ABD Başkanlık seçimlerinde son haftaya girilmişken, yine hemen her seçim öncesinde olduğu gibi kesin cümleler kurmak son derece zor.
Anketlerin verdiği verilerin rehberliği 2016 yılındaki ABD seçimlerinde yaşandığı şekliyle yanıltıcı olabiliyor.
Türkiye'deki seçimlerde de öyle değil mi?
Bu yanılgının nedenleri (anketlerin tamamının doğru yöntemlerle yapıldığı düşünülerek) anketlere katılanların fikirlerinin sonradan değişebilmesi ya da katılımcıların verdiği yanıtların samimi olmaması.
Yine de tahminlerin çoğu Biden'ın kazanacağı yönünde ancak "2016 seçiminde anketler yanıldı, şimdi de Trump seçilebilir" diyenlerin sayısı da azımsanacak oranda değil.
Peki, ABD'nin 3 Kasım'da yapılacak olan seçimini 2016 yılındaki seçimle karşılaştırmak ne kadar doğru?
Şu anda ABD içindeki şartlar ve koşullar farklı, geçen seçimlere kıyasla adaylar arasındaki açıklık yüzdesi farklı, ABD sokakları farklı, adayların hal ve tavırları farklı, seçmenin beklentileri farklı…
Dahası, pandemi sürecinden ötürü ekonomiler farklı, ülkelerin dış politikaları farklı, doğaya bakış farklı, iklimler farklı, Trump bile farklı; kısacası dünya farklı.
2016'daki ABD seçimlerinde anket sonuçlarının Demokrat aday Hillary Clinton'ı göstermesi ve sokaklarda Clinton sloganlarının baskın çıkmasına rağmen Trump'ın başkan seçilmesi sonrasında "Amerika'yı yeniden çalışmalıyız" diyordum.
Bu seçim bitiminde ABD'ye yönelik yapılması gereken ekonomik, sosyolojik ve psikolojik çalışmanın kapsamının genişletilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Amerikan halkı seçim sürecini bayram havasında geçirmeye alışkın.
Kitlelerin sokağa döküldüğü, adayların afişlerinin boy boy asılı olduğu otobüslerin caddelerde göz doldurduğu, Demokratların ve Cumhuriyetçilerin seçim için kullandıkları alanlardaki hareketliliğin basına görsel anlamda bol bol malzeme verdiği ve kimine göre "eğlenceli" bir atmosferin hakim olduğu seçimlere alışkın ABD.
Hatta bu görsel şölen ve artan adrenalin, son derece profesyonel uygulanan kamu diplomasisiyle pek çok filmin temasını da oluşturdu.
Primary Colors (1998), Swing Vote - 2008, Milk (2008), Speechless (1994), Silver City (2004), Head of State (2003), Bob Roberts (1992), Election (1999), Bulworth (1998), Wag The Dog (1997) ABD seçim süreçlerinin yansıtıldığı yapımlardan sadece bazıları.
Ancak bu defa tablo farklı.
Pandemi sürecinde halkın arasına karışma konusunda çok daha temkinli olan Joe Biden, bu seçimlerde basına da Amerikan halkına da "malzeme" vermeyen taraf.
Sürecin en başlarında seçmenleriyle en azından internet ortamında bir araya gelen Demokrat aday, 3 Kasım yaklaştıkça sanki seçimden kendi kendine çekilmiş gibi sessiz.
Öyle ki sadece kendini değil, adeta silüetini de göstermeme çabasında.
ABD'nin pek çok eyaletinde Biden'ın afişlerinin sayısı ve ebadı Trump'ınkilere kıyasla son derece silik kalıyor.
Seçim döneminde destek için Trump'tan çok daha fazla para toplamayı başaran Biden, bu parayı görsel şölenin bir parçası olarak harcamayı çok tercih etmedi anlaşılan.
Sadece kendisi değil, onunla birlikte çalışanlar da ortalıklarda pek görünmüyor.
Seçim sürecinde seçmenden bu kadar uzak durarak kendisi için bile mücadele etmeyen bir başkan adayının, seçildikten sonra ülkesi için ne kadar aktif olacağı, ne kadar seyahat edeceği, halkın sesini ne kadar yakından dinleyeceği ise şimdiden soru işareti.
Bu durum Donald Trump için seçim söylemlerindeki bir malzeme haline geldi.
Her fırsatta Joe Biden'ın yaşlı, hantal ve yorgun olduğundan bahsediyor.
Önceki seçimlerde ise benzer eleştiriler Donald Trump'a yapılıyordu.
Obama gibi genç, dinamik, merdivenleri koşarak inip çıkan bir ABD Başkanı'ndan sonra Trump'ın yavaş ve kısa attığı adımlar, kameralar karşısında onu "yaşlı" kılıyordu.
Trump'ın ruhunun "genç" olduğu sonradan anlaşıldı için açıkçası.
Yaptığı gaflar, tutarsızlıklar ve agresif tavırları, onun ergen tarafını ön plana çıkarttı.
Şu sıralarda da, başkanlığın verdiği yorgunluk bir tarafa dursun, geçen seçimlerin aksine bir enerji patlamasıyla her gün iki ya da üç ayrı mitingle kendi seçmeninin karşısına çıkıyor.
Kovid-19 da geçirmiş olmasına rağmen…
Önceki haftalarda yazdığım şekliyle Kovid-19 geçirmesi Trump'ı seçmenin gözünde avantajlı kılabilir.
Öte taraftan ABD'deki bu seçimin sonucunu belirleyecek olan iki ana unsur var. Biri ekonomi, diğeri pandemiyle mücadele.
Ekonomi konusunda sınıfı geçen Trump, pandemiyle mücadelede Biden'ın karşısında sınıfta kalıyor.
Bu işin görünen tarafı.
Görünmeyen ve belirsiz olan taraf ise 18-20 milyon aralığında oy verecek yeni seçmenin olması.
Bunların bir bölümünü gençler, bir bölümünü de ABD'ye göç eden ve sonradan vatandaş olanlar oluşturuyor.
Her ne kadar anket sonuçları Biden'ı başkan gösterse de, özellikle bu seçimde belirleyici olacak genç seçmenle Biden arasındaki jenerasyon farkı dikkat çekiyor.
ABD'deki bu genç seçmen kitlesinin, siyahi George Floyd'un öldürülmesi sonrasında Trump'tan haz etmedikleri de aşikar.
Trump'ın ırkçı söylemleri özellikle bu yaş grubunu rahatsız ediyor ancak Biden'la da temas kuramıyorlar, doğru düzgün göremiyorlar, dahası yaşı itibariyle kendilerine uzak hissediyorlar.
Her şeye rağmen Trump, gafları ve enteresan espri anlayışıyla, bu gençlerin dalga geçmek maksadıyla olsa bile, bir eğlence malzemesi.
Protestolardaki kalabalıklar hatırlandığında, pandemi konusunda ABD gençliğinin hatırı sayılır bir kısmının duyarsızlığı da ortada.
Bu gençlerin büyük bölümü için sandıktaki kıstas Kovid-19 değil gibi.
Tüm bunlara rağmen seçimi belirleyecek olan adayların alacağı oy değil, delege sayısı.
Bunun için de 270 delege sayısına ulaşmak şart.
Önceki seçimde Hillary Clinton daha fazla oy almasına karşın, Seçici Kurul'da Trump daha fazla delege kazanarak başkan olmuştu.
Şu anki muhtemel delege sayısını gösteren harita ise yine Biden'ın başkanlığını işaret ediyor.
Tabi tüm bunların hepsi, anketlerin yanılma payları göz önünde tutularak yapılan tahminler.
Seçim sonrasındaki gerçek sonuca tedbir olarak, protestolara karşı ABD sokaklarındaki işyerleri şimdiden kepenk kapatarak önlemler alıyor.
Peki, hangi adayın seçmenine karşı?
İşte bu sorunun cevabı ABD'yi bundan sonra nasıl çalışmamız gerektiğini gösterecek.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish