Güneydoğu Bölgesi'nde yaşamak biraz daha zor gibi... Genç işsizlik, yoksulluk, Suriyeli sığınmacılar, kadın cinayetleri, terör ve gelecek kaygısı kronik bir durumsallık arz etmekte.
Umutsuzluğun sıradanlaşması Türkiye'nin diğer bölgelerinde olduğu gibi bu bölgede de bir hayli artmış durumda.
Özellikle son dönemde yaşanan kadın cinayetleri ve İstanbul Sözleşmesi bağlamında kadınların hukuki pozisyonlarının sarsıntıya uğraması, yapısal ekonomik sorunlar, pandeminin ortaya çıkarmış olduğu alışılmadık anormal durum toplumda ve siyasal aktörlerde birtakım kafa karışıklıkların oluşmasına neden olmuşa benziyor.
Bu, bir çeşit sosyo-politik geçiş süreci görünümü vermektedir. Seçmen tercihlerinin en azından bir kısmının transformasyona maruz kalacağı öngörülebilir.
Bu bağlamda, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AK Parti) özellikle Kürt seçmeni ile kurduğu ilişki biçimi çözülme sürecine girmesi ihtimal dahilinde.
Kürt seçmenin AK Parti'ye verdiği desteği iktidar elitleri, izlenilen politikalara destek olarak okumaktadırlar. Oysa ki bölgedeki seçmen AK Parti'ye 2000'li yılların başlarından itibaren geliştirmiş olduğu politikalara karşı "vefa"sını sergilemiştir.
Ancak uzun bir süredir iktidarın Kürt seçmenle arasına koyduğu sosyal mesafe, tabanın kayma eğiliminde olduğunu gösteriyor.
Her ne kadar Adalet ve Kalkınma Partililer bu konuya sloganist bir tavırla karşı çıksalar da seçmen davranışının değiştiğini anlamak zor değil.
Adalet Kalkınma Partililerin bu durumu garipsemesi biraz da onları uzun bir süre iktidarda tutmaya çalışan slogan sosyolojisi ile bağlantılıdır.
Güncel süreçte retorik etki gücünü yitirmeye başlamıştır. Ayrıca, toplumsal denetim mekanizmasının kendini hissettirmesi son tahlilde seçmen davranışını olumsuz etkileyerek kendilerini rahat hissettirecek siyasi partilere doğru bir eğilime neden olmaktadır.
Siyasal elitlerin seçmenleri seçimden seçime hatırladığı, ezcümle önce seçilmek isteyenin seçmeni sırtında taşıdığı, seçildikten sonra ise seçilen, seçmene yük olmaya devam etmektedir.
2019 yerel seçimde yaklaşık beş milyon seçmenin yer aldığı güneydoğuda oyların 1,5 milyonunu Adalet ve Kalkınma Partisi, 1 milyonunu Halkların Demokratik Partisi, geriye kalan 3 milyon ise diğer partiler arasında paylaşılmış durumdadır.
Dahası 1 milyon seçmen ise sandığa gitmemiştir. Yani ortada kafası karışık, umutsuzluk içerisinde ne olduğunu anlamaya çalışan ciddi bir seçmen kitlesi bulunmaktadır.
Seçimler vaktinde yapılsa bile o dönem seçmen sayısının 6 milyonu aşması bekleniyor. Bu durumda yeni kurulan siyasal partilerin durumuna bakmak gerekir.
Adalet ve Kalkınma Partisi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 2002 yılından itibaren merkezi temsil eden tartışılmaz bir temsil gücü elde etmişti.
Bu güç çeşitli biçimlerde etkisini hala devam ettirmektedir. AK Parti'nin bölgeden aldığı destek, çeşitli kritik faktörlere dayanmaktaydı.
Güçlü demokratikleşme dalgası, kucaklayıcı retorik sloganlar, alt yapı hizmetleri ve muhafazakar bir çizgi. Güncel süreçte bu faktörler etkisini yitirdiği için yeni bir durum söz konusudur.
Aslına rücu etmeyeceği belirginleşen AK Parti'nin ortaya çıkaracağı boşluğu dolduracak bir güç olabilme vizyon ve yetisi diğer partilerin bölgedeki varlığını belirleyecek parametrelerdendir.
DEVA bir gelecek mi inşa edecek yoksa tekerrür eden bir siyasal parti mi olacak?*
Soruyu tersten de sormak mümkündür. Zira genelde iktidar partilerinden kopan siyasal partilerin birbirinin tekrarı gibi olmaktan öteye gidemeyip kapandıkları görülmektedir.
Devrin ruhuna göre ortaya çıkan Demokratik ve Atılım Partisi (DEVA) ise diğer partiler gibi olup olamayacağını bundan sonra sergileyeceği performansla belli olacaktır.
Mamafih DEVA Partisi'ni diğer partilerden ayıran bazı özellikler vardır ki, bu özellikler onları bölgede Adalet ve Kalkınma Partisi ile Halkların Demokratik Partisi'ne rakip kılabilir.
Öncelikle DEVA Partisi'nin kuruluş amacı muhalefet etmek üzerine inşa edilmemiştir. Öyle ki hem tüzük hem de parti programlarında değindikleri insan hakları, demokrasi, hukuk, adalet gibi sözcükler bugün toplumun ekmek su gibi ihtiyaç duyulan bir yaklaşımı barındırmaktadır.
Öte yandan halkın ifadesiyle Ali Babacan'ın AK Parti'yi iktidarda tutan formülü iyi biliyor olması ve bunun ekonomik sac ayağına hakim olması seçmen açısından umut verici görünmektedir.
DEVA Partisi bölgesel düzlemde cereyan eden nepotik hegemonyayı yıkacak bir siyasal irade gösterebilmelidir.
Geçmişte ekonomik projeler bölge halkının çok da ilgisini çekmiyordu. Güncel süreçte ekonomik sorunlar siyasal ve kimliksel sorunlar kadar hatta daha fazla bölge insanının gündemini meşgul etmektedir. Babacan bu bağlamda güven veren bir profil yansıtmaktadır.
İkinci olarak ezber bozan klişe söylemden vazgeçip içeriğinin doldurulması ve eski tip söylem olan "Kürt sorununu çözeceğiz" cümlelerinin artık halk nezdinde ilgi uyandırmadığı ve bu söylemin somut ifadelerle içinin doldurulması elzemdir.
DEVA Partisi bu konuda cesur çıkışları olduğunu görmek mümkündür. Yeter ki bu konuda ciddi bir söylem birlikteliği sağlasın.
Öte yandan Güneydoğu eskisi gibi değil, Kürtler de öyle. Bu gerçeklik çerçevesinde yeni sosyo-politik yapıyı analiz eden ve bu yapının taleplerine cevap verebilen bir parti bölgede başarılı olur.
Bu nedenle, DEVA Partisi "Kürt" vurgulu bir bölgesel yaklaşım yerine bölge halkını ikna edecek demokrasi, adalet, özgürlük ve hukukun üstünlüğü gibi kavramlar üzerinden yaklaşım sergilemelidir. Böylelikle bölgesel düzlemde AK Parti ve HDP'ye alternatif bir model geliştirebilir.
Bu noktada, yeni sosyolojik gerçekliğin AK Parti ve HDP'ye nihaiyane angaje olmadığını gösterebilmelidir. Bunun için yerel ve ulusal olmak üzere iki düzlemli bir politik çizgi izlemelidir.
Yerel ölçekte, yıpranmamış, halk tarafından sevilen ve güven veren profilleri partisine çekebilmelidir. Seçkin, eğitimli, kentli ve Z kuşağına yönelik ikna edici bir retorik geliştirebilirse başarı kaçınılmaz olacaktır.
Bu yeni dil geliştirilirken muhafazakar seçmeni yörüngesinde tutacak bir politika da izlemelidir. Bu hususta siyasal çekingenlik gösterilmemelidir.
Zira seçmen, inandırıcılık konusunda artık samimiyetin ötesinde farklı bir tutum içerisinde. Bu açından bakıldığında DEVA Partisi'nin bu hususta yeni bir söylem geliştirmesi gerekiyor.
Michel Foucault'un vurguladığı, "söylemin anlaşılır kılınması için söylemi üreten, çeşitlendiren ve sürekli hale getiren iktidar ve kurumlardır". DEVA Partisi'ni iktidara ulaştıracak önemli alanlardan birisi bu kritik söylemsel alanda vuku bulacaktır.
DEVA Partisi için önemli tespit ise, klasik seçmen mahiyeti ile ilintilidir. Parti, her ne kadar genç, kadın ve kendini arayan kuşaklar için bir umut olsa da ortada ciddi manada klasik bir seçmen kitlesi bulunmaktadır.
Özellikle bu kitlenin ruhunun okşanması veya omuzunda bir siyasetçinin elini hissetmesi önemlidir. Bu açıdan bakıldığında il başkanlarının büyük çoğunluğu avukatlardan oluşan DEVA için bu ciddi bir sorun.
Bu konuda yerel yönetimler sorumlu başkan ve parti stratejisini belirleyenlerin bu konuya dikkat etmesi gerekiyor.
Ayrıca, DEVA Partisi'nin Türkiye'de siyasal başarının çarşıda, mahallede ve pazarda olan insanlara ulaşmayla olabileceğini gözden kaçırmamalıdır.
Yerel seçimlerdeki Ekrem İmamoğlu galibiyeti bunun en açık ve güncel göstergesidir.
DEVA Partisi için dikkat edilmesi gereken husus da vardır. O da bölgede önemli ölçüde geçimini devletten aldığı sosyal yardımlarla geçinen bir kitle var. Bu kitlenin en önemli kaygısı Adalet ve Kalkınma Partisi giderse, sosyal yardımlar da kesilir inancı.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ortadireği olan bu gruplar üzerinde ciddi bir tahakkümü var. Dahası bu seçmen kitlesi sadık; 'armağan' ve 'karşı armağan' ilişkisine yönelik bir tavır izlemektedir.
DEVA Partisi, bu konuya eğilmesi hatta bu dezavantajlı grubun bu konudaki kaygılarının giderilmesinin yanında sosyal yardım çeşitliliğinin artırılmasına yönelik politikalar izlemelidir.
Bölgede sosyal yardım alan insanlara karşı daha somut daha anlaşılır bir jargon belirlemesi de gerekiyor. Şimdiye kadar bu konuda eksik kaldığı söylenebilir.
Ezcümle, yeni kurulmuş olan DEVA Partisi'nin giydiği ateşten gömlek ve halka yönelik söylemleri, bölgedeki vatandaşın kulağına hoş gelebilir.
Bilhassa illerde genellikle genç, dinamik ve samimiyet ölçüsünün beğenildiği kişilerin yönetimde yer alıyor olması kayda değerdir.
Fakat bölgesel düzlemde yıpranmamış ve halk tarafından sevilen kişilere ulaşabilmek konusunda biraz daha cesur olmalılar.
Ulusal ölçekte ise kitlelerin yeni frekansına erişebilecek jargon inşası söylemsel, algısal ve siyasal güç alanı hakimiyetine ulaştırabilecek politikaları somutlaşmasını ön plana çıkarmak zorundadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish