İçimizdeki ilahi fısıltı veya yüreğimizin kısık ses; vicdan

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

Çocuğunuz ödevini yapmamayı alışkanlık getirmiş, öğretmeni de bunun üzerine telefon etmiş veya mektup yazarak sizi haberdar etmiştir.

Siz çok öfkelisiniz; kesin olarak çocuğunuzu sigaya çekecek ve ona, onun için yaptığınız masraflardan, onun mutlu ve başarılı olması için çektiğiniz cefadan bahsedeceksiniz.

Bunca zamandır yaptığınız nasihatleri dinlemeyen biri olarak ona, Ziya Paşa'nın meşhur olan "Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" sözünü hatırlatacak ve gerekirse bunu uygulayacaksınız.

İşte tam bu esnada yüreğinizin çok derinlerinden bir ses yükselir;

Yapma, kendinden bile daha çok sevdiğin çocuğuna bunu yapma. Sen de çocukken aynen onun gibi değil miydin, fırsat buldukça oyun oynamıyor muydun?


"Baban da sana kızmıyor muydu? Ve o zaman sen babanın seni anlamadığını düşünürdün. Şimdi çocuğunun da senin için öyle düşünmesine fırsat verme" diye bir ses duyarsınız.

Benzer bir durum evde istediğiniz yemeğin pişirilmediğinde veya yemek tuzlu veya tatsız ise eşiniz ile de yaşanabilir.

Hele son bir aydır başlayan yarı karantina koşullarında bu durum daha çok yaygındır.

Aslında insanın söylemek istemediği birçok şeyi bu gergin günlerde daha çok söylemekte ve yapmaktadır. Bu olumsuz davranışlarımızda yine derinlerden bir ses duyarsınız.

Yolda yürüyorsunuz, yol kenarındaki çöpleri eşeleyen köpeğe bağırdığınızda, işyerinize dadanan kediye, her gün işyerinize gelerek dilenen kadına ve kırmızı ışıklardaki dilencilere para vermediğinizde yine bir ses duyarsınız.

İşte o ses Jeffrey E. Young'un çok doğru ifadesiyle; Tanrının tatlı fısıltısı; vicdandır. 

Vicdan ile ilgili çok fazla batılı kaynak varsa da özellikle 2007 yılında Beyan yayınları arasında çıkan ve ne yazık ki pek de ilgi görmemiş bir kitap var elimizde: Kur'an Açısından Vicdan ve Değeri.
 


Bu kitapta Musa Bilgiz Bey, vicdan ile ilgili olarak çok ciddi bir kaynak taramasına girmiş, doğudan ve batıdan onlarca kitabın yanı sıra özellikle konuyla ilgili ayet ve hadisler üzerinden konuyu çok detaylı bir şekilde incelemiştir.

İşte bu kitaba göre vicdan;

Arapça asıllı bir kelime olup; vücud, vecd ve vucd ile aynı fiilin mastarıdırlar. Buna göre vücud, yokluktan varlık alanına çıkmak, yani var olmak; vecd, aşırı sevgi beslemek; vucd ise, zengin olmak manasına gelmektedir.

Kelime olarak vicdan; bir kimsenin arzu ettiğini bulması, idrak etmek, akıl ile bulmak, bir şeye muktedir olmak, bir şeye karşı çok fazla sevgi beslemek, bilmek, arzu ve istek gücüyle bir şeyi elde etmek anlamına gelir.

Istılahi anlamı ise vicdan, davranışlarımız hakkında bizi bir yargıda bulunmaya iten kendi ahlak değerlerimizin üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmamızı sağlayan güçtür.

Vicdan; iyilik etmekten zevk alan, kötülükten acı duyan, iyiyi kötüden ayırmamıza yardımcı olan kalbimizdeki gizli bir histir

(Kur'an Açısından Vicdan ve Değeri,
Musa Bilgiz, Beyan Yayınları, s.13-15)


İnsanoğlu doğarken içinde büyük bir yargıç ile doğar. Bu yargıç da insanın vicdanıdır.

Ancak zaman içerisinde insanın büyüdükçe, çocuk safiyetini geride bırakır ve toplumdan menfaatleri çerçevesinde bir yaşam sürdürmesi istenir. Daha doğrusu her şekilde eğitilir.

Bireye iş ve meslek sahibi, zengin, statü ve güç sahibi olmasına yönelik eğitim verildikçe tabii olan halinden uzaklaşır ve daha fazla hırs ve arzu sahibi oldukça vicdanı susar.

Oysa insanın dinlemesini bildiğinde hayatını güzelleştirecek çok fazla ses var; rüzgarın sesi, ormanın sesi, gecenin sesi, suyun sesi, kuşların ve böceklerin sesi vb.

Tabiat ana her konuda olduğu gibi bu konuda da insana yeterince cömert davranmış, ama insanoğlu tam da Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de buyurduğu gibi;

O size istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Şu bir gerçek ki insanoğlu çok zalim, çok nankördür!

(İbrahim Suresi 34. Ayet)


Hayatımız boyunca en çok duyduğumuz, ama hiç önemsemediğimiz seslerden biri de vicdanın sesidir.

Birkaç yazıdır, İnsanın Anlam Arayışı'nın peşine düşen adam diye nitelendirdiğim Psikiyatrist Viktor E. Frankl, vicdandan bahsederken, vicdanın bir sesi olmadığını, vicdanın kendi başına bir ses olduğunu şu şekilde izah ediyor:

Dil vicdanın sesi olduğunda yanılabilir mi? Vicdanın 'sesi' olmaz, çünkü kendisi 'sestir', aşkınlığın sesi. Bu sesi insan duyar, ama bu ses insanın sesi değildir. Tam tersine vicdanın aşkın yapısı sayesinde insanı ve özellikle onun kişiliğini daha iyi anlarız. 'Kişi' nitelemesi böylelikle yeni bir anlam kazanır; çünkü kişi vicdanı üzerinden kişi dışı bir merci canlanır diyebiliriz."

(Psikoterapi ve Din, s.48)

 
Frankl'a göre vicdan, insanı aşan, insanın içinde olmasına rağmen onun ötesinde olan bir duygudur.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu duygu kuvvetini insanın sorumluluk sahibi olma özelliğinden alıyor ve bu ses tanrının ilahi sesidir.

Frankl, vicdanın özgürlük ve sorumluluk bilinci ve insanın özgür iradesi ile olan ilişkisine de şöyle değinmiş;

Her özgürlükten söz edilirken 'ne' ve ''niçin' soruları sorulabilir. Ne özgürlüğü dersek insanın sürüklenme (kendini bırakma) özgürlüğü vardır. 'Ego'su id'inden bağımsızdır, özgürdür; ama 'niçin özgürdür' diye sorarsak sorumluluk için yanıtını alırız. Kişinin özgür iradesi, sürüklenme yerine sorumlu olma özgürlüğü, vicdan sahibi olmaktır.

(Psikoterapi ve Din, s.47)


Frankl, insanın iradesine, arzu ve isteklerine gem vurabilmesi için "kendi iradesinin efendisi" olmasını ve fakat insanca yaşayabilmesi için de "vicdanının kölesi ol"masının gerektiğini belirtir.

"Vicdan baki kaldıkça, hiçbir günah affedilmiş sayılmaz" diyen Stefan Zweig, insan vicdan sahibi olduğunda günahlarını hatırlar ve o günahların ıstırabıyla pişman olma ihtimalini belirtmek ister.

"İnsanlar kötülüğü, arzularının kuvvetli olmasından çok, vicdanlarının zayıf oluşundan dolayı yaparlar"  diyor John Stuart Mill. 

Demek ki, bugünlerde gündemde olan infaz yasasında, katillere, tecavüzcülere, uyuşturucu dağıtıcılarını, rüşvet alanları, irtikap ve yolsuzluk yapanlara yönelik yapılacak iyileştirmeye dahil edilirken; düşünce suçlularını, gazeteci ve yazarları, tweet atanları ve siyasetçileri  terör yaftasıyla içerde bırakmanın vicdan ile de bir alakası var sanıyorum...


Devam edelim.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU