İhtilalin lideri, ilk emirlerini veriyor
27 Mayıs gerçekleştikten sonra ihtilalin lideri olan Cemal Gürsel, örgütün İstanbul kanadı tarafından İzmir'den Ankara'ya getirildi.
Ankara ekibi ihtilal karargâhını Harp Okulu’ndan Genelkurmay Başkanlığına naklederken henüz uçakta bulunan Cemal Gürsel İstanbul, İzmir ve Ankara'ya birer askeri vali tayin edilmesi, Uşak Valisi’nin tutuklanması, Yassıada'nın boşaltılması ve tutuklu DP'lilerin buraya gönderilmesi gibi emirler dikte etmiştir.
Ayrıca il ve ilçelerde koyu partizan olarak bilinen DP'liler de tutuklanarak Yassıada’ya gönderilecek ve Emniyet müdürleri, müdür yardımcıları ve partizan polisler de tutuklanacaktı.
27 Mayıs sabahı Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun emekliye sevk edilmiş, yerine de Erzurum'daki III. Ordu'nun başında bulunan Ragıp Gümüşpala getirilmişti.
Gümüşpala, Gürsel’in emri doğrultusunda göreve gelir gelmez DP'lilerin tutuklatılması için gerekli girişimleri başlattı.
Örgüt zaten 26 Mayıs'ı 27 Mayıs'a bağlayan gece tutuklanacaklar için bir liste hazırlamıştı.
Bu listede Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, DP Genel İdare Kurulu üyeleri, Tahkikat Komisyonu üyeleri ile bu komisyonun kurulması için teklif verenler ve başka isimler de bulunuyordu.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar’dan sonra Başbakan Adnan Menderes de tutuklanıyor
Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı tutuklama görevini General Burhanettin Uluç üstlenmişti.
Başbakan Adnan Menderes ise darbe olduğunda Eskişehir'deydi.
26 Mayıs gecesi şerefine verilen bir yemeğe katılmış ve son dönemde tırmanan hareketlerin sorumlularından birisi olarak gördüğü üniversitenin ve üniversite hocalarının aleyhinde ağır ifadeler kullanmıştı.
Müdahaleyi burada, misafir olarak kaldığı Şeker Fabrikası'nın misafirhanesinde öğrenen Menderes, şehirden ayrılmaya karar verdi.
Bu bilgiyi alan Eskişehir Ana Jet Üssü'nde görevli Kurmay Albay Muhsin Batur, onu ve beraberindekileri takibe aldı.
Menderes, Kütahya'nın girişinde gerekli talimatı alan Vali ve askeri birlikler tarafından karşılandı. Valilikte alıkonuldu ve Batur’un gelmesi beklendi.
Muhsin Batur, Kütahya Valiliği'ne ulaştığında yanına gittiği Adnan Menderes’e, Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koyduğunu ve Eskişehir'e götürüleceğini söyledi.
Odaya girdiğim zaman Adnan Menderes, Tahsin Yazıcı ve Zihni Üner odanın ortasında ayakta, Hasan Polatkan kumandanın masası yanında telefonla görüşmek üzereydi.
Ben ve yanımdakiler, odadakilere askerce selam verdik. A. Menderes bana doğru ilerledi. Elimi sıktı ve vaziyet nedir, gibilerinden... baktı, bekledi.
Kendisine Silahlı Kuvvetler memleket idaresini ele aldı, benim vazifem sizi Eskişehir'e götürmektir dedim.
Biraz duraladı... 'Yani beni tevkif mi ediyorsunuz?' sualini sordu. Sizi emniyet altında Eskişehir'e götüreceğim cevabını verdim. 'Suçum nedir?' dedi. Ben size suç izafe etmekle vazifeli değilim dedim.Muhsin Batur
[Anılar ve Görüşler (Üç Dönemin Perde Arkası), s.84]
Adnan Menderes ve beraberindekiler önce Eskişehir’e orada kısa bir duraklamadan sonra da Ankara’ya getirilirken DP’liler hakkında yapılan ihbarlar, önceden hazırlanan listenin genişlemesine neden oluyordu.
Bazı yaşananların izlerini, zaman silemiyor...
Liste genişledikçe DP’liler, her an kapılarının çalınacağı endişesi ile hazırlıklarını yapmış bir vaziyette, sıranın kendilerine gelmesini beklemeye başlamışlardı.
Daha fazla oku
-
60 yıl sonra 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesine bakmak (1)Node ID: 185571
Askeri araçla milletvekillerinin oturdukları sokaklara gelen subaylardan bir veya ikisi milletvekillerinin evlerine gitmişler, tutuklandıklarını onlara bildirmişlerdir.
Valizler incelenmiş evler aranmıştır. DP’lilere son derece saygıyla ve nazikâne bir şekilde davrananlar da olmuş, kaba ve onur kırıcı bir şekilde davrananlar da…
Tutuklanan milletvekilleri askeri araçlara bindirilirken bu anı kutlamaya çeviren komşular da olmuş, üzülenler de…
DP Milletvekili ve İstiklal Madalyası sahibi Pertev Sanaç, apartman komşularından birisi tarafından ihbar edilmiş ve bu ihbar üzerine 27 Mayıs günü oturduğu eve gelen askerler, silahlarını doğrultmak suretiyle Pertev Sanaç'ı teslim almışlardı.
Milletvekilleri tutuklanıp götürülürken aynı mahallede, sokakta hatta apartmanda yaşadıkları bazı insanların davranışları geride kalanları daha çok yaralamıştı.
Çok acı. İzzet Bey (Akçal) de giderken kıyamet koptu. Hatta annem çok yürekli bir insandı. Bir kova su hazırladı. Anneme 'Ne yapıyorsun?' dedim. O da bana 'Bunların başından aşağı dökeceğim. Nedir bu böyle Fikri giderken kıyamet ediyorlar' dedi.
DP Trabzon Milletvekili Fikri Karanis’in eşi Diloşen Karanis
[Zehra Aslan, Yassıada’da Yargılanan Trabzon Milletvekilleri I,
s.331-332]
DP’nin muhalif ve hukukçu Milletvekili Sabri Dilek askerler tarafından tutuklanıp götürülürken de benzer şeyler olmuştu.
27 Mayıs günü Çankaya Kuğulugöl’de kirada oturduğumuz evde sabaha karşı tank sesleri ile uyandık. Evimizin önünde kalabalıklar toplanmaya başladı. O sırada askeri araba gelip dönüyor sokakta. Sesler duyuyorum 'Burada da milletvekili var, alsana' şeklinde. Haykırıyorlar. En son üçüncü turda araba durdu ve Sabri'yi aldılar.
Sabri dışarı çıkınca komşularımız 'yuh' diye bağırıyorlar. Ben balkona çıktım ve arkasından 'Sabriciğim güle güle git. Aklın geride kalmasın, biz çok iyiyiz. Sakın bizi merak etme' diye seslendim. Halk bana baktı. Onlara dönüp 'Niye bakıyorsunuz? Çok merak ediyorsanız buyurun içeriye, kapımız açık' dedim ve ben orada bayılmışım.
Sabri Dilek’in eşi Birsen Dilek
[Zehra Aslan, Yassıada’da Yargılanan Trabzon Milletvekilleri I, s.314]
Tutuklanan DP’liler, Harp Okulu’na getirildiler. Örgütün önemli üyelerinden Cemal Madanoğlu, 27 Mayıs gecesi buraya geldi ve Cumhurbaşkanı Bayar'ı istifa etmeye ikna etmeye çalıştıktan sonra tutukluların fazlalığını görünce Sıtkı Yırcalı ve Şem’i Ergin'in belirlediği 130 kişiyi, evlerine gönderdi.
Ankara’ya getirilen üniversite profesörleri, ülke yönetimini eline alacak bir komite kurulması ile birlikte DP’lilerin yargılanmaları gerektiğini aksi halde ihtilalin meşruiyetinin sorgulanacağını bildirdiler.
Kurulan ihtilal komitesi de bu görüş doğrultusunda DP’lilerin yargılanmasına karar verdi.
Karardan sonra, öncelikle Harp Okulu’nda serbest bırakılmış olan milletvekilleri tekrar tutuklandılar.
27 Mayıs günü tutuklanıp serbest bırakılanlardan birisi DP Trabzon Milletvekili Mustafa Reşit Tarakçıoğlu’ydu.
Trabzon’da Milli Mücadele’nin öncülerindendi. İzmir’in işgaline karşılık Trabzon’da tepki mitingini düzenleyen 4 kişi arasındaydı.
Trabzon Türk Ocağı, Halkevi başkanı olarak, Cumhuriyet’in ilkelerinin bölgede yayılmasında yararları olmuştu. Tarakçıoğlu, bir eğitimci ve Maarif Müfettişi olarak da ülkesine hizmet etmişti.
21 Temmuz 1946 seçimlerinde CHP Trabzon milletvekili olarak parlamentoya girmiş ve 14 Mayıs 1950 seçimlerinde de yine bu partiden Trabzon milletvekili seçilmişti.
1951 yılının ocak ayında Demokrat Parti’ye geçen Tarakçıoğlu, 27 Mayıs 1960’a kadar bu partide faaliyetlerini sürdürmüştü.
27 Mayıs günü tutuklanmış o gece serbest bırakılmıştı. Bu süreçte küçük kızı Türkan Civaner’e “Hususi” kaydıyla gönderdiği daktiloyla yazılmış 30 Mayıs 1960 tarihli mektuptan anlaşıldığı üzere, yeniden tutuklanma gibi bir ihtimali aklına getirmemişti.
Memleketi Trabzon’a gitme planları yapan Tarakçıoğlu, 1 Haziran günü yeniden tutuklanacak ve Yassıada’ya gönderilecekti.
Üstelik Yüksek Adalet Divanı’nda idam talebiyle yargılanan tek Trabzon milletvekili de o olacaktı.
Harp Okulu’nda endişeli bekleyiş
Harp Okulu'na getirilen DP’liler, endişeli bir bekleyişe girdiler. Fakat bu hissiyat bazısında daha belirgindi.
Örneğin Ankara Örfi İdare Kumandanı Orgeneral Namık Ergüç, görevi sırasında Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne uyarı amaçlı ateş açtırdığı için basında aleyhinde yazılar çıkmıştı.
DP Trabzon Milletvekili Fikri Karanis’e göre Ergüç, duyduğu kaygıyı saklayamayanlardandı.
DP Hükümetinin en çok tepki çeken isimlerinin başında gelen İçişleri Bakanı Namık Gedik'in durumu ise çok daha ciddi boyuttaydı.
O gelişmeler karşısında direnememiş ve 29 Mayıs Pazar günü kaldığı odanın penceresinden atlayarak intihar etmişti.
Oda arkadaşı Ethem Menderes, olayı naklederken Namık Gedik'in çok evhamlı olduğunu, öldürüleceklerine dair endişeler taşıdığını ve "Ben doktorum bizi zehirleyecekler" diyerek kendisine verilen sakinleştirici ilaçları almadığını söylemişti.
Geceleri dışarıdaki nöbetçilerin ayak sesleri yaklaşırken, 'İşte beni öldürmeye geliyorlar' diyerek yataktan fırlıyor, küçük odada geziniyordu.
Bir akşam yarı uykulu halde iken somya gıcırtısı ile uyandım. Karyolada ayağa kalkmıştı... 'Ya Allah' diye bağırdı ve balıklama kendini pencereden aşağı boşluğa attı. Her şey bir anda olup bitmişti.
Harp Okulu’nda tutuklu DP’lilere yönelik birtakım tutum ve davranışlar, endişeleri artırırken psikolojik olarak da direnme güçlerini zorlamıştır.
Tevfik Fikret’in "Yiyin efendiler yiyin, Bu han-ıı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!" şiirinin Suat Taşer tarafından okunarak radyodan yüksek sesle mahkûmlara dinlettirilmesi, bilhassa çok tepki duyulan kişilerin odalarının kapılarının aniden açılarak “katil” vb sözcüklerin söylenmesi, “Ülkeyi Ruslara teslim mi edecektiniz?” şeklindeki sorular ve “vatan hainleri” gibi ifadeler bu amaca hizmet etmişti.
Aslında tüm bunların altında yatan asıl gerçek, son derece güçlü bir “öfke” duygusuydu.
Okların yönünün çevrildiği iki isim olan Celal Bayar ve Adnan Menderes ise daha Harp Okulu’ndayken hedef tahtasına yerleştirilmişlerdi.
Bayar, Menderes’le Eskişehir’e gitmeden görüşmüştü. Başbakan, Cumhurbaşkanı’na; seyahati hakkında bilgi vermiş, Eskişehir’de Tahkikat Komisyonunun görevini tamamladığını açıklayacağını bildirmiş ve seçime gitmeye karar verdiğini söylemişti.
Bayar ve Menderes tekrar Harp Okulu’nda görüştüklerinde şartlar bambaşkaydı.
Onlar, artık ülkeyi yöneten iki lider değil, iki tutukluydu. Sadece birkaç günde ne çok şey değişmişti…
Lavaboya gidiyordu. Yanımda muhafızlar vardı. Adnan Bey, benden önce gelmiş, ellerini yıkıyordu. Apansız karşılaştık. Yüzü, birkaç gün içinde incelmiş, gözleri kederle gölgelenmişti.
'Olan olmuştur Adnan Bey', dedim. 'Metin olunuz!' Yüzünde mahzun bir gülümseme belirdi. Ellerini iki yana açarak: 'Zaten başka çare var mı?' dedi. Daha fazla konuşmadık. Askerler sözümüzü kestiler…Celal Bayar,
Başvekilim Adnan Menderes, s.171
Balmumcu Jandarma Garnizonu ve Davut Paşa Kışlası
İstanbul’da tutukluların nakledildiği iki adres vardı. Bunlardan İstanbul Yıldız yolu üzerinde bulunan Balmumcu Jandarma Garnizonu, 27 Mayıs’tan bir süre sonra nezarethane haline getirilmişti.
Toplanan DP yöneticileri, bazı devlet memurları önce Davut Paşa Kışlası’nda muhafaza altına alındılar sonra da Balmumcu’ya nakledildiler.
Daha sonra Yassıada’dan Anayasayı ihlal suçu ile ilgisi olmayanlar da buraya getirildi.
Böylece 27 Mayıs’ın ikinci büyük nezarethanesi ortaya çıkmış oldu.
Buradaki tutuklular arasında partililer dışında, valiler, bankacılar, polis şefleri, tüccarlar kısacası her sınıftan insan bulunmaktaydı.
Bunların neden tutuklandıkları, kim tarafından emir verildiği ise tam bir muammadır.
MBK Üyesi Orhan Erkanlı, bilinen birkaç kişi dışındakilerin tutuklanması için hiçbir emir verilmediğini anılarında belirtmektedir.
DP’liler Yassıada’ya naklediliyor
Demokrat Partililerin Harp Okulu'ndan alınarak sevk edildikleri ve yargılamaların yapılacağı yer, askeri bir kışla olan Yassıada’ydı.
Bizans devrinde mahkûmların, Osmanlı Devleti'nin son döneminde de köpeklerin sürüldüğü Yassıada, 1950'den sonra Amiral Sadık Altuncan'ın girişimleri ile bir eğitim merkezi haline dönüştürülmüştü.
Büyük bir spor salonu, hastane, subay ve erler için yatakhaneler, koğuşlar ve gazinolar inşa edilmişti.
Yargılama kararından sonra tutuklu milletvekilleri, Harp Okulu’ndan alınarak haziranın başından itibaren kafileler halinde Yassıada’ya nakledildiler.
1 Haziran gününden itibaren mahkûmların Yassıada’ya nakilleri, 16 kişiden oluşan bir kafilenin buraya getirilmesiyle başladı.
18 Haziran’da hükümet erkânını kapsayan 58 kişilik kafile Yassıada’ya ulaştırıldı.
10 Haziran günü saat 01.30’da Celal Bayar ve Adnan Menderes, Yassıada’ya getirildiler ve diğer mahkûmlardan ayrılarak tek kişilik koğuşlara yerleştirildiler.
Yassıada, dört kişiden oluşan son kafilesini ise 29 Temmuz 1961 günü karşıladı.
DP milletvekillerinin birçoğunun anılarında, Yassıada’ya nakiller sırasında tutuklulara genellikle sert ve ölçüsüz muamele edildiği yönünde bilgiler mevcuttur.
Yassıada'ya nakledilen son kafilede bulunan Samet Ağaoğlu, o anlarda muhatap ve tanık olduğu muamelelerle ilgili daha sonra şunları yazacaktı:
Ankara'dan kalkış, uçaklara binme, İstanbul'a kadar yolculuk. Yeşilyurt hep şiddetli haykırışlar, gürültüler... Sebati Ataman'ın dediği gibi dövülmeler, sövülmelerle geçti. Ölüm bir andan ibaret diyorlar. Bu anı gördük sayılır ve daha başka şeyleri!
Milli Birlik Komitesi üyelerinden Orhan Erkanlı, sanıkların Ada’ya nakilleri sırasında bazı saldırılara maruz kaldıklarını doğrular.
Sebebini ise sanıkların geçmiş yıllarda ordu üzerinde bıraktıkları etkiye ve planlama olmamasına bağlar.
Bazılarına sütten ilaca kadar her türlü ihtiyaçlarının temininde yardımcı olan vazifeliler, bazı kişilere kötü davranmaktan kendilerini alamadılar. Herkes ektiğini biçiyordu. Vazifelilere aslında herkese iyi muamele yapılması emredilmişti, fakat Yassıada’da veya Yeşilköy’de vazifeli her subayın kontrol edilmesi imkânsızdı…
Ada Kumandanı Albay Tarık Güryay da Ankara’dan, Yeşilyurt’a sevkleri sırasında tutukluların, bazı nahoş olarak nitelediği davranışlara maruz kaldıklarını anılarında belirtmiştir.
Menderes'e muhalefeti ile ön plana çıkanların, özellikle de Şem’i Ergin’in, bu tutumun dışında bırakıldığını belirtelim.
Bu noktada dönemle ilgili aydınlatılması gereken sorunlardan birisi, sanki ordu mensuplarının tümünün tutuklulara karşı ölçüsüz veya kaba bir tutum takındıkları yönündeki yanlış algıdır.
Ümit Özdağ, 'Menderes Döneminde Ordu Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilali' adlı eserinde DP'lilere sert tutum gösteren subayların, 27 Mayıs'ı gerçekleştiren örgütün içerisinde yer alanlardan ziyade, müdahalede etkin olmayanlar arasında bulunduklarını belirtir.
Dönemin anıları da bu bilgiyi doğrulamaktadır. Binbaşıdan yüksek rütbeli olan subaylar, DP’lilere daha saygılı davranmışlar. Hatta kendilerine iyilikleri dokunanlara teşekkür edecek kadar centilmence harekette bulunanlar olmuş.
DP Trabzon Milletvekili Pertev Sanaç'ın kızı Aydan Olcay’la yaptığımız görüşmede bize naklettiği babasına ait bir hatıraya, burada yer vermek isteriz.
Bana dokunan bir olaydır. Onları Yassıada'ya götürürken bir kargo uçağına bindiriyorlar. Babam ilk defa uçağa biniyor. Uçak hareket ediyor. Mayıs sonu çok soğuk! Birdenbire pilot kabininden bir pilot çıkıyor... Üzerindeki askeri montu çıkartıyor ve babamın sırtına koyuyor...
[Zehra Aslan, Yassıada’da Yargılanan Trabzon Milletvekilleri I, s.296]
Rıfkı Salim Burçak'ın anılarına göre de Harp Okulu'ndan alınırken hazır bir vaziyette hareket emrini bekleyen tutuklular, Albay Mücteba Özden ve diğer subaylar tarafından elleri sıkılarak uğurlanmıştı.
Burçak, Harp Okulu'ndan alınmalarından Yassıada'ya sevklerine kadar yaşadıklarıyla ilgili bilgilere yer verirken bazı rütbeli subayların, taşkınlık gösterilerinden memnun olmadıklarına dair izlenimlerini yansıtır:
Bizim muhafazamıza memur Yarbay N.E. bu sahanlıklardan birinde toplanmış olan öğrencilerin önünde kollarını iki yana doğru açarak bizi saldırıya karşı korur gibi bir vaziyet almıştı...
Rıfkı Salim Burçak
Adnan Menderes’in beklenmedik ziyaretçileri
Yassıada’ya nakiller yapıldıktan sonra “Adnan Menderes’e eziyet yapıldığı” şeklinde söylenti yayılmaya başlamıştı.
Bunun üzerine tutukluların durumunu yerinde görmek için 1960 yılının eylül ayında Milli Birlik Komitesi’nin bazı üyelerinden oluşan bir heyet Yassıada'ya gönderildi.
Ada Kumandanı Tarık Güryay'la birlikte Menderes'in odasına giden heyette Dündar Seyhan, Orhan Erkanlı ve Numan Esin gibi örgütün önemli isimleri bulunuyordu.
Seyhan ve Erkanlı, karşılıklı hasbihal şeklinde geçtiğini belirttikleri görüşme sonrasında Adnan Menderes’in tek sorununun yalnızlık olduğu noktasında birleşmişlerdir.
Normal büyüklükte bir odada yatıyordu. Köşede somyalı karyolası, yanında üzerinde her türlü şahsi eşyası bulunan üstü örtülü bir masa, duvardaki askıda, asılı duran elbiseleriyle tertipli bir bekâr odası görünüşündeydi.
Üzerine pijaması yatağa uzanmıştı. Oda kapısının iç tarafında, köşede genç bir subay oturuyor, nöbet bekliyordu. Bizi görünce kalktı. Güler yüzle 'Hoş geldiniz. Geleceğinizi bilseydim giyinir, tıraş olurdum' dedi...Dündar Seyhan
Yine Seyhan’ın verdiği bilgiye göre; Numan Esin, Adnan Menderes’e on yıllık iktidarlarının vicdan muhasebesini yapıp yapmadığı şeklinde bir soru yöneltmişti.
Dündar Seyhan’ın izlenimleri ile sorular ve bunlara Menderes’in verdiği yanıtlar şöyledir:
Menderes, siyasi olayların 1950'den itibaren toplu bir özetini yaptı. Muntazam ve canlı konuşuyordu. Sık sık yenice sigarasını içiyordu. Her olaydaki yanlış tutumlarına muhalefeti sebep saik ve müşevvik olarak gösteriyordu...
1958'den sonra iktidarın bir sathı maile itilerek yuvarlanmaya başladığını, def'atle istifa etmek suretiyle bu yuvarlanmayı durdurmaya çalıştığını, istifa etmek arzu ve kararına her defasında ya Bayar'ın veya etrafının şiddetle karşı koyduğunu ifade ettikten sonra, 'İhtilal gelişi ile bizi de, Türkiye'yi de bir uçuruma yuvarlanmaktan kurtarmıştır' dedi.
- Dündar Seyhan: Bu memlekette her meşru olarak iktidara gelen parti tutumu ve tedbirleri ne olursa olsun memleketi on sene sonra ihtilale mi götürür demek istiyorsunuz?
- Adnan Menderes: Muhalefet Lideri İsmet Paşa olursa, evet.
Dündar Seyhan
Yassıada’da oluşturulan düzen
Yassıada'ya getirilen mahkûmlar, sevk sırasına göre kendileri için ayrılan altı koğuşa yerleştirildiler.
Odalarda ikişer katlı demir ranzalar dışında neredeyse hiç eşya yoktu. Bazılarında küçük gardırop, koridorda masa veya birkaç küçük sandalye bulunabiliyordu.
Oturacak yer olmadığından dolayı tutuklular genellikle yataklarının üzerinde zaman geçiriyorlardı.
Harp Okulu'nda bıraktıkları bavullarına ancak birkaç gün sonra kavuşan mahkûmlara, aylarca gazete verilmemiş ve radyo dinletilmemişti. Hatta ilk şikâyetleri de bu nedenle olmuştur.
Ada Komutanı Tarık Güryay ve Orhan Erkanlı’ya göre ise aslında yasağın amacı, tutukluları korumaktı.
Çünkü o günlerde gazeteler, DP’liler aleyhinde çok ağır itham ve ifadelerle doluydu.
Bunlardan etkilenenlerin, intihara teşebbüs etmeleri ihtimalinden endişe duyulmuştu.
Tutukluların, bu durumu kendilerine yapılmış bir zulüm gibi algıladıklarını belirten Güryay, yasak kaldırıldıktan sonra durumun farkına varıldığını savunur.
Mahkûmların, aileleri veya kimle olursa olsun mal beyanı dışındaki yazışmaları, genellikle 50 kelime ile sınırlı tutuldu.
Tüm mallar üzerinde, geriye dönük incelemeler yapıldı ve on yıllık vergi beyannameleri talep edildi.
Mektuplar açıldı, incelendi ve riskli bulunan kelimeler veya cümleler çıkartıldı.
Mahkûmlar dinleniyor
Mahkûmlar, Yassıada’ya getirilmeden önce koğuşlarına dinleme cihazı yerleştirilmişti. Yirmi dört saat boyunca bu konuşmalar dinlenilip, teyplere kayıt edildi.
Kayıtlar inceleniyor ve gün farkıyla Komiteye getirilerek, oradan da uygun görülenler sorgulama kurullarına veriliyordu.
Kayıtları dinleyenlerden Orhan Erkanlı, mahkûmların kendi aralarındaki konuşmalarıyla ilgili genellikle korku ve güvensizlik içinde olduklarından, aralarında yaygın olan panik havasından, halkın ilgisizliğinin yarattığı şaşkınlıktan ve Menderes ile Bayar’a yönelik ithamlardan söz eder.
Yine Erkanlı’nın bu kayıtlarla ilgili verdiği bilgilerden mahkûmların özellikle Harp Okulu yürüyüşünden sonra bir darbe beklentisi içinde veya bilincinde oldukları anlaşılmaktadır.
DP’liler darbenin arkasında İsmet İnönü’nün olduğuna inanıyorlar ve Anayasa Komisyonu üyelerini eleştiriyorlardı.
Bir kısmı, politikaya tövbe ediyor ve sağ olarak kurtulmaları halinde değil politikaya girmek, oy dahi kullanmayacağını söylüyordu.
Aile efradını düşünenler, maddi zorluklardan üzüntü duyanlar vardı. Sorgulama ve özellikle film meselesi hepsinin canını sıkmıştı.
Ada Kumandanı’ndan şikâyet edenler bir hayli fazlaydı. Son bir not daha soruşturmalar başladıktan sonra odalarda dinleme tertibatı olduğundan şüphelenmişler ve daha ölçülü konuşmaya başlamışlardı.
"Düşükler Yassıada’da"
Yassıada'daki tutukluluk dönemlerinde milletvekillerini, en çok yaralayan olayların başında "Düşükler Yassıada'da" adlı film gelmekteydi.
Halk arasında tutuklulara kötü muameleler yapıldığına dair şayialar yayılınca tutuklular aniden kaldırılarak, film çekimine başlanmıştı.
Koğuşlarından çıkartılan DP'liler, Ada'ya ilk defa getiriliyorlarmış gibi yürütülmüşler, sözde sorgulara çekilmişler, gezintiye çıkartılmışlar, kitap okutturulmuşlar ve alışveriş yaptırılmışlardı.
Hepsinin yüz ifadesinde gizleyemedikleri acı bir ifade vardı. Garip bir seslendirme ile bu film, sinemalarda gösterildi.
Filmde rol yapmak, en fazla Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı sarsmıştır. Bayar, intihar girişiminde bulunmuşsa da kurtarılmıştı.
Dolmabahçe’de oluşturulan İrtibat Bürosu
Yassıada’daki kontrolü sağlamak, gidiş-geliş ve izin gibi işlemleri yürütmesi amacıyla Milli Birlik Komitesi tarafından (sadece Komiteye bağlı) Dolmabahçe’de bir İrtibat Bürosu oluşturuldu.
Burası, şehirlerin hatta emniyetin bile o dönemde bağlı bulunduğu örfi idarenin, kontrolüne verilmemişti.
Ordu mensubu olmalarına rağmen İrtibat Bürosu’nda görev yapanların, kıtalarıyla ilişikleri kesilmişti.
Yani İstanbul’daki örfi idarenin ve ordunun, Büro'nun bu statüsü nedeniyle Yassıada’ya karışma ve müdahale etme durumu ortadan kaldırılmıştı.
Sıra yargılamalara geldiği andan itibaren ise sadece Türkiye'nin değil dünyanın da gözü, kulağı Yassıada'ya, çevrilmiştir.
Buraya nakledildikleri günden itibaren tutuklu DP'ler için Yassıada'nın başka bir görüntüsü ve anlamı vardı artık. Gelecekleri, burada verilecek kararlara bağlanmıştı.
Yassıada şimdi üstünde tel örgüler içine alınmış dört yüzden fazla siyaset ve devlet adamı, çevresinde nöbet gezen harp gemileri, yakaları kırmızı şeritli, siyah cübbeli hâkimleri, süngülü, tüfekli, tomsonlu muhafızlarıyla...
Adeta büyük bir zelzeleden sonra deniz ortasında birden meydana çıkmış bir topraktı. Dünyanın gözleri ona çevrilmişti.Samet Ağaoğlu
Devamı: Bir dönem yargılanıyor…
Kaynakça:
- Akis
- Bedii Faik, İhtilalciler arasında bir Gazeteci, Dünya Yayınları, İstanbul 1967.
- Can Dündar, Mehmet Ali Birant, Demirkırat Belgeseli, 9. Bölüm.
- Celal Bayar, Celal Bayar Anlatıyor Başvekilim Adnan Menderes, Derleyen: İsmet Bozdağ, Tercüman yayınları, İstanbul 1986.
- Dündar Seyhan, Gölgedeki Adam, Nurettin Uycan Matbaası, İstanbul 1966.
-Fikri Karanis, Koltuk Değnekli Demokrasi ve 27 Mayıs Darbesi, Ajans Medya, İstanbul 1994.
- Işıl Tuna’nın Zehra Aslan’la Yaptığı 26 Mayıs 2019 tarihli röportaj, “27 Mayıs müdahalesi”, Önce Vatan, 26 Mayıs 2019.
- Kudret
- Milliyet
- Muhsin Batur, Anılar ve Görüşler (Üç Dönemin Perde Arkası), 3. baskı, Milliyet Yayınları, Temmuz 1985.
- Nilüfer Bayar Gürsoy, 27 Mayıs Darbesi ve Bizler, Timaş Yayınları, İstanbul 2014.
- Nilüfer Gürsoy, 27 Mayıs Darbesi ve Bizler, İstanbul 2014.
-Orhan Erkanlı, Anılar, Sorunlar, Sorumlular (27 Mayıs 1960-12 Mart 1971 Türkiyesi), 4.baskı, Baha Matbaası, İstanbul 1973.
- Rıfkı Salim Burçak, Yassıada ve Öncesi, Çam Matbaası, Ankara 1976.
- Samet Ağaoğlu, Arkadaşım Menderes (ipin Gölgesindeki Günler), YKY Yayınları, 2.baskı Mart 2016, İstanbul.
- Ses
- Sinan Demirbilek, Demokrat Partililerin Anılarında Yassıada, 1.baskı, AKY Uşak Akademi Kitap Dağıtım Pazarlama, Haziran 2012.
- Tarık Güryay, Bir İktidar Yargılanıyor, Cem Yayınevi, İstanbul 1971.
- Ulus
- Ümit Özdağ, Menderes Döneminde Ordu Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilali, Boyut Kitapları, 2.baskı, Kasım 2004.
- Vatan
- Zehra Aslan, Yassıada'da Yargılanan Trabzon Milletvekilleri I, Libra Kitap, İstanbul2017.
- Zehra Aslan; Işıl Tuna, Yassıada'da Yargılanan Trabzon Milletvekilleri II, Libra Kitap, İstanbul 2019.
- Türkan Civaner şahsi arşivi (Türkan Civaner şahsi arşivinden metinde yer verdiğimiz mektuplar, ilk defa makalede kullanılmıştır.)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish