Evet, Türkiye'de hayatın her alanında tam bir yaygara dönemi yaşanıyor. Yaygara, kaostur.
Bunu açalım...
Baş aşağı giden ekonomiden dolayı yaşanan panik siyaset seviyesine sıçrıyor, oradan her şeyin içinde kaybolduğu bir gürültü bulutu yükseliyor. Bu gürültü bulutu gerçek ve hayati tüm sorunları örtüyor.
Sokakta halk hayat pahalılığından dolayı ne yapacağını şaşırmış halde dolanırken, siyasetin gündemi saçmalık sınırlarını zorluyor.
Türklerin devlet kurduğu ilk dönemden bugüne bir okuma yapın, siyasete bayağılığın bu kadar hakim olduğu bir başka dönem bulamazsınız.
Evet, Osmanlı'nın düşkün halinde bile...
Her zaman bir seviye korunmuş. Devleti beğenin, beğenmeyin, hep bir "devlet ciddiyeti" olmuş.
Şimdi bu ortadan kalktı.
Bakan, ekonomiye dair soruyu, "Gözlerime bakın" diye cevaplıyor, sonra, "Çarpılan kim? Küçük yatırımcı..." diye devam ediyor.
Öbür Bakan, "Bize bunları Allah yaptırıyor" diyor...
İnanılmaz ama gerçek!..
Bu seviyedeki devlet idaresinin her gün ortaya attığı bir başka acayiplik üzerinden yeni bir bağırtı çağırtı ile muhatap oluyoruz...
Basit bir örnek vereyim.
Malum, geçtiğimiz günlerin en gürültü koparan gündemi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde yüzlerce "terörist"in işe alındığı iddiasıydı.
Bu iddianın ciddiyeti daha en başından yok seviyesindeydi ama öyle bir "ana muhalefet"imiz var ki, günlerce bu iddiayla yatıp kalktılar. Müthiş bir bağırtı çağırtı...
Oysa, bakın, bu arada memleketimizde büyük bir yağma yaşanmaktadır.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, Sümer Holding ve Türkiye Şeker Fabrikaları'na ait arazi ve yapılardan oluşan 14 taşınmaz özel şirket ve şahıslara satıldı.
Evet, ortaya atılan ucube gündemlerin bağrış çağrış tartışıldığı yaygara döneminde, halka ait olan ne varsa haraç mezat satılıyor.
Hiç kuşku yok, yine değerinin çok altına, günü kurtarma adına, servet transfer ederek...
Bu esnada doğa ve kıyılarımız yok edilmeye devam ediyor.
Yine bu haftanın bir haberine bakıyoruz, Türkiye'nin en gözde koylarından biri olan Bodrum Bitez'de halka ait 19 dönümlük bir arazi bir şirkete satılmış.
Bu araziler satılıyor, ona göre imarı önceden hazırlanıyor ya da oldubittiye getiriliyor.
Bir kalemde milyonlarca liralık avanta yaratılıyor.
Hem halk kaybediyor, hem de betona boğulan kıyılarımız daha da mahvoluyor.
Bütün bunlar yine aynı yaygaranın içine gömülüyor. Cazgırlık soygunu gizliyor.
Yazmıştık, "Dağı, taşı, halka ait ne varsa onu satıyorlar, satacaklar" diye defalarca uyarmıştık.
Her gün memleketimizin bir varlığını ısırıp koparıyorlar. Türkiye'yi kemiriyorlar. Tam bir yağma yaşanıyor. Halka ait araziler, ormanlar, binalar, tüm varlığımız "işini bilen", avantasını veren, iktidara yaltaklanan sermayedarların eline geçiyor.
Halka ait olanın üzerinden zenginleşen küçücük bir "doymak bilmeyen azınlık" var. Gözümüzün önünde her gün daha da zenginleşiyorlar.
Muhalefet bunlara ses çıkarmıyor. Önlerine atılan gündemde daha fazla gürültü çıkarmanın ötesine geçemiyorlar.
Aslında, görünürdeki muhalefetin çok önemli bir kısmının mevcut iktidardan başka bir planı yok.
Başka deyişle, CHP'nin başını çektiği Millet İttifakı önümüze bambaşka bir iktisadi plan sunamıyor. Sadece olanı daha iyi yöneteceklerini iddia ediyorlar. İktidara gelseler ekonomiyi çevirmek için onlar da satacak.
Bu çarkı kırabilecek gerçekçi bir muhalefet programı göremiyoruz.
Ve ortada çok basit sorular var:
AKP iktidarının yıllar boyunca yok pahasına sattığı kamu varlığı ne olacak?
Yolsuzluk, komisyon, avanta ile verildiği ayan beyan ortada olan ihaleler, o ihaleleri alan şirketler, o şirketlerin akıl almaz bir servet biriktiren ve paranın çoğunu yurtdışına çıkaran patronları ne olacak?
Siyasete atıldıklarında birer maaşlı çalışan oldukları bilinen ve fakat şimdi çocukları milyar dolarlık servet biriktirmiş olan belli başlı siyasetçilere ne yapılacak?
Kamu bankalarının asla geri dönmeyen kredileriyle edinilmiş büyük medyaya, peşkeş çekilmiş kârlı ve devasa kamu işletmelerine el konulacak mı?
İktidarın kanunsuz emirleriyle hareket eden ve halkın çöpten ekmek toplamasına yol açan kamu personeli, "Ne yapalım, emir öyleydi" dediğinde sırtları pışpışlanacak mı?
Gençlerimiz işsiz... İktidarın vakıflarında hazırlanan torpil listeleriyle ve biçare gençlerin hakkını gasp ederek kamuda işe yerleştirilen sahtekarlara ne yapılacak?
Halkın tarikat ve iktidar vakıflarına devredilen onca varlığı geri alınacak mı?
Ülkemizin Katarlılar başta olmak üzere petrol zenginlerine peşkeş çekilen değerleri bedelsiz olarak geri alınacak mı?
Biz, bu ülkenin yurttaşları, yaygarayı aralayıp da bu sorulara yanıt bulamıyoruz. Bulamadığımız gibi, sırtımıza yüklenen yeni vergilerle, zenginlerin mevduatlarına dolar garantisi sağlamaya başlıyoruz.
Cümbür cemaat sürrealizmin doruklarına tırmanıyoruz.
Bu yaygara döneminin "normal" bir sonu olacağına kimse inanıyor mudur acaba?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish