Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi, 104 emekli amiralin Montrö ve "sarıklı cübbeli amiral" hakkındaki açıklamasına ilişkin açılan davada, soruşturma aşamasında verilen yurtdışına çıkış yasağının "aynen devamına" karar verdi.
Tutanakta, "atılı eylem ile adli kontrolün uygulanması arasında orantılılık bulunduğu kanaatine varıldığı" belirtildi.
Cumhuriyet'ten Sefa Uyar'ın haberine göre, hukukçu Ömer Faruk Eminağaoğlu, “soruşturma sonuna kadar devam etmek üzere” verilen adli kontrol hükmünün mahkeme tarafından devam ettirilmesinin dayanaksız olduğunu belirterek itirazda bulundu.
Eminağaoğlu: Soruşturma aşamasının bitmesiyle adli kontrol kararı da sona ermiştir
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Yurtdışına çıkış yasağının "soruşturma sonuna kadar devam etmek üzere" verildiğini vurgulayan Eminağaoğlu, hazırlanan iddianamenin ise 21 Aralık’ta kabul edildiğini, böylece soruşturmanın tamamlandığını ve kovuşturma aşamasının başladığına işaret ederek "Soruşturma aşamasının bitmesiyle sulh ceza hâkimliği tarafından verilen adli kontrol kararı da sona ermiştir" dedi.
Mahkemenin, 23 Aralık’ta, "sona ermiş adli kontrolün sanki devam ediyormuş gibi aynen devamına karar verdiğine" dikkat çeken Eminağaoğlu, "Adli kontrolün koşullarının oluşmaması bir yana, 21 Aralık’ta adli kontrolün sona ermesi karşısında mahkemenin yeni bir adli kontrol kararı yerine devam kararı vermesi, kendi içinde çelişkili ve dayanaksız olmuştur" dedi. Davaya ilişkin tüm kanıtların toplandığı, kanıtların karartılması gibi bir durumun sözkonusu olamayacağını, kaçma veya kaçma kuşkusu konusunda somut hiçbir olgunun bulunmadığını vurgulayan Eminağaoğlu, mahkeme kararının orantısızlık oluşturduğunu kaydetti.
12 yıla kadar hapis ceası isteniyor
Kamuoyunda "amirallerin Montrö bildirisi" olarak bilinen açıklamada imzası bulunan 103 şüpheli hakkındaki iddianamede "Anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma" suçundan 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.
Sözkonusu bildiride şu ifadeler yer alıyor:
Yüce Türk Milletine,
Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.
Türk Boğazları, dünyanın en önemli suyollarından biri olup, tarih boyunca çok uluslu antlaşmalara göre yönetilmiştir. Bu antlaşmaların sonuncusu ve Türkiye’nin haklarını en iyi şekilde koruyan Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir. Montrö, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz’i barış denizi yapan sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin II. Dünya Savaşında tarafsızlığını korumasına imkân yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle, Türkiye’nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.
Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir. Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK’nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir. <
Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk'ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.
Türk Milletinin bağrından çıkan şanlı bir geçmişe sahip, Ana ve Mavi Vatan’ın koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir. Ülkemizin her köşesinde denizde, karada, havada, iç güvenlik bölgesinde ve sınır ötesinde fedakârca görev yapan, Mavi Vatandaki hak ve menfaatlerimizin korunması için Atatürk’ün gösterdiği yolda canla başla çalışan cefakâr Türk Denizcilerimizin yanındayız.
Independent Türkçe, Cumhuriyet