"İnsanlar" ve "insancıklar" ülkesi

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Ülkemiz, ağır bir ekonomik çöküşün yaşandığı günlerden geçmektedir. Türk lirasının dolar karşısında değer kaybetmesi,  insanların her gün daha fazla yoksullaşmasına neden olmaktadır.

Bir gün önce aldıklarını bir gün sonra alamayan insanlar haline geldik. Halk Ekmek büfeleri önünde sabahın erken saatlerinde başlayan ekmek kuyrukları, yaşanan derin yoksulluğun en sarsıcı tablosu olarak hafızalara kazındı.


Ekonomik çöküşün neden olduğu yoksulluğa çare üretilmeyince ekonomik OHAL tartışmaları alternatif olarak gündeme getirildi. Ülkemiz, hiçbir zaman aslında olağanüstülükten kurtulmadı ve normalleşemedi.

Yaşanan ekonomik çöküşten ve toplumsal yoksulluktan nasıl çıkılacağı konusunda hiçbir ciddi politika üretilmemektedir. Toplum, sistematik bir şekilde yoksulluğa doğru sürüklenmektedir.

İnsanlar geleceklerinde yoksulluk, parasızlık, işsizlik ve geçim derdi olan karanlık bir tablo görmektedirler.


İnsanlar yoksullaştıkça, mutsuz oldukça ve umutlarını kaybettikçe, hiçkimseye inanamamakta ve güvenmemektedirler. Toplum, yoksulluğu yaratanlara güvenmemekte ve inanmamaktadır.

Yoksulluktan ve çöküşten çıkış için toplum, hiçbir ışık görmemektedir. Toplum, kendilerini kurtarıcı olarak dayatmaya devam edenlere inanmamakta ve güvenmemektedir.

Toplumu ekonomik çöküşten ve toplumsal yoksulluktan çıkışın mümkün olduğuna ikna edecek sahici bir ekonomik program ve politika ortaya koymadan, insanlardan kendilerine inanmalarını ve güvenmellerini istemenin hiçbir sahici ve samimi temeli bulunmamaktadır.


Bakanlar ve Merkez Bankası Başkanları değişmesine rağmen, değişmeyen şey ekonomik buhrandır. Yaşanan ekonomik buhran, bakan ve bürokrat değişiklikleriyle çözülemeyecek kadar derin ve ağırdır.

Ülkemiz, ontolojik bir buhran yaşamaktadır. Yaşadığımız ontolojik buhrana varoluşsal düzeyde çıkış yolları bulmak zorundayız.

Yaşanan ekonomik buhran, dışarıdan üretilmiş değildir. Ekonomik bünyemiz uzun süredir zayıflamış durumdadır. Yatırım çekmeyen, istihdam üretmeyen, piyasalara güven vermeyen, üretmeyen ve öngörülebilir olmayan şartlardan dolayı ekonomik bünyemiz, krizlere karşı bağışıklığını kaybetmiştir.

En küçük bir söz, Türk lirasının dolar karşısında değer kaybetmesine ve kronik yüksek enflasyonun oluşmasına neden olmaktadır. Yaşanılan ekonomik buhran, tamamen yerli ve milli dinamiklerle ortaya çıkan tehlikeli bir durumdur.


Bu ülkede patronlar batmaz ve hiçbir şeylerini kaybetmezler. Bu ülkede, maaşıyla geçinenler ve enflasyon altında ezilenler, hayatlarını kaybediyorlar.

Patronlar kendilerini insan, maaşıyla geçinenleri ise enflasyon altında ezilebilen insancıklar olarak görüyorlar.

Yeni Ekonomi Bakanı şöyle demektedir:

Bitersek hep beraber biteceğiz. Kazanırsak hep beraber. Karamsar tablo çizenler var. Hiçbir şekilde bize inanmayanlar. Onlara diyorum ki; 'Sen maaş alıyorsun. En fazla neyini kaybedersin? Enflasyonun altında ezilirsin. Ama ben bütün varlığımı kaybederim bu iş düzelmezse eğer. 1000 çalışanımız var. 1000 kişiyle beraber bütün varlığımı kaybederim.'


Yeni yaşanılan sorun tamda maaşıyla geçinenlerin yoksullaşması ve enflasyon altında ezilmesidir. Maaşıyla geçinenlerin hayatlarının karardığının farkına varmadan buhrandan çıkış için hiçbir umut ve ışık bulunmamaktadır.

Patronun kendisini insan, maaşıyla geçinenleri enflasyonun altında ezilebilecek insancıklar olarak görmesi yoksulluğu, liyakatsizliği, demokrasisizliği, adaletsizliği ve liyakatsizliği artırmaktan başka bir sonuç vermez.


Toplum, artık kimlik tartışmaları üzerinden siyaset yapılmasından ve iktidarın elde edilmesinden bıkmış durumdadır. Yaşanan ekonomik buhran, toplumun kimlik yerine adaleti, demokrasiyi ve ekonomiyi esas almasını zorunlu kılmıştır.

Yaşadığımız sadece ekonomik yoksulluk değildir. Eğitim, adalet, demokrasi, özgürlük ve entelektüel alanlarda bir çölleşme, kuraklık ve kuruma yaşıyoruz. Yaşanan derin yoksulluk, sosyal ve siyasal yapımızı köklü şekilde sarsacak boyutlardadır.


Mevcut ekonomik buhrandan çıkış için ortada bir politika veya model bulunmamaktadır. Çin modeli veya Türkiye Ekonomi modeli şeklindeki kavramların içi ve dışı boştur. Kur ve enflasyon yüksek tutularak Türkiye, ucuz iş deposu haline getirilmektedir.

Yüksek kur ve enflasyon altında yoksullaşan insanlar, karın tokluğuna çalışacakları bir yarına mahkum olmaktadırlar. Türkiye, Bangladeş modelini taklit etmektedir.

Yüksek kur ve devalüasyon, dışarıdan yatırım getirmeyecek, içeride ise ekonominin canlanmasına yaramayacaktır. Yoksulluk, çöküş ve işsizlikle dolu günlere doğru hızla yol alınmaktadır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU