Bu haberin yayımlandığı saatlerde, tüm dünyada 400 bine yakın kayıtlı vaka bulunuyor. Koronavirüs yüzünden ölenlerin sayısının 16 bin 500'ü aşması, Türkiye'deki medyanın çok sevdiği ifadelerle, "Dünya gündemini sarsmaya devam ediyor!"
Biz de artık herkesin duyarsızlaştığı ama okumaktan da geri kalmadığı, "O ülke şoke oldu" gibi başlıkların kullanıldığı haberlere devam ederek çaresizlik, endişe ve panik yaymayı sürdürmek yerine, Türkiye yurttaşlarının 15 farklı dünya kentindeki deneyimlerini aktarmak istedik.
Kimisi apar topar Türkiye'ye dönmek zorunda kaldı, kimisi sokaklarda kavgaların başladığını gördü. Aralarında astım hastası arkadaşı karantinaya alınan da var, "Kuş sesleri daha çok duyuluyor" diyen de... İşte Türkiye yurttaşlarının son 10 günde 15 farklı ülkede yaşadıkları...
Çin - Şangay: Kız arkadaşımın ailesiyle bir ay kaldım
Dr. Çağrı Gökdemir: Ben iki senedir Çin’deyim, Tongji Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışıyorum. Korona vakasını ilk olarak aralık ayının sonunda sosyal medyadan duyduk. Her yer infial halinde falan değildi, insanlar işine gücüne devam etti.
Çin yeni yılını kutlamaya başlayacağı zamanda, çalışanlar en geç ocak ayının 25’i, 26’sında bizdeki Ramazan Bayramı gibi aile büyüklerini ziyarete gitmeye başlayıp orada kalıyorlar. Mesela ben 21’inde kız arkadaşımın ailesiyle buluşmak için Şangay’ın çok yakınındaki Nanjing’e gittim. Biz biraz erken gittik. ayın 26’sına bilet alanların biletleri iptal edildi. İnsanlar bulundukları yerde kalıp, ailelerini ziyarete gitmediler.
Şangay’dan Nanjing’e geçerken hangi trende, hangi kompartmanda virüs varmış, onun raporunu internetten görüyorduk. Sosyal medyada inanılmaz detay vardı.
22’sinde dışarı çıktım kız arkadaşımla bir yerde oturup bir şeyler içtik. Ocak’ın 23’ünde artık dışarı çıkmamamız gerektiğini düşündük. İşte bu süreçte ben, kız arkadaşım, annesi, babası, anneannesi, neredeyse bütün geniş aile askeri lojmanda kaldık. Bir ay orada kaldım. Şanslıydım, güvenli geçti benim için. Arada bir maske ve eldiven takıp bahçede yürüdük. Yeme-içme her şeyi dışarıdan söyledik. Bir ay böyle geçti.
İnsanlar misafirim diye sürekli bana hizmet ediyor, sürekli evde duruyoruz. Biraz psikolojimiz de bozuldu. Kademe kademe hayatımıza dönmeye çalışalım dedik, Şangay’a geçtik. Bu da kolay olmadı. O geçiş gününü planladık. Nereden nereye geçeceğiz, kıyafetlerimizi nasıl değiştireceğiz. Gözlüklü maske sipariş edip gelmesini bekledik. Savaşa gidiyormuş gibi hazırlandık. Çok zor bir günden sonra Şangay’a geldik. O günden bugüne hala evdeyiz. Ocak’ın 24’ünden bugüne kadar 6 kere falan dışarı çıkmışımdır, yürümüşümdür.
Yavaş yavaş çalışma temposuna geri dönüp, buradan da ofisime gitmeye çalışacağım. Yarın 45 dakika bisikletle gitmeye çalışacağım iş yerine çünkü metroyu kullanmak istemiyorum. Hem ulaşım, hem kişisel özgürlüklerimiz kısıtlanmış durumda, çok kısıtlandık.
İtalya - Milano: Bu kadar hızlı yayılacağını asla öngöremedik
Avukat Özgün Altop - Studio Legale Pollavini & Altop kurucu ortağı: Koronavirüs vakası ilk olarak sadece yaşadığım Milano’ya yakın bir bölgede çıkmıştı. Bu kadar hızlı yayılacağını asla öngöremedik. Bir gün uyandığımızda teker teker İtalya’ya uçuşlar iptal edilmeye başladı. Ardından adliyede iki hakimde korona çıktığını öğrendik. O noktadan sonra evden çalışmaya başladık. Zaten hemen kısa bir süre sonra Lombardiya bölgesi ve ardından da tüm ülke karantinaya alındı.
Her gün ölü sayıları artmaktaydı, bizlerin özgürlüğüne getirilen sınırlamalar da... İnsanlar halen virüsün ne kadar tehlikeli olabileceğini anlamıyordu. Basında sürekli hastanelerin durumu gösteriliyor, artık yeni hastalara yer olmadığı açıklanıyordu. Sayılar her gün saat 18:00’de açıklanmakta ve her gün o saatte bir gerileme umuduyla ekranların başına geçmekteyiz.
Bizim için çok endişe verici, keza burada çoğumuz yalnız yaşamaktayız. Hal böyleyken hasta olup, semptomlarını ağır geçirip, kimseyi arayamamak, kendimize bakamamak korkusu başladı. İki saatte bir ateşimizi kontrol eder olduk.
Ben açıkçası son iki güne kadar, bu savaşın sonunda bir galibiyet görememekteydim. Ancak son iki gündür sayılarda bir azalma oldu. Karantina sonuç vermeye başladı. Lombardiya’da yeni iki yoğun bakım ünitesi yapılıyor. En azından hasta olsam bana da hastanede bir yer olabileceği rahatlığı geldi.
Şu anda hala dışarı çıkmaktan çok korkuyorum. Ne yazık ki en fazla 6 gün evde kalabilirim keza markete gitmem gerek, ki o da en az bir buçuk saatlik bir sıra demek. Bir an önce bu kabusun bitmesini ve hasta olmaksızın bu epidemiyi atlatmayı ümit ediyorum. Ümidim en azından Eylül-Ekim’de Türkiye’ye gelip ailemi görebilmek.
ABD - San Francisco: 10 bin kilometre yol gidip, hızla dönmek zorunda kaldık
Ozan Doğrultan - Yazılım mühendisi: 4 Mart’ta annemle birlikte, California'da yaşayan abimi ziyaret amaçlı seyahatimizi gerçekleştirdiğimizde, koronavirüs salgını Amerika'da henüz yeni yükselişe geçiyordu. Buna rağmen San Francisco havaalanındaki olağanın altındaki yoğunluk dikkatimizi çekmişti.
İlerleyen günlerde yoğunlukla sosyal medya üzerinden takip ettiğimiz haberler bizi ciddi anlamda endişelendirmeye başladı. Özellikle Amerika içerisinde görülen vakaların büyük bir çoğunluğunun bulunduğumuz eyalette olması ve açıklanan sayılardaki hızlı artış bu durumda etkili oldu.
Bunun üzerine herhangi bir karantina uygulamasına maruz kalmamak ve hastalık riskimizi minimize etmek adına oldukça ani ama gerekli bir kararla dönüş tarihimizi bir hafta erkene çekmek zorunda kaldık. 10 bin kilometreden fazla yol gidip evden yalnızca birkaç kere dışarı çıkabilmek her ne kadar hayal kırıklığı yaratan bir tecrübe olsa da, bu pandemiğin dünyada yarattığı ekstrem etkileri gördükçe aslında oldukça şanslı olduğumuzu söyleyebilirim.
Görünüşe bakılırsa dünya büyük bir sınavdan geçiyor ve bu salgın geride kalıcı sosyal ve ekonomik etkiler bırakacağa benziyor.
İspanya - Barcelona: Aklımda tek bir soru: Ne zamana kadar?
Güzide Aslankaya: Merhaba ben Güzide, 4 senedir Barcelona’da yaşıyorum. Mimari bir ofiste çalışıyorum.
Koronavirüsün İspanya’da ilk tespiti Madrid’de oldu ve hızla ülkeye yayıldı. Maalesef okulların kapatılması, halkın karantinaya alınması vakaların görülmesinin ikinci haftasında gerçekleşti. O güne kadar ne bir maske takan, ne de konuyla ilgili telaşlanan birini gördüm. Ölüm sayısı 288’lere ulaştığında bu durum ciddiye alındı.
Çalıştığım ofis, 16 Mart haftasından itibaren home office formatına geçti. Şu an sağlık durumum iyi, en azından semptomlar yok. Yalnız yaşıyorum. Bulaşma riski de yok.
Evimde ilaç ve dezenfektanlar var. Birkaç gün yetecek kadar yiyeceğim var. Gerekli olduğunda da marketler ve eczaneler açık. Her aileden bir kişi gidecek şekilde alışverişini yapabiliyor.
Herkes gibi ben de evde kalıp bu sürecin geçmesini bekliyorum. Aklımda tek bir soru, ne zamana kadar?
Bu sürecin en önemli tarafı da herkesin birlikte hareket etmesi. Tek kişilik bir kurtuluş ya da sadece kendi sağlığını düşünmek yetmiyor. Umarım, çok yakında dünyaca bu karanlık dönemi geride bırakırız.
Almanya - Freiburg: Çalışanlar çocuklarını nereye bırakacaklarını bilmiyor
Cansın Deniz Dikici: Çoğunlukla yaşlılarla çalıştığım fizyoterapi merkezinde, spor grupları ve toplu tedaviler belirsiz bir tarihe kadar ertelendi. Kişisel tedaviler hala devam etmekle birlikte, birçok hasta randevusunu iptal etmekte. Bayern bütün fizyoterapi kliniklerini kapatmış galiba, bakalim bizde gelecek hafta ne olacak?
Kapalı alanlarda toplu spor aktiviteleri yasaklandı. Spor salonları, üniversiteler, kütüphaneler ve halka açık oyun parkları kapatıldı. Birçok bölgede özel ilgiye muhtaç çocuklara okul sonrası bakım ve eğitim veren merkezler kapatıldı. İşe gitmek zorunda olan aileler sıkıntıda, çocuklarını kime bırakacaklar bilemiyorlar.
Böyle bir pandemi durumunu daha önce yaşamamış biri olarak, belirsizliğin getirdiği tedirginlik içindeyim. Uzmanların tavsiyelerine göre hareket ediyorum, sakin kalmanın ve hijyen kurallarına uymanın en önemli şeyler olduğunu düşünüyorum.
Fransa - Paris: Yarım saat içinde iki ayrı kavga gördüm
Elif Temizkan: Yaklaşık 10 ay kadar önce İstanbul’dan Paris’e taşındım. Sanat alanında bağımsız olarak çalışıyorum, dolayısıyla salgın patlak verdiğinden beri günlük rutinim pek değişmedi. Ocak ayının sonundan itibaren salgın, sohbet konusu olarak sosyal hayatımıza girdi. Ancak geçtiğimiz hafta konunun ciddiye alındığını şehir hayatında hissetmeye başladık.
Macron’un ikinci konuşmasından önce “45 gün ev karantinası olacak ve şehirde askerler dolaşıp sıkı kontroller yapacak” söylentisi dolanmaya başladı bile. Bu noktadan sonra şehrin atmosferi bir anda çok keskin bir şekilde değişti. Yarım saat içinde aynı bulvar üzerinde iki ayrı kavga çıktığına şahit oldum. İkisi de “Yanımdan çok yakından yürüdün”, “Sokakta havaya sigara üflüyorsun” gibi iki gün öncesine kadar insanların dikkatini çekmeyecek konular yüzündendi.
Macron’un -kısıtlama kelimesini kullanmadan- evden çıkmayı kısıtlamasından sonra sokaklar asla tamamen olmasa da bir hayli boşaldı. Hala büyük bir kesimin durumun ciddiyetinin ya da en azından evde kalmanın neyi değiştirebileceğinin farkında olmadığına inanıyorum ben.
İçişleri Bakanlığı’nın paylaştığı bir dilekçe var, bununla kendi mahallenizden uzaklaşmadan zaruri ihtiyaçlarınızı gidermek için dışarı çıkabiliyorsunuz. Süpermarket, egzersiz, aile bireyine yardım ya da köpek gezdirmek gibi nedenlerle çıkmak mümkün. Üçüncü gündeyiz ve dışarı çıkan birçok tanıdığımın bu kontrole hiç tabi tutulmadığını duydum.
Ben henüz dışarı çıkmadım, gerçekten gerekmedikçe de çıkmayı düşünmüyorum. Tabii ki çıkma gereği duymasanız da, çıkmanın yasak olması fikrinin psikolojik açıdan etkisi büyük fakat durumun risklerinin daha büyük olduğuna inanıyorum.
Açıkçası burada kendim ve arkadaşlarımdan çok, Türkiye’deki yakınlarım konusunda endişeliyim. Oradaki durumu buradan devamlı takip ediyorum, yanlış haberler, duyurular ve hala bir kesimde devam eden rehavet korkutucu.
İngiltere - Londra: Bir anda sanki bütün dünya freelance oldu
Eren Arpacı - İllüstratör: Halihazırda Ankara Antlaşması ile İngiltere'ye yakın zamanda göç eden birisi olarak, durumumuz birkaç sebepten ötürü karmaşıktı. Yakın zamanda devreye girecek olan vergi yasası, "IR35" yüzünden bizim vizemizle gelen insanlar için zorunlu olan kontratlı iş bulma fırsatı çok azalmıştı.
Hatta bu durum Ankara Antlaşması ile gelen kişilerin vizesini bir nevi geçersiz kılar gibiydi. Sadece freelance veya kontratlı çalışabiliyordunuz ama zaten piyasada öyle bir iş olanağı çok azalmıştı.
Üstüne bir de koronavirüs gelince iyice ‘oh’ dedim. Bir anda sanki bütün dünya freelance olmuş gibiydi. 15 gün evvel sanki ortada böyle bir virüs hiç yoktu da, bir gecede dünya filme dönmüştü. Üstelik insanlar İngilizce konuşuyordu.
İşin esprisi bir yana göçmen olarak durum çok kafa karıştırıcı. Kimse dünya çapında bir salgın beklemiyordu, hele ki bu şiddette... Hayatınızda bir şeyleri değiştirmek için ülkenizi değiştiriyorsunuz. Gittiğiniz yerde de enteresanlıklar yakanızı bırakmıyor.
Hollanda - Den Haag: Nedense Avrupa’ya sıçrayacağını hiç düşünmemiştim
Dünya Atay: Koronavirüsü Çin’de ortaya çıktığında Bangladeş’e olan iş seyahatim iptal edildi. Daha sonra teker teker toplantılar iptal olmaya başladı. Nedense Avrupa’ya sıçrayacağını hiç düşünmemiştim.
İtalya’da ilk vaka açıklandığında endişelenmeye başladım. İş arkadaşlarımın çoğu oldukça rahattı. Olaylar çok hızlı gelişti. Pazartesi gününden itibaren evden çalışıyorum ve hastayım.
Türkiye’ye nisanda biletim var, sanırım gidemeyeceğim, gerçi gidip anneanneme bulaştırma ihtimali yüzünden gitmesem daha iyi. Ne zaman gidebileceğim belirsiz. Türkiye’de çok zor bir durumda kalsam, bir şekilde çözüm bulmak daha kolay. Uzakta olduğum için izole, yalnız ve biraz da çaresiz hissediyorum.
İşlerimiz erteleniyor. Nisan ayında Den Haag Belediyesi için iki büyük proje (duvar resmi) yapacaktım. Askıya alındı. Eşim müzisyen, çalıştığı kulüp kapatıldı. Ne kadar süreceği kestirilemeyen, öngörülemez bir durumdayız. Üretime odaklanıp yalnız yürüyüşler, doğa gözlemleri, müzik ve oyunla moralimi yüksek tutmaya çalışıyorum.
Portekiz - Lizbon: Kimse yasak olmadan ‘Dışarı çıkmayın’ denmesini ciddiye almıyor
Çağlayan Adıgüzel - Proje Yöneticisi: Şu an için Portekiz’de hissettiğimiz duygu, korku ve telaştan öte, belirsizlik diyebilirim. Portekiz’de ilk vaka 2 Mart’ta görüldü ve şu ana (16 Mart) kadar sayı 331’e çıktı.Bu yazıyı okuduğunuzda belki de sınırlar komple kapatılmış, uçuşlar tamamen iptal edilmiş ve dışarı çıkma yasağı getirilmiş olur. Bunun nereye varacağı ve nasıl bir sona ulaşacağı konusunda bir bilgilendirme henüz yapılmadığı için, herkes bir bilinmezliğin içinde sağlıklı kalmaya ve kurallara uymaya çalışıyor.
Eğlence mekanlarının kapatılmasında ve restoranlarin limitli kapasite ile çalıştırılması zorunluluğunun getirilmesinde vurdumduymazlığın etkisi büyük. Çünkü insanlar hiçbir şey yokmuş gibi hayatlarına devam ettiler ve bunun yarattığı riski ancak legal onlemler ile önleyebiliyorsunuz. Kimse “Dikkat edin”, “Dışarı çıkmamaya çalışın” gibi lafları dikkate almıyor. Yasaklama konusu işin içine girmedikçe, vurdumduymazlığın devam ettiğini görüyorsunuz. Turistlerin hala turistik faaliyetlerini devam ettirmesi sebebiyle toplum içinde sınırların kapatılması hususunda bir görüş birliği oluşmaya başladı.
Sağlık sisteminin kapasite olarak belli başlı limitleri olduğu için ülke olarak durumu kontrol altında tutup en az hasarla geçirmenin yollarını arıyorlar diyebiliriz.
İsveç - Stockholm: Teslimatlarda tamamen kaos var
Özgün Emek: 17 Mart tarihinde verilen karar sonucu okullar (ilk ve orta öğretim hariç) ders ve sınavları belirsiz bir tarihe kadar erteledi. Şu anda sadece uzaktan eğitim ile devam ediliyor. Bir dil öğrencisi için uzaktan eğitim oldukça kötü bir durum. Öğretmenlerim de aynı şekilde zor durumda, yeni bir program çıkarmaya çalışıyorlar ve hala sınavların nasıl uygulanabileceğini tartışıyorlar.
Eğitimin son derece yavaşlaması dışında, özel hayat da yavaşlamış durumda. Sokağa çıkma korkusu ile herkes online sipariş vermeye başladı ve teslimatlarda tamamen bir kaos var. Marketlerde uzun ömürlü yiyecek ve temizlik ürünlerini bulmak çok zorlaştı. İnsanlar gereğinden fazla stok yaptıkları için gerçekten ihtiyacı olan insanlar ürünleri bulmakta sıkıntı yaşıyor.
Sokaklar oldukça boş ve sessiz, birçok sayıda restaurant, bar, spor salonu, mağaza kapandı. Şehir dışındaki arkadaşlarıma yapacağım ziyaretleri iptal etmek zorunda kaldım. İş bulma süreci de yavaşlamış durumda, yüzyüze görüşmelerin çoğu iptal ediliyor.
Hiçbir şekilde yiyecek, içecek stoğu yapmadık hala günlük alışverişimizi yapıyoruz. Partnerim (şu anda nerdeyse bomboş kalmış olan) iş yerine gidip geliyor ama onun dışında evde kalmaya çalışıyoruz.
Avustralya - Sidney: İhtiyacın yoksa alma diye telkinde bulunuyorlar
Cenk Baban - Online pazarlama danışmanı: Burada insanlar kendini izole ediyor. Kalabalık yerlere gidilmiyor, etkinlikler iptal ediliyor. Yeni kurallara göre restorana gidildiğinde, bir buçuk metre yanına kimse yaklaşamayacak.
Hükümet her gün yeni kurallarla, kuralların şiddetini biraz daha artırıyor. Eğer Avustralya vatandaşı değilsen ve oturma hakkın yoksa, buraya gelemiyorsun. Ülkenin karantinaya alınması kararı hemen ilan edilse, kimse şaşırmayacak.
Ne yazık ki insanlarda korku ve panik var. İnsanların ihtiyacından fazla makarna, tuvalet kağıdı gibi şeyler alması gibi panik alımları var. Değişik devlet kurumları bunun önüne geçmeye çalışıyor, insanlar birbirine “İhtiyacın yoksa alma” diye telkinde bulunuyor.
Danimarka - Kopenhag: Sakin ama huzursuzuz
Remzi Ateş Gürşimşek: Roskilde Üniversitesi İletişim bölümünde çalışıyorum ve Kopenhag'da yaşıyoruz. Şu an topluca evlerdeyiz. Hayat ciddi anlamda durmuş durumda ama günlük hayatta bir panik havası yaşanmıyor. İnsanlar toplu taşımayı zorunda olmadikca kullanmıyor, kullananlar birbirine saygılı ve mesafeli yaklaşıyor. Toplumun genelinde hükümetin erken ve acil kararlarla hastalığın yayılmasını önleme konusunda başarılı olduğu fikri hakim ve çevremden gözlediğim kadarıyla insanlar evlerde kalınması gerekliliğini benimsemiş durumda.
Tabii ki özellikle yaşlı ve hasta nüfusun korunmasına önem veriliyor. Geçen akşam Danimarka Kraliçesi II. Margrethe televizyonda canlı bir konuşma yapıp halka (tahminim genellikle yaş ortalaması yüksekçe olan izleyicilerine) durumun önemini anlattı. Bu büyük bir sembol çünkü kraliçenin Noel akşamı geleneksel konuşması dışında televizyonda halka canlı hitap ettiği görülmüş şey değil.
Üniversiteler olarak online eğitime geçiş sürecindeyiz, bu hafta sürekli webinar'lara katıldık, teknik altyapıyı öğreniyoruz. Çocuklarin okulları ve kreşleri şimdilik iki haftalığına kapalı, ama uzayabileceği söylentileri dolaşıyor.
Biz göçmenler de haliyle evimizdeyiz, sosyal medya üzerinden ilişkilerimizi canlı tutmaya çalışıyoruz. Durum şu an için böyle. Evlerdeyiz. Sokaklar boş. Kuş sesleri daha çok duyuluyor. Sakin ama huzursuzuz.
İrlanda - Dublin: Arkadaşımın babasını apar topar götürmüşler
Çağdaş Gökbel - Gazeteci: Psikolojimiz kötü çünkü İrlanda hükümeti şu an kimse için güven vermiyor. Burada en büyük kötülük evsizlere, yaşlılara ve mültecilere yapılıyor. Herkesin evine kapandığı ortamda oteller kapanıyor diye bu insanlar otobüslere doldurulup gönderildi. Duyduğum kadarıyla iç içe yaşıyorlar, karantina diye bir şey yok. Sonunda beklenen haber çıktı, mültecilerin kaldıkları yerde iki Kovid-19 vakası bulundu. Sinn Fein ayağa kalktı ama bence mülteciler iç içe yaşamaya devam edecekler.
İnsan hakları savunucusu, çok güvendiğim İrlandalı bir arkadaşımın yaşlı babası, devlet yardımında otelde kalıyor. Oteller kapanınca adamcağızı apar topar transfer etmişler. Kadın iki gün babasına ulaşamadı, bulmaya çalıştı evine getirmek için.
Kimseyle bağımız kalmadı, evlere kapandık, çok nadir alışverişe çıkıyoruz. Bu yüzden sokağa çıkma yasağı sanırım saçma olur şu an. İrlanda halkı çok bilinçli, komşu ziyareti bile yapmıyor insanlar.
Irish Times'ın haberine göre Dublin, Cork ve Galway şehirlerine donanma bu şekilde test merkezleri kuracak. Sayının artması beklendiği için böyle bir önlem alınıyor. https://t.co/xu9ljXGy4I
— Çağdaş Gökbel (@GokbelCagdas) March 21, 2020
Koyun can derdinde, İrlanda Başbakanı Varadkar ve kadrosu iktidar derdinde. Leo Varadkar, Sinn Fein ile kesinlikle hükümet kurmayacağını, diğer güçlerle hükümet kurmaya hazır olduğunu söyledi. Herkes can derdine düşmüşken, halktan yüksek oy alan bir partiyle “Hükümeti kurmam” demek demokrasiye, halkın iradesine saygısızlık olarak değerlendirildi. İrlanda halkının çok tepkili olduğunu gördüm. İktidarı gasp ettiğini, krizi fırsata çevirdiğini söylüyor insanlar.
Arjantin - Buenos Aires: El dezenfekte makinesini kullanan yok
Selin Uğural: Bugün ilk defa gitmekten bile sakındığım en kalabalık parka gittim ve azınlıktan birkaç kişi dışında hiç kimseler yoktu.
Bana en enteresan gelen durum, buranın en yaygın eczane zincirinde sıra oluşturularak, çıkan kişiye göre içeri insan almalarıydı. Buna karşın Arjantinliler her zamanki gibi sohbet ederek ve yakın temas halinde sıralarını bekledi. Dışarısı genelde tenha, tahminimce “Bana bir şey olmaz” fikrinde olanlar, sokakta yürüyor ve bisikletle geziyor.
Yaşadığım apartmana el dezenfekte makinası takmışlar ama kendim de dahil olmak üzere kullanan görmedim. Halk yeterince bilinçli değil bence.
Virüs sebebiyle kapanan dükkan sayısı çok az, ekonomik kriz üzerine mecburi iş kapatanların durumunu nasıl olacağı merak konusu.
İnsanların komün halinde yaşadığı çokça yer var. Bu insanlar her daim sokakta, sokaktaki çöp konteynırlarından geçiyor. Bu durumun, ekonomisi dibe vurmuş ülkeyi daha fazla zora sokacağı kesin.
Sırbistan - Niş: Ekonomimi ve seks hayatımı çok kötü etkiledi
İsmini vermek istemiyor: Niş’teki bir hostelde yalnız başıma tıkılı kaldım. Mutfak yok, restaurantlar da kapanmaya başlıyor. 200 bin nüfuslu bir yer burası ve 20 üstü vaka var bilinen. Sırbistan’ın tamamında 55 vaka var diyorlar, yersen.
Airbnb’ye bakıyorum, Belgrad’da yurt gibi odalarda başkalarıyla falan kalmak istemiyorum.
Benim yazdığım hatun üç gün önce ev karantinasina alındı, astımı var bir de. Ben de virüse yakalanırım kesin ama atlatırım gibi bir düşünce var içimde.
Borsalar patladı, kripto para piyasaları sürekli oynuyor. Koronavirüs ekonomimi ve seks hayatımı çok kötü etkiledi.
Türkiye burdan daha panik galiba ama daha da bilinçli gibi.
© The Independentturkish