Dağlık Karabağ'da Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü açısından Azerbaycan Türklerinin haklılığı ve mağduriyeti yıllardır bilinmesine rağmen bir arpa boyu yol alınamamıştı.
Azerbaycan yönetimi uzun yıllar işgal altındaki topraklarının kurtarılması konusunda sorunu masada çözme taraftarı bir politika izleyerek bugüne kadar gelindi.
Ancak Ermenistan yönetiminin Azerbaycan topraklarında sürdürdüğü bu işgali 27 Eylül'de bambaşka bir noktaya evrilmeye başlandı.
Dağlık Karabağ meselesinde Azerbaycan yönetiminin şimdiye kadarki tutumundan farklı bir manevra izlemesi ilk zamanlarda Ermenistan tarafından pek de anlaşılamadı.
Ermenistan tarafı bu krizin de kısa sürede kendi zaferleriyle sona ereceğini düşünerek hareket etmişti.
Azerbaycan topraklarının uzun yıllar süren işgali karşısında Türkiye hariç bölgesel ve küresel güçlerden gerekli tepkinin gelmemiş olması yıllarca Ermenistan'ın işgal politikasını sürdürmesinde önemli bir yere sahip olmuştu.
Ermenistan tarafı daha önceki saldırılarında olduğu gibi bu kez de çatışmaları birden fazla alana yayarak kısa sürede kendi lehine sonuçlanacak bir çatışma süreci planladı.
Ancak 27 yıl gibi uzun bir süre zarfında sebat eden Azerbaycan tarafı bu kez Ermenistan'ın pek de beklemediği bir karşılık verdi.
27 Eylül'de başlayan kriz sürecinde başta Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu olmak üzere diğer aktörlerin taraflara ateşkes çağrısından öteye gitmemiş olması, Azerbaycan'ın uluslararası hukukun kurallarına riayet ederek haklı ilerlemesi ve işgal altındaki topraklarını kurtarmaya başlaması Kafkasya'daki tüm dengelerin değişmesine neden olmuştur.
Özellikle Birleşmiş Milletler kararlarına riayet ederek hareket eden Azerbaycan böylece haklılığını ve zaferini tüm dünyaya duyurmuş, sahada ve masada ciddi kazanımlar elde etmiştir.
44 gün süren Dağlık Karabağ sorununda antlaşmaya varılmasıyla birlikte Kafkasya bölgesindeki bu önemli sorunun çözümünde Türkiye son derece kritik bir rol üstlenmiştir.
Gelinen noktada Azerbaycan'ın işgal edilen topraklarını geri almaya başlaması Paşinyan yönetimi tarafından şaşkınlıkla izlenmiş ve bu şaşkınlık çoğu zaman cepheye de yansımıştır.
Ermeni askerlerinin çoğunlukla silah, cephane ve mühimmatlarını terk ederek kaçmaya başlaması ve Ermenistan'ın yenilmesi Paşinyan'ı zor durumda bırakmış ve ülkede başta muhalefet olmak üzere birçok kesimin ortak hareket ederek Paşinyan'ı istifaya zorlamasına neden olmuştur.
9-10 Kasım tarihlerinde Ermenistan'da Paşinyan'a karşı ciddi protestolar gündeme gelmiştir. Muhalefet partileri 10 Kasım'da düzenledikleri basın toplantısında Paşinyan'a gece yarısına kadar süre vermiş ve Paşinyan'ın istifa etmemesi halinde gösterileri başlatacaklarını ve geçici bir hükümet kuracaklarını belirtmişlerdir.
Paşinyan her ne kadar yaptığı tüm açıklamalarda yenilginin bir numaralı sorumlusu olarak kendini gördüğünü açıklasa da muhalefetin kendisine yönelik tepkisi dinmemiştir.
Bu süreçte Ermenistan'da muhalefet bloğu Paşinyan istifa etmeyince parlamentoyu toplayarak hükümetin feshedilmesini gündeme getirmek istemiştir.
Parlamentoda çoğunluk sağlanamayınca bu adım da başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ermenistan'ın cephedeki bu yenilgisi Ermenistan'da ciddi iç karışıklıklara sebebiyet vermiş başta Savunma Bakanı olmak üzere birçok kamu kurum ve kuruluşlardan peş peşe istifa haberleri gelmeye başlamıştır.
Ermenistan'ı zor durumda bırakan iç kargaşalar dış politikada da kendini göstermiştir. Bilindiği üzere Kafkasya'daki çatışmalar sırasında Ermenistan başta Rusya olmak üzere birçok ülkeden destek beklemiş ancak bu beklenti büyük oranda boşa çıkmıştır.
Ermenistan'ın Kolektif Güvenlik İşbirliği Örgütü kapsamında Rusya'nın soruna müdahil olmasını istemesi, Rusya'nın ise savaşın Ermenistan topraklarında gerçekleşmediği gerekçesiyle müdahil olmayacağını belirtmesi Paşinyan'ı zor günlerin beklediğinin en önemli göstergesi olmuştur.
Daha sonra başta İsrail olmak üzere Azerbaycan'la yakınlaşan ülkelere yönelik Erivan yönetiminin ortaya koyduğu tepki, Paşinyan yönetiminin bölgede giderek yalnızlaştığının önemli göstergelerinden olmuştur.
Kafkasya'da Kazananlar: Azerbaycan, Rusya, Türkiye
44 gün süren çatışmaların ardından taraflar arasında imzalanan ateşkese göre Ermeni tarafının Kelbecer, Laçin ve Ağdam'dan önkoşulsuz çekileceği Azerbaycan'ın ise kurtardığı noktalarda kalacağı konusunda antlaşma sağlanmıştır.
Nitekim 25 Kasım itibarıyla Ermeniler ateşkes antlaşması gereği Kelbecer'den de çıkmıştır. Ateşkes antlaşmanın en önemli özelliği ise Türk ve Rus barış gücü askerlerinin bölgeye konuşlanacağı hususu olmuştur.
Varılan mutabakatla birlikte Rus barış gücü askerleri Dağlık Karabağ'daki çatışma alanları ve özellikle Laçin koridoruna yerleştirilirken, Türk ve Rus askerlerinin ise ayrıca Azerbaycan topraklarında yer alacak olan bir barış gözlem merkezinde görev alması kararlaştırılmıştır.
Nitekim Rus barış gücü askerleri Laçin'de 5 kilometre derinlikte güvenlik koridoru oluşturmaya başlamıştır.
Dağlık Karabağ'ın işgal altında olduğu 30 yıllık süreçte ve çatışmalar süresince uluslararası hukuka göre hareket etmiş olması Azerbaycan'ın elini oldukça güçlendirmiştir.
Ermenistan'ın yenilgisinin kesinleşmesiyle birlikte Ermeni tarafının sivillere yönelik saldırılarını arttırması ise uluslararası camiada yeterince yankı bulamamıştır.
Günün sonunda Kafkasya'da kaybeden tarafta Ermenistan, İran ve AGİT Minsk Grubu ülkeleri bulunurken, kazanan tarafta ise Rusya, Azerbaycan ve Türkiye yer almıştır.
Özellikle kazanan tarafta yer alan Rusya açısından konuya bakıldığında Rusya'nın en büyük kazanımı, AGİT Minsk Grubu'nun ve küresel güçlerin devre dışı kalarak Güney Kafkasya'daki bu krizin Rusya'nın çıkarları doğrultusunda çözüme kavuşturulmuş olmasıdır.
Dolayısıyla Türkiye hariç NATO üyesi Batılı ülkelerin ABD, Fransa, İngiltere, Almanya vb. dahli olmadan bu süreci kendi istediği kıvama getirmiş olmak Rusya açısından büyük bir kazanım olarak değerlendirilebilir.
Rusya'nın bu konudaki bir diğer kazanımı da yönetime geldiği ilk günden itibaren Rusya'nın pek de sıcak bakmadığı bir lider olan Paşinyan'ın bu süreçte gözden çıkarılması olmuştur.
Çatışmanın bir diğer kazananı olan Azerbaycan'ın bu zaferi elde etmesinde ise birçok faktör etkili olmuştur.
27 yılın ardından gelen zaferin elde edilmesinde, Azerbaycan'ın geçen süre zarfında ordusunu modern teknoloji ile güçlendirme konusunda yapmış olduğu askeri yatırımların önemli bir payı olmuştur.
Bir diğer faktör ise uluslararası hukuka aykırı hareket etmeden, sivillere zarar vermeden haklılığını dünyaya duyurmasının da bu sürece olumlu bir etkisi olmuştur.
Kazanan tarafta yer alan Türkiye'nin kazanımları arasında ise ilk sırada iki ülke arasında karadan bir bağın oluşturulması yer alıyor.
Bu anlamda Nahçıvan ile Batı Azerbaycan arasında yer alan kara yolunun açılması büyük bir önem taşıyor.
Zengezur bölgesinden Türkiye'nin doğrudan Kafkasya'ya açılması siyasi, ekonomik ve diplomatik açıdan büyük bir önem arz ediyor.
Ayrıca Türkiye'nin önümüzdeki günlerde bölgede çok daha aktif bir politika izleyeceğini de söylemek mümkündür.
Kafkasya'da Kaybedenler: Ermenistan, İran, Yunanistan, AGİT Minsk Grubu
Paşinyan yönetimiyle birlikte bu süreçte Kafkasya'da kaybeden ülke İran olmuştur. Çatışmalar sırasında daha ilk günlerden itibaren "bölgeye cihatçı grupların" getirildiği iddialarıyla Türkiye'yi hedef gösteren İran da bu süreçte Ermenistan'ın yanında yer almıştır.
İran'ın çatışmalar sırasında izlediği politikada kuşkusuz kendi içindeki Azerbaycan Türk nüfusunun önemli bir etkisi olmuştur.
İran, Azerbaycan'ın Karabağ'da bir zafer elde etmesinin kendi içindeki Azerbaycan Türk nüfusunu da etkileyeceğini varsaymıştır.
Bu nedenle İran, Türkiye ile Azerbaycan karşısında Ermenistan'ı dengelemek için Ermenistan'ın yanında yer almıştır.
Ancak bunu yaparken net bir tutum sergilemekten ziyade taraflara ateşkes çağrısında bulunarak rengini tam olarak belli etmemeye çalışmıştır.
İran ayrıca "çatışmaların kendi bölgesine sıçrama ihtimalini ve bölgeye dışarıdan terör gruplarının getirildiğini" ifade ederek üstü kapalı bir tepki ortaya koymayı tercih etmiştir.
Dolayısıyla krizin ardından kaybeden taraflardan birinin de İran olduğunu söylemek mümkündür.
Kafkasya'da kurulacak yeni denge düzeninde İran'ın rolü pek de etkin olmayacağından İran'ın Kafkasya'da kurulan yeni masada yeri olmayacaktır.
Krizin ilk günlerinden itibaren Ermenistan'a desteğini esirgemeyen tarihi müttefik Fransa da bu sürecin kaybedenleri arasında yer almıştır.
Çatışmaların devam ettiği günlerde dünya çapında Türkiye ve Azerbaycan karşıtlığı için ciddi propaganda faaliyetlerinin yürütüldüğü ülkelerden biri de Fransa olmuştur.
Fransa'nın Ermenistan'a olan desteğinde tarihsel boyutun yanı sıra günümüzde Fransa'da yaşayan çok sayıdaki Ermeni nüfusun da etkisinden bahsetmek gerekir.
Bu kapsamda Ermeni diasporasının sadece Fransa'da değil çok sayıda Batılı ülkede de oldukça etkin bir pozisyonda olduklarının hatırlatılmasında yarar vardır.
Ermenistan tarafı Dağlık Karabağ çatışmaları sırasında Fransa'nın Karabağ krizine müdahil olmasını beklemiş ve bu konuda bazı girişimlerde bulunmuştur ancak tıpkı ABD'de olduğu gibi Fransa da bu kez beklenen düzeyde Ermenistan'ın arkasında durmamıştır.
Macron bu süreçte Ermenistan'ı destekleyen liderler arasında ilk sırada yer almış olsa da bu desteği Ermenistan'ın beklediği düzeyde gerçekleşmemiştir.
Paşinyan'ın ABD, Almanya, Fransa ve diğer Batılı devletler nezdinde beklediği desteği görememesinin iç ve dış politik yansımaları da olmuştur.
Bazı liderler Paşinyan'ın telefonlarına cevap vermezken bazıları ise sadece taraflara ateşkes çağrısında bulunmakla yetinmişlerdir.
Bu süreçte Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde yaşanan gelişmeler ise dünya kamuoyu tarafından da yakında takip edilmiştir.
Kimi zaman Türkiye'nin Dağlık Karabağ'a "terör gruplarını yerleştirdiği" iddiaları ortaya atılsa da gelinen noktada bu iddiaların asılsız olduğu başta Avrupa Birliği olmak üzere birçok kuruluş tarafından ifade edilmiştir.
Dağlık Karabağ sorunu sadece kriz döneminde değil sorunun daha ilk zamanlarından beri Türkiye'nin yakından takip ettiği ve bu mesele nedeniyle Ermenistan'la sınırlarını kapattığı önemli bir konudur.
Bugün hâlâ Ermenistan'la sınırların kapalı olması ve Ermenistan ile diplomatik ilişkilerin olmamasının temel nedeni Dağlık Karabağ topraklarının haksız işgalidir.
Dolayısıyla bu sorunun kalıcı bir çözüme kavuşturulması Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin de yeni bir evreye taşınmasına vesile olabilir.
Dağlık Karabağ sorununun kalıcı bir çözüme kavuşturulması noktasında AGİT Minsk Grubu'nun çalışmalarından ziyade içinde Türkiye'nin de bulunduğu yeni bir yapılanmanın oluşturulması özellikle bölge ülkeleri nezdinde büyük bir öneme sahiptir.
Bu anlamda Türkiye'nin öncülüğünde Kafkasya'daki meselelerin çözümü için yeni bir yapının ortaya çıkması başta bölge ülkeleri olmak üzere tüm tarafların yararına olacaktır.
Nitekim bölgedeki bu sorunlar buradaki aktörlerin ekonomik, siyasi ve kültürel alanlardaki politikalarını da önemli oranda etkilemektedir.
Bu değişimin gerçekleştirilebilmesi için de Ermenistan'da yakın dönemde bir yönetim değişikliği elzemdir.
Ancak Ermenistan'da yönetime kim gelirse gelsin büyük oranda Rusya güdümünde politikaların izleneceğini şimdiden söylemek mümkündür.
Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını kazanmasından bugüne kadarki süreçte Ermenistan'da göreve gelen liderlere kısaca baktığımızda Rusya'nın bu etkisi daima hissedilmiştir.
Kuşkusuz bu süreçte Ermenistan'ın ilk Devlet Başkanı Levon Ter Petrosyan döneminde bu etki çok hissedilmese de "Karabağ klanı" olarak da bilinen Koçaryan ve sonraki dönemlerde bu etki oldukça belirgindir.
Bu arada Karabağ klanının Paşinyan'ın istifası halinde mevcut hükümete karşı ciddi bir alternatif oluşturabileceği hususu da kulislerde gündeme gelmeye başlamıştır.
Sonuç olarak;
Türkiye'nin Kafkasya'da yeni dönemde barışın sağlanması ve korunması konusunda daha aktif bir rol alacağını şimdiden söylemek mümkündür.
Bölgede başta kültürel diplomasi aracılığıyla olmak üzere siyasi, ekonomik ve diplomatik ilişkiler kurulması konusunda yeni bir sayfa açmalıdır.
XIX. yüzyıldan itibaren küresel güçlerin Kafkasya bölgesinde kendi çıkarları doğrultusunda izlediği politikaların günümüzde hem bölge ülkeleri hem de komşu ülkelere ciddi zararlar verdiği herkes tarafından görülmüştür.
Bu nedenle tarihsel süreçte olduğu gibi bugün de bölge ülkelerinin öncülüğünde kurulacak bir yapı ile Güney Kafkasya ve Kuzey Kafkasya'daki mevcut sorunların çözümü konusunda artık yeni bir sayfa açılmalıdır.
Bölgede kurulan yeni dengelerin uzun vadede kalıcı olması için Türkiye'nin bu süreçteki rolü çok önemlidir.
Kafkasya'daki çözüm sürecinin kalıcı olması küresel güçlerden ziyade bölgesel güçler tarafından yürütülecek dengeyle doğru orantılıdır.
Ayrıca önümüzdeki dönemde Paşinyan'ın istifa etmesi halinde Ermenistan'da yönetime kim gelirse gelsin bölgede barış ve istikrarın korunmasına rivayet edilmesi herkesin yararına olacaktır.
Bu nedenle bu yönde politikaların üretilmesi tüm bölge ülkelerinin yararına olacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish