Yeni bir çözüm süreci mi? Çözme girişimi mi?

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Türkiye, bir ara açılımlar ülkesi olarak meşhurdu. Alevi açılımı, Roman açılımı ve gayrimüslim açılım gibi girişimler ülkede demokrasi, sivilleşme ve çoğulculuk adına umutların yeşermesine neden olmuştu.

Aslında açılım adı altında gündeme getirilen konular, ülkenin kronik sorun alanlarını ve karanlık taraflarını oluşturuyordu. Türkiye, ilk defa kronik ve karanlık karın ağrılarıyla yüzleşiyor ve o ağrıları konuşmaya çalışıyordu.

Açılımların neden olduğu kısa süreli bahar havasından sonra adı geçen hiçbir sorunda, kalıcı ve sahici bir iyileşme ve normalleşme sağlanamadı. Açılımlar, çok iyi dizayn edilmiş PR pratikleri olarak zihinlerde kaldılar.


Açılımlar Türkiye'sinde en kritik alanı Kürt sorunu oluşturuyordu. Devlet, toplum, HDP ve silahlı unsurlar bir bütün olarak çözüm sürecinden yana olduklarına dair bir irade ortaya koydular.

Kanın dökülmeyeceği ve anaların ağlamayacağı bir ülkeye kavuşmak herkesin özlemiydi. Bütün düzeylerde yürütülen temaslar ve kurulan ilişkiler, herkeste artık çözüme çok yakınız duygusu yaratıyordu.

Güzel günlerin yakın olduğu ve iyi şeylerin olacağı beklentisi herkeste olumlu ve iyimser bir etki yaratmıştı. Her şeyin yolunda gittiğini sandığımız 2015 yılında masa devrildi, çözüm süreci sonlandırıldı ve yoğun çatışmalı bir döneme girildi.

Daha önceki çözüm sürecinin her şeyiyle ötekileştirildiği ve kriminalize edildiği bugünlerde yeni bir çözüm sürecinin başlayabileceğine dair yorumlar yapılmaktadır. 


Çatışmalı durumlarda barış adına en küçük olumlu adımın ve ışığın desteklenmesi ve beslenmesi gerekmektedir. Ancak ortada üzerinde konuşulacak, desteklenecek ve beslenecek bir adım veya ışık bulunmamaktadır.

Buna rağmen yeni bir çözüm sürecinin mümkün olup olmadığı tartışması ülkemizin en derin ve merkezi sorunu olan Kürt sorununa barışçıl ve demokratik perspektiflerin ve politikaların geliştirilmesi ve gündeme getirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. 

Bugün Türkiye'yi yöneten AK Parti-MHP-BBP-İşçi Partisi bloğuna göre Türkiye'de Kürt sorunu yoktur. AK Parti, Kürt sorununun çoktan çözüldüğünü, mevcut durumda Kürt sorunundan bahsetmenin gereksizliğini ısrarla vurgulamaktadır.

AK Parti'ye göre Kürt sorununun varlığından konuşmanın kendisi sorundur. Bu yaklaşıma göre çözüm, Kürt sorunundan hiç bahsetmemektir.

Kürt sorunundan hiçbir şekilde bahsedilmemesini savunan AK Parti-MHP-İşçi Partisi bloğunun yeni bir çözüm süreci başlatma şeklinde hiçbir girişimleri, niyetleri ve politikaları bulunmamaktadır.

AK Parti-MHP-İşçi Partisi, Kürt sorununun gündeme getirilmesini ve çözüm süreci iddialarını ihanet olarak değerlendirmektedirler.

HDP'ye yönelik kullanılan itlaf kavramı, aslında Kürt sorunu bağlamında politika yapan yapıların etkisizleştirilmesi ve elimine edilmesi konusunda cumhur ittifakında ortak bir iradenin ve mutabakatın olduğunu göstermektedir.


Mevcut iktidar mimarisi, Kürt sorununun olmadığını söylemenin çözüm olduğunu düşünmektedir. Mevcut iktidar mimarisi, PKK-YPG ile dışarıda mücadele ettiğini ve bu yapıları askeri açıdan çökerttiğini düşünmektedir.

Mevcut iktidar mimarisini oluşturan blok için şu an için gündemde olan yeni bir çözüm süreci, değil, HDP'nin üstüne yaslandığı sosyal ve siyasal zemini çözmeyi gerçekleştirmektir.

HDP'yi çözmek için onunla tabanı arasına engellerin konulması, tabanın HDP'ye yabancılaştırılması önem taşımaktadır. Başka bir ifade ile HDP'nin Kürtlerin bir iç sorunu haline getirilmesi gerekmektedir.

İktidar mimarisini oluşturan güçler için Kürt sorunu yoktur, ancak Kürtlerin bir HDP sorunu vardır. İktidar, Kürtlerden HDP sorunlarını çözmelerini istemektedir.

Kürtler, kendi HDP sorunlarını çözdükleri takdirde Ak Parti, eski günlerdeki gibi tekrar en büyük Kürt Partisi konumuna gelmeyi arzulamaktadır.


AK Parti, MHP ile cumhur ittifakını oluşturmuştur. MHP Ortaklığı, AK Parti'yi mutlak olarak iktidarda tutmaya yetmemektedir. Ayrıca Ak Parti, MHP'ye bağımlı olmayı da istememektedir.

HDP'nin kapatılmasını ve telef edilmesini talep eden MHP, aslında Ak Parti'ye kendisine mecbur olduğu mesajını vermektedir. AK Parti, MHP ile ittifakın mutlak bir zorunluluk değil, seçeneklerden biri olmasını istemektedir.

Yeni bir çözüm sürecinin başlayacağına dair tartışmalar, aslında Ak Parti'nin MHP karşısında elinin kolunun bağlı olmadığını göstermesi açısından önemlidir.

AK Parti, Kürtlerin DEVA Partisi, Gelecek Partisi'ne daha fazla kaymadan kendi etrafında yeniden birleşmesini istemektedir. Önümüzdeki günlerde, bugün ortaya çıkan değişik Kürt oluşumlarının HDP'ye yönelik eleştirileri artabilir.


Kürtler açısından mevcut durumun sürdürülebilir olmadığı ifade edilerek Kürtlere yönelik ekonomik ve sosyal birtakım iyileştirmelerin yapılması, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle (IKB) diplomatik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi konusunda adımların atılması tartışmalarının yapılacağını öngörebiliriz.

Şu anda yeni bir çözüm sürecinin olmayacağını net olarak söyleyebiliriz. Mevcut iktidar mimarisinin korunması için, HDP'nin sosyal ve siyasal tabanının çözülmesi kritik görülmektedir.

AİHM Kararına rağmen iktidar bloku, Demirtaş'ı serbest bırakmamakta kararlıdır. HDP tabanı çözülene kadar, Demirtaş'ın tutukluluğunun sürmesi muhtemeldir.

Türkiye'nin mevcut durumunun ve gidişatının sürdürülemez olduğundan hareketle formatı, araçları ve aktörleri değiştirilmiş yeni bir çözüm sürecinin başlaması temenni edilebilir veya böyle bir öngörüde bulunulabilir.

Ancak bu hiçbir şekilde güncellenmiş bir çözüm sürecinin kıyısında olduğumuz anlamına gelmemektedir. AK Parti, siyasal ve sosyal zeminini yeniden dizayn etmek, elindeki seçenekleri artırma arzusundadır.

AK Parti, kullanışlı bir kitle olarak gördüğü Kürtler arasında tabanını veya manevra kabiliyetini geliştirmek suretiyle elindeki seçenekleri artırma eğilimi içine girebilir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU