Pirzolayı nasıl seversiniz?

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

İzmir Alsancak'ta bir kasaba kafayı uzatıp kuzu pirzolanın fiyatını sordum. 165 liraymış.

Niye böyle bir şey yaptım?

Çünkü geçen gün bir arkadaşım Selanik'ten kasap fotoğrafı yolladı. Pirzolada 3,5 avro etiket vardı.

Yunanistan'da asgari ücret 758,33 avro. Üstelik Yunanistan'da adet olduğu üzere yılda 14 maaş var.

Türkiye'de asgari ücret ise 2 bin 825 lira. 10,38'lik avro kurundan 272 avro ediyor.

Yunanistan'da Türkiye'den üç kat fazla kazanan asgari ücretli, pirzolayı dört kattan daha ucuz yiyebiliyor.
 

 

Peki, bu nasıl oluyor?

Muhtemelen hayvancılıkta devlet desteği var. İyi de bir hayvancılık politikaları olduğu kesin.

TÜİK'in istatistiklerine göre bambaşka bir hayat yaşanıyor ama çarşı pazar yanıyor. Tarım ve hayvancılık girdilerindeki aşırı artış gıda fiyatlarına da yansıyor.

Türkiye tarihinde görülmedik bir beslenme sorunu yaşanmaya başladı.

İşin acısı, iktidar katında bu konuda tam bir şuursuzluk hakim.

Sorunun kavranması ve çözümü konusunda acil adım atılması gerekirken, bütün suç zincir marketlere atılıyor, sorunun üzeri örtülüyor.

Daha önce patates ve soğan krizinde görüldüğü üzere gıda toptancıları suçlanmış, yenilemeyecek kadar kötü soğan ve patates ithal edilerek "yem" gibi zincir marketlere yığılmıştı.

Şimdi suçlanan zincir marketler o dönem zararına satış yapmaya zorlanmıştı.

Sonra ne oldu?

Köylü patates ve soğan ekmeye zorlandı. Bu sefer de elde kalan patates ve soğanlar yok pahasına Toprak Mahsulleri Ofisi'nce satın alındı.

Oysa tarımsal planlama o kadar zor olmamalı.

Türkiye'nin tarım ve hayvancılık ürünleri ihtiyacını az çok kestirmek ve buna uygun bir planlama yapmak mümkün.

Ne var ki, bu alanda da dev uluslararası şirketlerin insafına kalmış vaziyetteyiz.

En ufak bir planlama çabası yok. Piyasa kaosu halkın beslenme sorunu yaşamasına yol açıyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO) göre 2050 yılında dünya nüfusu 9,7 milyara ulaşacak.

Gıdaya talebin yüzde 70 artacağı ifade ediliyor.

Türkiye nüfusunun da 2050'de 100 milyon olması öngörülüyor.

Avrupa'nın mülteci deposu haline geldiğimiz düşünülürse, bu rakama epey bir göçmeni de eklemek lazım.

Anlayacağınız, mevcut tarım ve hayvancılık politikasızlığıyla, bildiğiniz kıyamete doğru emin adımlarla ilerliyoruz.

Böyle bir durumda Türkiye'de yaygın açlığın görülmeye başlayacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Bu kimilerine inandırıcı gelmeyebilir.

Ciddi bir beslenme krizinin kapıda olduğunu yazdığımızda da çoğu kişi bunun bir abartı olduğunu söyledi. Şimdi çarşıda pazarda dolaşırken meyve tezgahlarını pas geçiyorlar.

Dar gelirli vatandaş, mevsimleri pek çok meyve ve sebzeyi satın alamadan geçiriyor.

Ucuz zincir marketlerdeki kanserojen ve kalitesiz gıdalarla beslenmeye çalışan dev yığınlar var artık Türkiye'de.

Ejder meyvesi yenen Saray'dan halkın hali nasıl görünür, bu konuda bir fikrim yok ama sokaklarda durum vahim.

Ve beslenemeyen bir toplumda her türlü rezilliğin daha da büyüyeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU