Öyle sanıyorum ki dehşet verici bir IŞİD videosunu izleyip ya da örgütün görünürde sınır tanımayan şiddetiyle ilgili bir yazı okuyup da intikam arzusuyla öfkeden parlamayacak çok az kişi vardır.
Grubun fiziki halifeliğini kaybetmesi ve mensuplarının yakalanmasından bu yana, ortalama bir vatandaş çıkıp, “onları vatandaşlıktan atalım, yakalım, bunu hak ediyorlar” derse, o kişi düşünmeden ağzından çıkan bu haykırıştan dolayı mazur görülebilir.
Dahası, anlaşılabilir olan, sivil toplumun taşıdığı müşterek korku ve öfkedir; bu durumun gerçekte Avrupa’da hükümetlerin fiili politikalarına dönüştürülmesi değil.
Suriye ve Irak’ta Avrupalı terör şüphelilerine yönelik bu davranış şekli, bizi böylesi bir barbarlıktan ayıran en temel insan haklarını ihlal etmekte olduğumuzu gösteriyor.
Bu, şiddet ve intikam sarmalına karşı elimizde az sayıda bulunan savunma kalkanlarından biri olan uluslararası hukuku da çiğneme potansiyeline sahip olduğumuz anlamına geliyor.
Ayrıca, hepsinden daha endişe verici olan kısım şu ki, bunun, IŞİD kurbanlarına doğru dürüst adalet sağlamadığımız anlamına geldiğine inanıyorum.
Biz döngüyü kırmıyor ve böyle bir grubun yeniden yükselişini önlemiyoruz. Doğruyu söylemek gerekirse biz, halifeliğin kurulurken kendi çıkarları için kullandığı nefreti besliyoruz. Diğer taraftan, şiddet içeren aşırılıkla mücadeleye yönelik her türlü çabayı yok ediyoruz.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), cuma günü içten bir ricada bulunarak, Fransız yetkililerin, kendi vatandaşı terör şüphelilerinin yargılanmasını, Irak’ta “taşeronlara” yaptırmaya son vermesini istedi.
HRW, Fransa’ya, Irak’taki cezaevlerinde tutulan, burada hukuksuz yargılamalar ve infazlarla karşı karşıya olan, işkence gören ya da itirafa zorlanan vatandaşlarının adil yargılanma için ülkelerine dönmelerini sağlama çağrısı yaptı.
Aynı gün İngiliz IŞİD “gelini” Şamima Begüm’ün aile avukatı, Begüm’ü vatandaşlıktan çıkarma kararından dolayı İngiltere İçişleri Bakanı Sajid Javid’i, “bir insanı çöp gibi atılması yasak bir yere bırakmakla” suçladı. Uluslararası hukuka aykırı bu karar Begüm’ü şu anda muhtemelen vatansız bırakacak.
Birçoğunun “Ne olmuş yani?” dediğini duyar gibiyim. IŞİD “mahkemeleri”, insanların kırbaçlanarak öldürüldüğünü, binalardan atıldığını, diri diri yakıldığını, kafalarının uçurulduğunu gördü.
Ancak bu, tehlikeli bir düşünce şekli.
Her şeyden önce, ne kadar fena olurlarsa olsunlar birilerinin haklarına riayet etmezsek, herkesin hakkını ayaklar altına almış oluruz ve bu durum, kaygan bir zemin oluşturur.
Şayet kendi yasalarımızı çiğnersek, bu yasaların altını oymuş oluruz.
Ne var ki meseleye daha gerçekçi bir açıdan bakıldığında; Avrupalı terör şüphelilerine itirafta bulunmaları için işkence yapılır ve bu insanlar, bir celladın darağacında son bulan kısacık mahkemelerde daha okumadan imzalı beyan vermeye zorlanırlarsa, Avrupa olan biteni gerçekten nasıl anlayabilir ve dolayısıyla bunlardan nasıl ders çıkarabilir?
Fransa vatandaşı 7 kişi, HRW’nin hukuksuz olduğunu söylediği Irak’taki duruşmalarda ölüm cezasına çarptırıldı.
Bu kişilerin idam cezaları infaz edilirse, hangi muhtemel istihbarat toplanabilir ve bundan ne gibi bir ders çıkarılabilir?
HRW Irak araştırmacısı Belkis Wille, bana yaptığı açıklamada, “İnsanları Suriye’deki kamplara terk etmenin ya da onları Irak’ta hukuksuz yargılamaya maruz bırakarak infaz ettirmenin, Avrupa hükümetlerinin bu insanların düşünce yapısını anlayıp aşırılıkla mücadele programı geliştirmelerine bir faydası olacağına inanmıyorum” dedi.
Wille, konuşurken şu ifadeleri kullandı:
“Avrupa’daki gençlerin aşırılık yanlısı gruplara katılması sorunu, her şeyden önce bu insanların neden gittiğini gerçekten anlamak adına hükümetlerin ve istihbarat kurumlarının cephesinden çok ciddi bir çaba gelmediği sürece ortadan kalkmayacak.”
Irak’taki IŞİD davalarına IŞİD kurbanlarının ya da tanıkların katılmasına izin verilmemesinin, adaletin doğru bir şekilde sağlanmadığı anlamına geldiğini söyleyen Wille, “Güçlü soruşturma vasıflarına sahip Fransız adalet sistemi, soruşturmaları yürütmek için çok daha iyi bir konumda bulunuyor” diye konuştu.
Özellikle de ikinci bir uyrukları yoksa insanları vatandaşlıktan çıkarmak, bu süre zarfında onları Suriye’nin kuzeyiyle Irak etrafında savrulmaya terk eder ve yerel yetkilileri ölüm cezası gibi sert eylemlerde bulunmak “zorunda bırakır”.
Wille, “Ülkeler sanki kasten, bu kişilerin ölüm cezasıyla karşılaşacakları Irak’a transfer edilmesinden ve Iraklıları onlarla daha kalıcı bir şekilde başa çıkmaya zorlamaktan başka bir seçenek bırakmıyor gibi” diye ekledi.
Begüm ailesinin avukatı Tasnime Akunjee’nin bana dediği gibi, bu ikinci nokta, aslında Suriye ve Irak’taki ortaklarımızla sahip olduğumuz uluslararası duruşa zarar veriyor.
Yüzlerce Avrupalı vatandaşı (hem IŞİD üyelerini hem de onların muhtemelen masum çocuklarını), Kürt güçlerinin yönettiği kamplara terk etmek, Kürtleri parasal ve güvenlikle ilgili yükü sırtlamak zorunda bırakıyor.
Akunjee, “Kürtler, bizim vatandaşlarımızın ve onların çocuklarının bakımını üstlenmiş durumda. Fonlarını ve insan kaynaklarını akıtan taraf; kendi halklarından yüz binlerce kişiyi kaybetmiş Kürtlerdir. Onlara minnet duygumuzu, üstlerine daha fazla şüpheli yığarak mı gösteriyoruz?” dedi.
“Kürtler, bu ülkelerden vatandaşlarını kabul etmelerini ve onlarla kendi topraklarında ilgilenmelerini defalarca istedi” diyen Akunjee, olayın güvenlikle ilgili sonuçlarının da büyük olacağını ekledi.
İnsanları, gidecek başka hiçbir yer bırakmaksızın, savaştan zarar görmüş kanunsuz Suriye’de amaçsızca yaşamaya terk etmenin ya da onları Irak’ta ölüm cezasına göndermenin radikalizmle mücadelede hiçbir faydası olmayacak.
“Bu insanlar, onları IŞİD’e sürükleyen algılanmış ya da tarihi bir kindarlığa sahip olmuş olabilir” diyen Akunjee, sözlerini tamamlarken “Ancak şimdi, tarihi bir anlatı ya da konudan daha fazla motive edici, şahsi bir şikayetleri var” ifadelerini kullandı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Elvide Demirkol
© The Independent