Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nın (AFAD) da güncelleme yapmasıyla artık hem AFAD hem de Kandilli Rasathanesi'ne göre 6,9 şiddetiyle İzmir'i vuran deprem, Türkiye'deki yapı stokunun kalitesine yönelik sık sık yapılan ancak sonuçsuz kalan tartışmayı yeniden açtı.
Kentsel Dönüşüm Kanunu olarak da bilinen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun, 2012 yılında çıkarılmasından bu yana, eski veya depreme dayanıksız binaların dönüşümü için bir adım atılmış olsa da, tam anlamıyla sonuç verdiğini söylemek zor.
1 karşı oy engel oluyor
6306 sayılı kanun çıkmadan önce, eski binaları yenilemek isteyenler, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 45. maddesine göre yıkımı ve inşaatı başlatabiliyordu.
Kanun maddesi şöyle:
Anagayrimenkulün bir hakla kayıtlanması veya arsanın bölünmesi ve bölünen kısmın mülkiyetinin başkasına devrolunması gibi temliki tasarruflar veya anayapının dış duvarlarının, çatı veya damının reklam maksadiyle kiralanması gibi önemli yönetim işleri ancak bütün kat maliklerinin oybirliğiyle verecekleri karar üzerine yapılabilir.
Kanun maddesinde ve Kat Mülkiyeti Kanunu'nda yapıların yıkılmasıyla ilgili bir düzenleme yer almıyor fakat, Avukat Mehmet Ümit Erdem'in verdiği bilgiye göre, mahkemede bu maddeye kıyasen hüküm kuruluyor.
Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 45. maddesine göre, binaya yönelik yıkım gibi tasarruflarda bulunmak için oybirliği şartı aranıyor. Yani 20 mülk sahibinin olduğu bir apartmanda, 1 mülk sahibinin karşı oyu, yıkıma engel oluyor.
Belediyeler risk almıyor
6306 sayılı kanunun 2012 yılında yürürlüğe girmesiyle, binasını yenilemek isteyenler, bu kanuna göre işlem yapıyor. Çünkü binada yaşayanlardan mülk sahiplerinden birinin o yapının riskli olup olmadığına dair başvuru yapması ve belediyenin gelip binadan örnek almasıyla başlayan sürecin sonunda "Yapı risklidir" kararı çıkarsa süreç hızlanıyor. Bina risk teşkil etmiyorsa bile belediyeler gelecekte problem yaşamamak adına yapının riskli olduğuna yönelik karar veriyor.
Bir mülk sahibinin binayla ilgili başvurusunun yeterli olması, müteahhitler için de kullanışlı oluyor. Kazancın yüksek olacağı yerlerde müteahhitler daire satın alıp risk başvurusunda bulunabiliyor. Bu da, diğer mülk sahiplerinin yıkım tehdidiyle yaşamasına neden olabiliyor.
Çoğunluk sağlanamazsa...
Riskli yapı kararının çıkmasının ardından 90 gün içinde yıkım yapılması gerekiyor. Süre dolduktan sonra binanın elektriği, suyu ve doğalgazı kesiliyor. Sonrasında binadaki mülk sahiplerinin aldığı kararla inşaata başlayacak müteahhit firmayla anlaşılıyor. Bu karar için de 3'te 2 çoğunluk aranıyor. Çoğunluk sağlanamazsa, herhangi bir adım atılamıyor, bina yıkıldığıyla kalıyor. İnşaatın başlamasının ardından 6306 sayılı kanun kapsamında orada yaşayanlara devlet kira desteği veriyor. Ancak inşaatın ruhsatı hemen alınmazsa, kira desteği başlamıyor ve mağduriyetler ortaya çıkabiliyor.
Ruhsat alındığında verilen kira desteği ise, Ankara, İstanbul, İzmir gibi kentlerde en düşük bin 430 lira, en yüksek 2 bin 350 lira olarak yapılıyor. Diğer kentlerde bu rakam düşüyor. Ayrıca, evi kentsel dönüşüme giren kiracılara devlet en düşük 3 bin 575 lira, en yüksek 5 bin 750 lira taşınma yardımı yapıyor.
Mülk sahipleri dönüşüme mesafeli
Yani, ister Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamında, isterse de Kentsel Dönüşüm Kanunu kapsamında eski ya da riskli binasını yenilemeye çalışanların karşısında çok sayıda engel var. Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamında yenileme, kira desteği gibi avantajları olmadığı için artık çok tercih edilmiyor. Ayrıca bir mülk sahibinin bile karşı oyu zaten yenilemeyi imkansız hale getiriyor.
Kentsel Dönüşüm Kanunu'na göre yapılacak yenileme işleminde yıkım kararı almak daha kolay. Binanın riskli olduğuna yönelik karar çıktıktan sonra 90 gün içinde yıkım gerçekleşiyor fakat yıkımdan sonraki süreçte eğer inşaatı yapacak firma konusunda 3'te 2 çoğunlukla uzlaşı sağlanamazsa herhangi bir işlem yapılamıyor. Bu da ortaya mağduriyetler çıkmasına neden oluyor. Mülk sahipleri, bu nedenle de dönüşüme mesafeli yaklaşabiliyor.
© The Independentturkish