Afropolitanizm, son zamanlarda Afrika'yı yeni bir çerçevede yeniden tanımlayan bir kavram, hatta bir akım olarak gelişiyor.
Afropolitanizm Afrika diasporasını yeniden tanımlama girişimidir. Afrika'yı, Afrikalılığı bir arkaik kıta ya da statik durum olmaktan ziyade süregelen, aktif bir aktör olarak gören bir anlayış, bir bakış açısı Afropolitanizm.
"Afropolitan" kavramı bir zorunluluktan ortaya çıkmıştır, diyebilirim. Afrika kökenli entelektüellerin, yazarların, şairlerin ve sanatçıların dünyadaki kültürel üretime katkılarının boyutunu takdir eden bir tanımlamadır.
Afrikalılığı ırk ve ten rengi temelinde değil de daha da kültürel ve global bir kimlik olarak Afropolitan önerisi çok önemli bir girişimdir.
Afropolitan kimliği ilk olarak romancı Taiye Selasie'nin 2005 yılında kaleme aldığı "Bye Bye Barbar" adlı yazısıyla dikkatleri üzerine çekti.
Hatta Selasie'in bu kavramsallaştırması konu üzerine tartışmaların çoğuna da ilham vermiştir.
Şöyle der yazısında Selasie:
Afropolitanlarız biz-Afrikalı göçmenlerin en yeni kuşağı. Bizi, Londra modasının komik karışımından, New York jargonundan, Afrikalılığımızdan ve akademik başarılılarımızdan tanırsınız. Kimimiz etnik olarak iç içe geçmişiz, Ganalı Kanadalı, Nijeryalı İsviçreli; diğerleri ise yalnızca kültür melezleridir.
"Çoğumuz çok dilliyiz" diyen Selasie, afropolitanların Avrupa dillerinin yanı sıra kendi ana dillerine hâkim olduklarını, Afrika, Avrupa ve Amerikan aksanıyla konuştuklarını söyler.
"Afropolitanlarız biz, vatandaş değil, fakat dünyanın Afrikalılarıyız" der. Şüphesiz burada dünya kavramına vurgunun altı çizilmelidir.
Selasie'nin Ghana Must Go anlatısının yanı sıra Chimamanda Ngozi Adichie'nin Amerikana, Noviolet Bulawayo'nun We Need New Names, Teju Cole'un Open City romanları bu yaklaşımın belirgin örnekleri olarak verilebilir.
Selaise'den sonra Achille Mbembe de Afropolitanizm üzerine yazar. Mbembe, afropolitanizmi panAfrikanizm'in karşısında konumlandırır bir biçimde.
Ona göre afropolitanizm pek çok yönden eleştirel bir düşünme biçimidir. Mbembe, panafrikanizmi ise daha ırksal sorunlara odaklanan ideolojik bir yaklaşım biçimi olarak görüyor.
Mbembe özellikle Güney Afrika'daki deneyimlerinin bu kavramsallaştırmasında etkili olduğunu belirtir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Güney Afrika'da, ten rengi olarak siyah olmayan Hintliler, Asya kökenliler, beyazlar mevcut.
Mbembe'ye göre, Afrika ve Afrikalılar tarihsel olarak Hegelci söylemle birlikte dünyanın dışında tutulmuş, dolayısıyla dünya değeri adına hiçbir resmin içinde anılmamışlardır.
Durum böyle iken, bugün afropolitanlar bunun tersini gösteriyor, yapıyor, iddia ediyor.
Bugünkü "Afropolitan" öznelliğinin "kurban olma kimliğini reddeden bir çeşit dünyada olma biçimi" olduğunu da belirten Mbembe, "siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri bakış açılarından Afrika kendisinin merkezi haline gelmelidir" der.
Afropolitanizmin etnikmerkezci bir proje olmadığını, pek çok "başka yerlerin" dolaşıklığından meydana geldiğini de ekler Mbembe.
Afrika'nın sadece siyah anlamına gelmediğini söyleyen Mbembe, siyah olmayan Afrikalıların olduğunu, Afropolitanizmin bütün bunları aynı anda kapsadığını iddia eder.
Mbembe'nin şu sözleri afropolitanizmin esas kaygısını ve felsefi mottosunu oluşturur diyebilirim:
Afrika'sız bir dünya yoktur ve dünyanın parçası olmayan bir Afrika da yoktur.
Yalnız afropolitan vurgusunun kozmopolit tarafına Nijeryalı romancı Adichie, eleştirel bakar.
Afropolitanizmin siyahlıktan çok tüketim kültürüne dönüşme tehlikesinden dolayı, özellikle de Afrika öznelliğinin köklerinden uzaklaşması anlamına da gelebileceğini söyler Adichie.
Önemli Afrika kültür tarihçilerinden Paul Tiyambe Zeleza, çağdaş Afrika diasporasını "statik olmaktan uzak oluşmakta olan" ve tarihsel diasporadan farklı yeni bir çerçeve önerir:
Diasporanın "eşzamanlı bir süreç, bir durum, bir mekân ve söyleme" işaret ettiğini iddia eden Zeleza, diasporayı sürekli kendini kuran, değiştiren ve yeniden kuran bir süreç olarak tanımlar.
Diasporanın mekanlarda yeniden biçimlendiğine, tahayyül edildiğine dikkat çeken Zeleza, küresel bağlamda yeni diaspora biçiminin çok katmanlı anlatılar içinde geliştiğini, yaşamın her anının içinde aktif ve çok fonksiyonlu bir mahiyet kazandığını da vurgular.
Yani kısacası, "Diaspora, hem var olma (being) hem de oluş (becoming) olup asla bir varış noktası olmayan ne ulaşmayı ne de geri dönmeyi bir ihtimal olarak gören bir tür yolculuk, çoklu aidiyetlerin gezintisidir" der Zeleza.
Zeleza'nın tarif ettiği "yeni diaspora" olgusuna en güzel örnek olarak Chimamanda Ngozi Adichie'nin Amerikana romanı verilebilir.
Afropolitanizmin önemli eserlerinden Amerikana, diasporanın "burada" ve "orada" konumlarının yeniden inşa edildiği, hatta iç içe geçtiği zaman ve mekândan ari, global ve kısmen yerli bir kimliğin inşasıdır.
Dolayısıyla yeni diaspora kavramı, ya da afropolitan kimliği tüm Afrika kıtasını tekil bir anlatıya sığdıran anlayışın geçerli olmadığını da yeterince kanıtlar.
Adichie, Amerika'da siyah olmak ve Afro-Amerikan kimliğini sorgulayarak karşı bir söylem üretir.
Roman genelde Nijeryalı İfemelu'nun burslu olarak okuduğu Princeton ile Lagos'ta yaşadıkları arasında geçer.
Amerika'da on üç yıl yaşadıktan sonra birdenbire Nijerya'ya dönmeye karar verir Ifemulu.
Ifemulu kendi kimliğini, siyahlığını ara bir kimlik olarak kurar. Katıldığı Afrika Öğrenci Derneği'nin bir toplantısını şöyle tarif eder anlatıcı.
Nijeryalılar, Ugandalılar, Kenyalılar, Ganalılar, Güney Afrikalılar, Tanzanyalılar, Zimbabveliler, bir Kongolu ve bir de Gineli oturmuş yemek yiyorlardı, konuşuyorlar, birbirlerine cesaret veriyorlardı ve onların farklı aksanları teskin edici seslerin örgüsünü oluştururdu, der anlatıcı.
Toplantılarda Siyahlar Amerikalıları taklit ederlerdi. Çok güzel İngilizce konuşuyorsun, ülkende AİDS ne kadar kötü durumda.
İnsanların bir dolardan az bir parayla bir günü geçirmeleri çok üzücü, gibi ifadelerin yanı sıra kendi kendilerini alaya alırlardı.
Bu toplantı Afrika'nın her bölgesinden gelen siyahların katılımıyla yeni diasporanın kültürel çerçevesini temsil etmektedir.
Mekân burada siyah diasporayı aynılaştıran söyleme karşı "yeni kültürel çeşitliliği" öneren kimliğin mikrokozmik bir temsili işlevi görür.
Bu mikrokozmik sahne tam da Zeleza'nın tarif ettiği diasporanın kendi ürettiği, tahayyül ettiği, yeniden oluşturduğu, dönüştürdüğü ve tartıştığı mekâna dönüşmektedir.
Amerikana romanı, Amerika'da yaşayan Afrikalılar üzerine üretilen basit varsayımları, klişeleri ve şablonları pek çok açıdan sorgular.
Romanın başkişisi İfemelu, Amerikan olma arzusuyla eve dönme özlemi arasında iki farklı durumda kendisini yansıtarak konumun ikili yapısını inşa eder.
Bu konumlandırma şüphesiz "burada ve orada" olmayı yansıttığı gibi, aidiyet duygusu bağlamında handiyse "hiçbir yer"i de gösterir.
Roman kısacası yeni diaspora kimliğinin yeniden inşa ederken, eski, kalıplaşmış siyah tanımlamasının altını oyar.
Amerikana, yeni bir Siyah, yani Afrikalı Amerikan kimliğinin, yüzyıllar öncesinden oraya yerleşmiş, Amerikan olmuş, Afro-amerikanlardan ayrı tutulması gerektiğine, bu yeni oluşumda mekânsal değişimlerin etnisiteyi nasıl belirlediğine dikkat çeker.
Afropolitanizm dünya kültürüne küresel güneyin etkisini gösteren, mekânsal yer değiştirmelerin kimliğin kurucu nesnesi haline gelmesiyle birlikte Diaspora Afrikası'nın öznelliğini, hareketliliğini gösteren kültürel bir akımdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish