlendirici bir doz verdi.
Söz konusu dönemde, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından desteklenen eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, ABD'nin artık güvenilir bir müttefik olmadığını söyledi.
Ancak bugün ittifak, Rusya'nın tehlikeli bir meydan okuması ve Avrupa'da barışa yönelik doğrudan bir tehdit olarak gördüğü durum karşısında saflarını pekiştirmek ve pozisyonlarını koordine etmek için geri döndü.
Bu ve diğer sebeplerden dolayı bazı Batı başkentlerinde Putin'in hesaplarında hata yaptığına ve Rusya'yı nüfuzunu geri kazanma vizyonuna ulaşmak yerine onu zayıflatan bir çıkmaza sokmuş olabileceğine dair bir kanaat var.
Her halükârda dünya uzun sürmesi muhtemel bir krize girmiş görünüyor. Tüm beklentiler, Putin'in son iki gün içinde attığı adımların, Ukrayna'yı işgal etme planının sadece ilk aşaması olduğunu gösteriyor.
Putin, Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerinin doğu Ukrayna'daki geniş alanlara yönelik taleplerine desteğini açıklayarak bunun yolunu açtı. Bu da takriben Hollanda büyüklüğünde bir bölgeyi ısırıp koparmak anlamına geliyor.
Bu bölgelere saldırı, kaçınılmaz olarak Donbass bölgesinde kitlesel olarak bulunan Ukrayna kuvvetleriyle kanlı savaşların patlak vermesi anlamına gelecektir.
Ukrayna ve Batı başkentleri tarafından geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamaların, Rusya'nın askeri operasyonlarını durdurması, yalnızca Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerini tanıması halinde bu tarafların gönülsüzce ateşkesi kabul edip müzakerelere dönebileceklerini gösterdiği kaydedildi.
Bu iki bölge, 2014'ten beri fiilen Kiev'in kontrolünün dışındaydı. Bu dönem boyunca Rusya'nın Kırım bölgesini işgal etmesinden bu yana yürürlükte olan Batı yaptırımlarına rağmen Moskova ile Batı arasındaki ilişkiler 'neredeyse normal' bir şekilde devam etti.
Ancak Moskova'nın doğu Ukrayna'yı ısırıp koparma planından geri adım atmak niyetinde olduğuna dair bir işaret yok. Aksine İngiltere'nin söyledikleri doğruysa ve Rus kuvvetleri Kiev'e saldırırsa kriz çok daha tehlikeli bir aşamaya geçebilir.
Başkentin işgali, Ukrayna'yı yapay bir devlet olarak nitelendiren Putin'in şimdi onu baltalamak istediği anlamına gelecektir.
Böylece tüm eski Sovyet cumhuriyetlerine ve Batı'ya, Moskova'nın NATO'nun sınırlarına yaklaşmasını kabul etmeyeceğine ve askeri risklere ve sonuçlarına hazır olduğuna dair bir 'uyarı' mesajı gönderiyor.
Böyle bir hareket hem Ukrayna'daki kanlı çatışmalar hem de Batı'nın ne ölçüde yanıt vereceği açısından büyük yankı uyandıracaktır. Özellikle de ABD bu krizi kendi nüfuzuna ve uluslararası duruşuna doğrudan bir tehdit olarak görüyor.
Çünkü Rusya'nın meydan okumasıyla ilgili sessizlik, Tayvan ile artan gerilimin ışığında dünyadaki diğer muhaliflere, özellikle Çin'e bir mesaj gönderecek.
Avrupa'ya gelince; Avrupa krizi, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana barışa yönelik en büyük tehdit olarak ve 1990'ların ortasındaki Yugoslavya savaşından çok daha tehlikeli görüyor.
Avrupa ayrıca Ukrayna'daki büyük çaplı bir savaşın milyonlarca insanın sürükleneceği büyük bir mülteci krizi yaratacağından da korkuyor.
Nükleer bir güçle askeri bir çatışmaya girmek söz konusu olmadığı için Batı'nın elindeki tek silah ekonomik yaptırımlar ve Ukrayna'yı Rusya ile savaşı uzun ve yorucu bir yıpratma çatışmasına dönüştürmek için silahlarla desteklemek.
Açıkça söylenmeyen şey ise Batı'nın bu savaşın Putin'in kendi içindeki konumunu zayıflatacağını ve milliyetçi coşku dalgası yatıştıktan, yaptırımların ve ekonomik baskıların etkilerinin ortaya çıkmasından sonra ona karşı muhalefeti güçlendireceğini umduğudur.
Buradaki asıl soru şudur:
Bu yaptırımlar, Batı'nın 2014'te Ukrayna'yı işgali ve Kırım'ı ele geçirmesinin ardından Rusya'ya dayattığı ilk yaptırım paketinden daha etkili ve aktif olacak mı?
İlk yaptırım paketinin Moskova üzerinde sınırlı bir etkisi oldu. Sadece yaklaşık iki yıl sürdü. Ardından Rus ekonomisi yeniden büyümeye döndü ve Batı ile ilişkiler devam etti.
Yaptırım politikasının, uygulandığı hiçbir ülkede büyük bir başarı sağlamadığını ve etkisinin yöneticilerden çok vatandaşlar üzerinde olduğunu düşünenler de var.
Bu açıdan bakıldığında Batı ülkeleri bu kez yaptırımların sert ve eşi benzeri görülmemiş olacağını tekrar tekrar vurguluyorlar.
Son iki gün içinde açıklanan bu yaptırımların ilk paketi, Batı'da çıkarları ve paraları olan ve Putin'e yakın olarak nitelendirilen Rus bankalarına, şirketlerine ve varlıklı Ruslara yaptırım uygulanmasını içeriyor.
En ciddi adım, Almanya'nın Avrupa gazını Almanya üzerinden Avrupa'ya taşımak için Kuzey Akım 2 boru hattını açma çalışmalarını askıya alma kararıydı.
Rusya doğalgazı Ukrayna'dan geçirmek yerine doğrudan Avrupa'ya taşımak için bu boru hattına güveniyordu. Boru hattının açılmasına yönelik adımların askıya alınması Putin için büyük bir ekonomik ve siyasi kayıp anlamına geliyor.
Bir yandan Avrupa'ya gaz ihracatının herhangi bir nedenle durması halinde gelirini tazmin edemezken diğer yandan da Ukrayna üzerinden tedarik geçişine güvenmek zorunda kalıyor ki bu da Putin için bir baskı kartı oluşturuyor.
Şimdi tüm gözler Putin'den Batı'nın uzun sürmesi beklenen bir çatışmada yeni bir yaptırım paketiyle yanıt vereceği bir sonraki adımın beklentisi içinde Moskova'ya çevrilmiş durumda.
Rusya, müttefikleri aracılığıyla daha fazla nüfuz ederse ve yaralı Rus ayısı üzerindeki baskıyı artırmak için Batı tarafından iyi silahlanmış olan Ukrayna kuvvetleriyle çatışırsa ortalık kana bulanabilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil