Şampiyonluk hedefi ile sezona başlayan takımlar, transferler ile hoca seçimi kadar, kendine ait bir sosyal medya gücü ve medyasını inşa ediyor.
Bu etkin güç, şampiyonluk için destekleyici unsur olarak kullanılırken, aynı zamanda taraftarın da sert rekabetin içinde, en büyük güç olarak kalmasını sağlıyor.
Bu şekilde, dışardan gelecek eleştirilere karşı ilk savunma hattı, taraftardan başlıyor ve futbol sistemi üzerinde, sistematik bir baskı kuruluyor.
Mesela bu hafta, şampiyonluğa oynayan kulüplerin hepsinin bir açıklaması oldu ve kulüpler bunu, pozisyon alma olarak yaptılar.
Kulüplerin bilinçli yarattığı bu düzen, maalesef oyunu kirletiyor. Mesela bu düzende, kendi sosyal medyası üzerinden kulüpler, kendi maçları kadar rakiplerin maçlarını izleyerek, rakip maçlardaki hakem hatalarına ve negatif oyuna odaklanıyor.
Yine bu düzende, kulüplere yakın yorumcular ve muhabirler, taraftarın duygularını yönlendirme açısından, büyük önem taşıyor.
"Fenerbahçeli bu oyuna gelmesin", "Beşiktaş taraftarı hocasını yedirmez", "Galatasaraylı takımına sahip çıksın" söylemleri de bu kurumsallaşmış yapıların sloganları oluyor.
Bu yüzden de taraftar artık daha çok mobil ve işin içinde daha fazla yer alıyor.
Kulüpler, karar alma bağımsızlığını kaybettiler
Fakat bu işleyen sistemin getirisi kadar, büyük zararları da oluyor.
Çünkü bu şekilde aslında yönetimler, karar alma gücünü, sistem ve model kurma bağımsızlığını kaybediyor ve yaratılan düzende, daha fazla zarar görüyor. Ve popülizme, mahkûm oluyorlar.
Mesela İgor Tudor'un gidişi ve Fatih Terim'in gelişi, Ersun Yanal'ın taraftar baskısı ile tekrar göreve gelmesi, Abdullah Avcı'nın Beşiktaş'ta göreve başladığından itibaren istenmemesi, hep bu yüzden.
Son haftalarda Galatasaray'ın bazı oyuncularının, hatta Fatih Terim'in kendi sahasında taraftarlardan tepki görmesi şaşırtıcı değil.
Ya da Fenerbahçe Olimpiyakos maçında, henüz kaybedilmiş bir şey yokken, Fenerbahçe taraftarının bazı oyuncularını ıslıklaması, sürpriz sayılmamalı belki de.
Çünkü alınan tüm yanlış kararlarda, yapılan tüm hatalarda ve kaybedilen her yılda yönetimler, kendi medyaları ile taraftarın mutsuzluğunu yönettiler.
Geleceğe dair onayı popülizmden alarak, taraftarların gönlünü hoş tutma stratejisini benimsediler. Oyunun kendisinden uzaklaşan ve rasyonel kararlar yerine, duygusal kararlar alan yönetimler, hep bu şekilde ayakta kalmaya çalıştılar. Ve kaldılar da.
Bu yüzden taraftar ıslıkları, protestoları sürpriz değil. Ya da teknik adamının hangi dizilişle oynayacağını bağıran taraftar da sürpriz değil.
Ya da Fenerbahçe'ye söylenen, sürekli bu takım 3'lü oynayamaz eleştirileri de sürpriz değil. Çünkü konu, oyun değil. Bu yüzden bu ülkede, yabancı teknik adamların, yerleşik kültürü değiştirip, yeni bir oyun yaratması kolay olmuyor.
Çünkü artık herkes oyunun içinde ve oyunu bildiğini düşünüyor.
Süper Lig'in şampiyonu, Şampiyonlar Ligi'nden uzaklaşıyor
Süper Lig'de, 8 haftada 9 teknik adam değişti. Avrupa'da da toplam 6 maçta, 5 puan aldı takımlar. Ve bu iki verinin, aslında birbiri ile bağı var.
Çünkü yerel ligdeki oyun kalitesi o kadar düşük ki. Avrupa'ya giden takımlar, yabancı takımlar ile maç yaptığında, gerçekler ile yüzleşmiş oluyor.
Yani Süper Lig'de gösterilen ve iyi oyun olarak adlandırılan futbol, aslında Avrupa'da bir şey ifade etmiyor. Bu yüzden sürekli oyunun kendisinden çok, saha dışına ve sistemin defolarına odaklanan takımlar, Avrupa'da başarısız oluyor.
Ve sonuç olarak da Şampiyonlar Ligi'ne şampiyonun gönderemeyen bir ülke oluyor Türkiye.
Bu yüzden PSV Eindhoven maçında Galatasaray, B.Dortmund maçında Beşiktaş, geçen yıl grupta sonuncu olan Başakşehir ya da Olimpiyakos maçında mağlup olan Fenerbahçe'nin yaşadığı sonuçlar, birbirine benziyor.
Ve şimdi 2022-2023 sezonunda Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılamayan Süper Lig'in şampiyonunun, 2023-2024 sezonunda da Şampiyonlar Ligi'ne doğrudan katılması zor.
"Ama olsun biz Türkiye'de şampiyon olalım yeter" düşüncesi de maalesef yetmiyor.
Çünkü Avrupa'ya gitmeden ne para geliyor, ne oyuncu değeri artıyor, ne de takımınız değer kazanıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish