Günümüzde genellikle üst yaş grubu erkeklerin sosyalleştiği, "hobisizlerin" buluştuğu, zar sesinin eksik olmadığı, okeye dördüncünün arandığı, kağıt oynarken iki lafın belinin kırıldığı yerler olarak bilinen kahvehaneler, yeni tip koronavirüs önlemleri çerçevesinde oyun oynanmaya izin verilmemesiyle gündemde.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun geçen ay, 'kahvehanelerde kağıt oynanmasına izin verilsin' yönündeki önerisi ses getirirken, görüşe destek verenler kadar, vakaları artıracağı endişesiyle karşı çıkanlar da oldu.
Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Kırlı'yla geçmişten günümüze kahvehaneler ve kıraathaneler ile bu mekanların toplumdaki yerini, algı yönetimini ve günümüzdeki karşılıklarını konuştuk.
Hafiyelerden anket şirketlerine
Sözlerine, kahvehanelerin Osmanlı İmparatorluğu döneminde en önemli haber alma merkezlerinden biri olduğunu belirterek başlayan Prof. Dr. Kırlı, bu mekanların halkın nabzını yoklamak ve siyaset başta olmak üzere çeşitli konularda neler düşünüldüğünü anlamak için kullanıldığını anlattı:
Burada hafiyeler görevlendirilerek bilgi toplanır, kamuoyunun nabzı yoklanırdı. Kadın hamamlarında da siyasi sohbetleri dinleyip bilgi toplayan hafiyeler vardı. Abdülhamit'le başlamadı, çok önce de vardı. Bire bir örtüşmese de günümüzdeki anket şirketlerini düşünün. Onlar da farklı konularda bilgi toplayarak halkın görüşlerini ve siyasi eğilimini anlamaya, gidişata dair fikir sahibi olmaya çalışıyor.
Devletin değişen kahvehane politikası: İzin ver ama kontrol altında tut
Ancak iktidarın, kahvehanelerde bir araya gelen kişilerin yaptığı devlet sohbetini, kaynağı belirsiz, susturulması ve bastırılması gereken dedikodular olarak görünce bu mekanları kapattırma ya da cezalandırma girişimlerinin başladığını belirten Kırlı, "En bilinen yasaklar, Kanuni Sultan Süleyman ile 4. Murat döneminde. Sadece Osmanlı'da değil, İngiltere ve Fransa'da da kahvehaneler kontrolsüz, denetlenmeyen grupların bir araya geldiği yerler gibi görüldü. Mutlakiyetçi devlet türünde tek yetkili olan kral/padişah için bu mekanların tehdit oluşturduğuna inanıldı" ifadelerini kullandı.
"Bilgi iktidardır"
Zamanla devletin kahvehanelere yönelik politikasını değiştirerek, bu mekanları kapatmak yerine -kimi zaman yerli halktan da devşirilen hafiyeler aracılığıyla- bilgi toplayıp değerlendirme politikası izlediğini belirten Prof. Dr. Cengiz Kırlı, "Kahvehaneler birer istihbarat yuvası olduğundan orayı engellemek değil, aksine 'Bilgi iktidardır' diyerek, buralardan mümkün olduğunca fazla bilgi edinmeye çalışıyorlar" yorumunu yaptı.
"Düşüncelerinden ötürü kişileri cezalandırırsanız, bir daha hiçbir şey öğrenemezsiniz"
Kırlı, geçmişte kullanılan bu yöntem için "Medyayı nasıl etkin kullanırım görüşünün o dönemki uygulama şekli" nitelemesinde bulundu.
Prof. Dr. Cengiz Kırlı, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bu şekilde kamuoyunu yönlendirmeyi öğreniyorlar. Kamuoyunda algı yönetmenin o dönemki tipik bir örneği. Osmanlı'yı düşünün, halk oy vermiyor. O zaman bilgiyi nereden toplayacaksınız? Düşüncelerinden ötürü kişileri cezalandırırsanız, bir daha hiçbir şey öğrenemezsiniz. Halkın padişah hakkında yönetime dair neler düşündüğünü nasıl bileceksiniz? İşte bu anlayışla, o dönemde siyasetin de şekli değişti ve kahvehane yasakları kalktı. Bunun yerine kahvehanelere bilgi toplayan hafiyeler gönderildi.
"Bugünkü troller, o dönemin hafiyeleri"
Mutlakiyetçi devlet anlayışının kısmen değiştiğini ve kahvehaneleri yasaklamak yerine "izin verip kontrol altında tutma" politikasının oluştuğunu söyleyen Kırlı, sosyal medya örneğini verdi:
Çin ya da İran'daki gibi sosyal medyayı yasaklayabilirsiniz. Ya da daha liberal davranır, açık tutarsınız ama sürekli denetlersiniz. Aslında bir bakıma bugünkü troller, o dönemin hafiyeleri. Hafiyelere kıyasla trollerin kamuoyunu yönlendirme amaçları öne çıksa da halkın ağzından laf alabilme ve bilgiyi edinebilme çalışması benziyor.
Hafiyelerin tek amacının fişleme yapmak olmadığını savunan Prof. Dr. Kırlı, "Jurnaller, kamuoyu yoklamanın yanı sıra tam bir casus gibi çalıştılar, örneğin Ermenilerin arasına birilerini soktular" dedi.
Havadis jurnalleri
Hafiyelerin hem taşradan gelenleri dinleyip, orada neler olup bittiği hakkında bilgi edindiğini hem de Beyoğlu'ndan gelenleri dinleyerek elçiliklerde olanları öğrendiğini belirten Cengiz Kırlı, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bir istihbarat ağı oluşturularak bilgiler önce sadrazama ulaştırılıyor, oradan da padişaha kadar çıkıyor. Bu işin adı 'jurnallemek'. Havadis jurnali olarak geçiyor. Bu mekanlar, haber kaynağı olarak görülüyor. 'Halk benim hakkımda ya da belli uygulamalar hakkında ne düşünüyor?' diye yokluyorlar. Tıpkı bugün kamuoyunun nabzını tutan anket şirketleri gibi.
1840'lardan itibaren bir kamuoyu faaliyetinin bulunduğunu ancak cezalandırma olmadığını belirten Kırlı, "Haddini aşmışlar cezalandırılmış olabilir ama hafiyeler vasıtasıyla özellikle bir cezalandırma durumu söz konusu değil" dedi.
Hafiyelerin de topladıkları bilgileri gerçekten gidip mi topladıkları yoksa uydurup uydurmadıklarını bilmek için onları (hafiyeleri) da denetlemek gerektiğini belirten Kırlı, günümüzde anket şirketlerinin de 'gerçekten bu anketleri yapıyorlar mı?' şeklinde denetlenmesine benzetti.
Kadınların kahvehanesi: Hamamlar
"Erkekler kahvehanelerde sosyalleşirken kadınlar nerede bir araya geliyor?" sorusuna ise Kırlı, şu yanıtı verdi:
200-300'ün üzerinde hamam vardı, kadınların kahvehanesi de hamamlardı. 1790'larda yapılmış bir sayım var. O dönemde 13 bin işyerinin bin 700'ü, yani her 7-8 işyerinden biri kahvehane. Bu sayılar ekonomik taleple açıklanamaz. Bakkalın 2 katı kahvehane olması normal değil. Berberler de tıpkı kahvehaneler, camiler ve hamamlar gibi haber alma merkezleri. Evinizin bir uzantısı gibi düşünün, birisi birini arıyor önce kahveye uğruyor. Neredeyse selamlık dediğimiz, evlerdeki selamlığın bir uzantısı. İkinci adres gibi bir şey. Televizyon, internet, sosyal medya gibi günümüz teknolojisinin olmadığı yerde, sosyalleşmek için orayı tercih ediyor, olan bitenden haberdar oluyorlar. İş arayan da gidiyor, işveren de uğruyor.
Prof. Dr. Kırlı, devletin kahvehaneleri "denetimsiz alanlar" olarak görüp, hoşnutsuz olsa da, buralardan yüksek oranda vergi topladığını belirterek, günümüzde sigara ve alkol örneğini akıllara getirdi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kahvehanelerden kıraathanelere
Kahvehanelerin tembellik yapılan, boşa vakit harcanan yerler olmasından duyulan rahatsızlıkla Tanzimat döneminde elit, aydın kesimin buralara (kahvehanelere) alternatif olsun diye kıraathaneleri açtığını anlatan Cengiz Kırlı, ekledi:
Batılılaşma içerisinde Doğu'nun timsali gibi görülüyor, toplum mühendisliğine gidilerek Namık Kemal'ler kıraathaneleri açıyor.
Kökeni Arapça'da "kıraat (okumak)" kelimesinden gelen kıraathaneler, birer 'boş vakit geçirme' mekânı değil, bilakis 'okuyarak sosyalleşme' yeriydi. Bir nevi okul gibiydi. 1860'larda kurulan kıraathanelerin amacı, Osmanlı'da 1550'lerde kurulan kahvehaneleri birer bilgi yuvasına dönüştürmekti.
"Aydın zümresi, kahvehaneleri, doğunun uyuşukça vakit geçiren, hiçbir şey yapmayan insanlarının yuvası olarak görüyor"
Kırlı, "Başlangıçta kahvehanelerde şiir okuyan, gazete okuyanlar var. Ancak zamanla bu profil değişiyor. Bunun üzerine elit kesim, "Ayak takımı gelmeye başladı kahvehanelere, biz gelmeyiz" diyor. Mehmet Akif, "Berlin'deki kahvehanelere bak, ilim irfan yuvası. Bir de bizimkilere bak" diyor. Aydın zümresi, kahvehaneden nefret ediyor. Kahvehaneleri, doğunun uyuşukça vakit geçiren, hiçbir şey yapmayan insanlarının yuvası olarak görüyor. Halktan utanan, onu Batılılaşmamış, köylü bulan kesim kahvehaneye gitmeyi bırakıyor. Halk ise kıraathaneye gitmiyor çünkü elit bir proje olduğundan herkese hitap etmiyor. Kahvehanelere çocuklarını göndermek istemeyenler var. Ancak tüm bunlar, kahvehanelerin en önemli sosyalleşme mekanı olmasının önüne geçmiyor ve hayat orada dönüyor" şeklinde konuştu.
"Kent kültürü anonimliği getirdi"
16. yüzyılda dünya genelinde kentler büyüdü, gelişti. Sadece nüfusun sayısal olarak kalabalıklaşması değil, anonimleşmesi de önem kazandı.
Prof. Dr. Cengiz Kırlı, şu yorumu yaptı:
Şehrin size getirdiği en önemli şeylerden biri anonimlik. Mahallenizdeki kişileri tanırsınız, ailesini bilirsiniz ama o dar alan büyüdükçe bunu bilmeniz zorlaşır. Kahvehaneler birbirlerini tanımayan insanların bir araya gelebilme kaygısına son veriyor. Bunu kent kültüründen bağımsız düşünemeyiz. Kamunun, halkın siyasi olarak görüş beyan etmesi kanunsuzluk olarak görülüyor. Haddini aşan insanlar, fikrini beyan edip eleştiren insanlar. Kahvehanelerdeki siyasi sohbetler, en büyük mesele. Kahvehanelerde hafiyelik yapıyorlar. Kadın hamamlarında da dinleme var, siyasi sohbetleri dinleyip bilgi toplayan hafiyeler var!
"Medya yokken kahvehaneler vardı"
"Medyanın, gazetenin olmadığı yerde haber alınmıyordu" görüşünün yanlış olduğunu ifade eden Kırlı, "Paris'te Krakov ağacı var, insanlar oraya gidiyor, buluşup gidişattan haberdar oluyor. Londra'da pub'lar, Çin'de çay evleri var. Osmanlı'da ise kahvehaneler. Kişiler, medyanın var olmadığı dönemde bir araya gelip olan biteni konuşuyor. Bunlar günümüzde medya. Devlet de bunu havadis olarak görüyor. Gönül sohbet ister, kahve bahane. Kahve olmasa başka bir şey de olsa yine insanlar sosyalleşmek için bir yer bulacaktı! Anonimliğe cevap bulunan en önemli alandı kahvehaneler. Ama kahve ve kahvehaneleri birbirinden ayrı tutmak lazım" dedi.
"Kahveyi Starbucks ünlü yapmadı zaten hep popülerdi"
Cengiz Kırlı'ya şimdilerde hemen her köşe başında görülen, aralarında Starbucks'ın da bulunduğu, çoğu yabancı menşeili olan kahvecileri de sorduk. Kahvenin her zaman popüler bir içecek olduğunu ifade eden Kırlı, ABD'nin kahveyi 20. yüzyılın bir parçası yapmadan önce de bu içeceğin sıkça tercih edildiğini söyledi.
Günümüz kahvecilerinin Osmanlı kahvehanelerinden farkı
17. yüzyıldan itibaren kahvehanelerin kötü/olumsuz itibarı sebebiyle, sosyal statüsü, ekonomik geliri yüksek, devlet bürokrasisinde görev alan kişilerin buralara gitmediğini, bugünkü kafelerde ise tam tersinin yaşandığını savunan Cengiz Kırlı, sınıfsal ve statüsel olarak kahvehaneler ile Starbucksların tamamen farklı olduğunu ifade etti.
Kırlı'ya göre Starbuckslar ya da bu tarz kahve dükkanlarını, kıraathanelerle karşılaştırmak daha doğru bir yaklaşım:
İlla ki geçmişteki kahvehaneleri günümüzden bir şeyle kıyaslayacaksak, modern kahveciler yerine sosyal medya ile ilişkilendirelim. Bugünkü Starbuckslar yanlış örnek. Sanal olsa da sosyal medya ile kahveleri karşılaştırmak daha doğru. Hemen her köşe başında Starbucksların başını çektiği kahve dükkanlarını görmek mümkün. Ancak bu mekanlar, geçmişte kişilerin sosyalleştiği kahvehanelerin aksine insanların yalnız kaldığı yerler. Gençler fiziken arkadaşlarıyla birlikte modern kahvecilerde otursa da, ellerinde sürekli bilgisayarlar, cep telefonları var. Oysa geçmiş dönemde kahvehanelerde bunun tam tersi olarak sözlü alışveriş, ilişki kurmak temeldi. Yani günümüzdeki kahvehaneler işlevsel olarak geçmiştekinden tamamen farklı.
"Starbucks'a gitmek sadece kahve içmek demek değildir" diyen Kırlı, az para harcayarak oturulabilen bir mekan olmasının yanı sıra kişinin orada görülmesi, sosyal medyada paylaşım yapması, bir şeyler keşfetmek kadar keşfedilme ihtiyacını gidermesi, dahası oraya gidebilmeyi bir 'sosyal statü' gibi görmesinin etkili olduğunu savunurken, belli bir kesimin ise bu tip yerlere hiç girmediğini kaydetti.
"Toplum ayrışmış vaziyette ve kopuk"
Son olarak Prof. Cengiz Kırlı, geçmişte müslüman-gayrimüslim demeden, farklı gruplardan kişilerin bir araya geldiğini ancak günümüzde sokaktaki kişilerin birbirleriyle selamlaşmadığı, konuşmadığı, meydanların olmadığı, halkın buluşmadığını, yeni pek çok evde balkonların dahi olmadığı bir mimariye geçildiğini, toplumda artık ayrışmış, birbirine dokunmayan, kopuk insanların bulunduğunu ifade etti.
© The Independentturkish