Çin ve garip ideolojik dönüşüm!

Tarihsel bir ideolojik dönüşüm gerçekleştirme çabasının gölgesinde Çin, Fransızların mevcut statükoyla ilgili olarak söyledikleri gibi kendisini bir baş belası veya kaygı uyandıran devlet olarak yeniden şekillendiriyor olabilir

Görsel: Independent Türkçe

İdeolojiye dayalı siyasi sistemler, gerçek olayların ideolojilerini eskittiğinin farkına vardıklarında daima büyük bir meydan okumayla karşı karşıya kalırlar.

Bu durum, ideoloji temelli bir rejimin hayatının farklı anlarında yaşanabilir.


Almanya'da Nazi Partisi, iktidarı ele geçirmesinin hemen ardından, "Uzun Bıçaklar Gecesi" veya "Sinekkuşu" olarak bilinen operasyon ile yargısız, büyük çapta infazlar uyguladı.

Retoriğinden sosyalist iddiaları çıkarıp bir dogma olarak Hitler kültünü yaymaya başladı.

Sovyetler Birliği'nde, Mihail Gorbaçov'un temsil ettiği komünist lider kuşağı, partilerinin sosyal demokrat köklerine dönmeye çalışmışlardı.

Her iki girişim de başarısızlıkla ve ideoloji temelli rejimlerin çöküşüyle sonuçlandı.

Nazi Almanyası savaşta yenilerek, Sovyetler Birliği de sistematik bir çöküşle sahneden çekildi.


Yine geçen yüzyılda doğmuş olan, ideolojiye dayalı ve meydan okumalarla karşı karşıya kalan son rejim ise Komünist Parti yönetimindeki Çin Halk Cumhuriyeti'dir.

Hua Guofeng'den Deng Şiaoping'e ve son olarak Şi Cinping'e kadar üç komünist lider kuşağı bu meydan okumayla karşı karşıya kaldı ve mümkün olduğunca bundan kaçınmaya çalıştı.

Devlet kontrolündeki kapitalizmin benimsenmesiyle sağlanan yaklaşık 40 yıllık ekonomik büyüme, şimdiye kadar bu kaçışı mümkün kıldı.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Şimdi olan şu ki Başkan Şi önderliğindeki mevcut liderler, bundan kaçınmanın artık mümkün olmadığının farkına varmaya başladılar.

Çin ekonomisi klasik kapitalizmin kurallarına tabi hale geldi. Bu ise ideoloji temelli bir rejimin siyasi ihtiyaçlarıyla örtüşmeyen dönemsel yükselişler ve düşüşler anlamına geliyor.

Aynı zamanda bu, yaklaşık 80 milyon üyeli bir tabana sahip olmakla övünse de tek bir partinin iktidarı tekelinde tutmasını er ya da geç sorgulayacak büyük bir orta sınıfın ortaya çıkışı anlamına da geliyor.


Çin Komünist Partisi, alternatif bir ideolojik sığınağa dönüşecek sosyal demokrat bir geçmişe sahip değil.

Ayrıca Başkan Şi'nin etrafında, gücünün zirvesinde iken Mao Zedong etrafında oluşturulan kültle rekabet edecek yeni bir karakterler kadrosu da benimseyemez.

Partinin mevcut liderliği, proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf mücadelesine dayanan klasik Marksist söylemin, yeni burjuvazi proletaryayı temsil ediyormuş gibi göründüğünde kulağa ciddi gelmeyeceğinin farkında.

Söylemlerinde Marx, Engels ve Lenin'e göndermeler ve Marksizm gibi ifadeler bu yüzden çok nadirdir.

Dolayısıyla partinin Politbüro'sunun "sosyalizmi daha iyiye doğru takviye etme" sözü veren son kararları, milliyetçiliğin popülist bir versiyonuna doğru bir kaymayı açıkça gösteriyor gibi.


Bu, Başkan Şi kuşağının partiyi Sovyetler Birliği'nin çöküşünü takip eden kaotik dönemden sonra Vladimir Putin'in yarattığı türden bir siyasi makineye dönüştürmeye çalıştığı anlamına geliyor.

Sovyetler Birliği her zaman ideolojikti, milliyetçi değildi. Dolayısıyla Putin'in reçetesi ancak Rus olmayan ülkeler dağılmış imparatorluktan ayrıldıktan sonra başarılı olabilirdi.

Bu, Ruslara tek bir ulus olarak statülerini yeniden pekiştirme olanağı tanıdı.


Şi'nin umut ettiği ideolojik değişimin, Komünist Parti Merkez Komitesi'nin yakın zamanda, 8-11 Kasım tarihlerinde yapılması planlanan genel oturumunda onaylanması bekleniyor.

Bu yıllık etkinlik, 400'den fazla askeri ve siyasi lideri, ülkeyi yöneten devlet kurumlarının liderlerini bir araya getiriyor.

Şi, oturumun, Mao'nun komünizm versiyonundan (kendi tanımladığı şekliyle demokratik halk diktatörlüğü) milliyetçi popülist retoriğe ideolojik değişimi tamamlamak için önümüzdeki 5, hatta 10 yıl daha iktidarda kalma planını da onaylamasını umuyor.


Başkan Şi kuşağı, milliyetçi-popülist bir söylem geliştirme çabaları kapsamında, Mao Zedong tarafından 1949'da kurulan Halk Cumhuriyeti'nin yerine 1911'de Sun Yat-sen'in önderliğinde doğan Birinci Cumhuriyeti koydular.

Partinin son kongresinde Sun Yat-sen'in dev portrelerinin Mao'nun portrelerinin yerini alması tesadüf değildi.


Ancak Sun Yat-sen'i popülist bir milliyetçi ikona dönüştürmek kolay bir iş değil.

ABD'de eğitim gören Doktor Sun, Hristiyandı (Protestan) ve net bir yerel renge sahip olsa da bir Batılılaşma savunucusuydu.

Karısı Soong Ching-ling, Sun gibi Hristiyanlığa geçmiş Çin'in en zengin adamlarından birinin kızı, milliyetçi lider ve Çin'in yönetiminde Mao'nun baş rakibi olan Çan Kay-Şek'in eşinin kız kardeşiydi.

Komünist Parti iktidarı bir dizi küçük partiyle paylaşıyormuş gibi davranarak "birleşik cephe" kartını oynadığında, Soong Ching-ling, Mao yönetimindeki Halk Cumhuriyeti'nin başkan yardımcılığına atandı.

Mao ayrıca yeni cumhuriyetinin bayrağındaki 5 yıldızın sembolize ettiği etnik çeşitliliği de korumaya çalıştı.


Şi'den gerçekleştirmesi beklenen tamamen milliyetçi popülist bir retoriğe geçiş, bu tür Maoist liderliklerden kurtulmak ve nüfusun yaklaşık yüzde 87'sini temsil eden etnik Han unsurunu "Çin karakterinin" ve egemen ulusun idealize edilmiş versiyonu olarak güçlendirmek anlamına gelebilir.

Pekin, diğer etnik kimlikleri azaltmak için çeşitli planlar uyguluyor. Bunlardan biri de daha büyük etnik grupları daha küçük topluluklara bölmektir.

Bu nedenle resmi istatistikler, çoğu bilim insanı tarafından kabul edilen 5 geniş grup yerine 56 farklı etnik grup olduğunu gösteriyor.


Pekin bazı durumlarda, etnik kimlikleri azaltmak ve zamanla ortadan kaldırmak için baskıcı önlemlere başvuruyor.

Şu an bunun en öne çıkan örneklerinden biri, “yeniden eğitim” planı, diğer bir deyişle Doğu Türkistan'daki (Sincan) Uygur topluluğunun özel kamplara nakledilmesi ya da hamile kadınlarının ülkenin Han etnik grubunun egemen olduğu bölgelerine taşınması planıdır.

Tibet örneğinde, zorunlu etnik dönüşüm, dini inanç ve kurumları üzerindeki devlet kontrolüyle gerçekleştiriliyor.

Mançurya ve İç Moğolistan'da oynanan kart ise karma evlilikler ve etnik temizliğe çok benzeyen nüfus değişimleridir.
 

 

Aslında Şi'nin peşinde olduğu milliyetçi popülist ideolojik dönüşümün bir başka kaçınılmaz sonucu daha var. O da Çin'in ezici bir güç olarak tasvir edilmesi.

Putin, Kırım'ı ilhak ederek bu yolda öncülük ederken bir başka milliyetçi popülist lider olan Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Ayodhya Camii'ni özel bir savaş anıtı olarak nitelendirmişti.

Çin örneğinde de bir dizi benzer hamleye fiilen şahit olduk.

Bunların başlıcaları arasında Hong Kong ve Makao'da "bir ülke, iki rejim" planının terk edilmesi ve son parti kongresinde Şi'nin Tayvan'ın kontrolünü geri alma sözü vermesi var.


Merkez Komitesinin yaklaşan genel oturumu, bu sözü yerine getirmek için muhtemelen daha net bir "yol haritası" oluşturacaktır.

Bu, kaçınılmaz olarak Pekin'in askeri birikimine daha fazla vurgu yapılmasını gerektiriyor ki bu da ABD ve müttefikleriyle yeni bir silahlanma yarışına yol açabilir.


Bir kuşak önce Çin'in kapitalizmin tuhaf bir versiyonuna dönüşmesi, Asya-Pasifik bölgesinde bir istikrar faktörü olarak görülüyordu.

Ancak bugün, tarihsel bir ideolojik dönüşüm gerçekleştirme çabasının gölgesinde Çin, Fransızların mevcut statükoyla ilgili olarak söyledikleri gibi kendisini bir baş belası veya kaygı uyandıran devlet olarak yeniden şekillendiriyor olabilir.


Putin'in deneyimi, kaygıya neden olanın öncelik avantajına sahip olduğunu ancak iç politikadaki kazanımlarının karşısında dış dünya ile düşmanca ilişkiler gibi çok ağır bir bedelin durabileceğini çok geçmeden göreceğini ortaya koyuyor.

Bir sonraki genel oturumda tüm bunlar dikkate alınacak mı? Bekleyip göreceğiz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU