Şırnak'ın Uludere İlçesi'nin Rubozik (Ortasu) ve Bêcuh (Gülyazı) köylerinin Irak sınırına yakın kırsalında, 28 Aralık 2011 tarihinde, bir kaçakçı kafilesi, Zaxo'nun köylerinden, mazot, sigara ve benzeri malzemeler getirirken Türk F16 savaş uçakları tarafından bombalandılar.
Tam 34 kişi paramparça edilerek hayatını kaybetti. Onlarca katır ve at gibi hayvanlar da katledildi. İnsanlarla hayvanların cesetleri parçalandığı için karışmıştı.
Ertesi gün, sabahtan itibaren insanların cesetlerinden kalan parçalar, diğer köylüler ve civardan gelen insanlar tarafından toplandı; o gün kaçağa gitmeyen katırlara yüklendi.
Çoğu tanınmaz halde olan, belki başka cesetlerin parçaları ile karıştırılarak her maktule bir mezar hazırlandı ve bulunabilen parçaları o mezarlara konuldu.
Devlet yetkilileri, daha sonra olayın yanlış bir istihbarattan kaynaklandığını, o köylülerin taammüden öldürülmediğini savundular.
Ancak aradan geçen bunca zamana rağmen olayın failleri, yanlış istihbarat verenleri ve olay esnasında ihmali olanların hiçbiri, hiçbir şekilde soruşturulmadı, sorgulanmadı ve olayın üstü örtüldü.
Olayın olduğu ilk günden bu yana Roboskili anneler, eşler, kız kardeşler kışın başladığı o soğuk ve karanlık geceleri yüreklerindeki yangınla, çocuklarının parçalanmış cesetlerinin toplandığı mezarlara bakarak feryat ve figan ettiler ve hala ediyorlar.
Aradan tam sekiz yıl geçti ama o yaralar, o kanlı elbiseler, o parçalanmış cesetler, annelerin çocuklarına söylediği ağıtlar, kadınların çocuklarına mırıldandığı ninniler hep aynı, hey aynı...
Kürtçe bir atasözü var, daha çok, evladı kaybolan ve izine rastlanmayan, şimdiki Cumartesi Anneleri'nin ıstırabını dile getiren bir atasözü gibi;
Bila çavê mirov li qebrê kûr bît, lê bila li rêya dûr nebît!
Türkçe karşılığı ise;
İnsanın gözü uzak yolda olmasın da, varsın derin mezarda olsun.
Lakin derin mezarın müsebbipleri, failleri ve oluşuna katkısı olanların bu kadar acımasız bir sessizlikle geçiştirilmesi, olayın her dem canlı kalmasına, yüreğin harlanmasına sebep oluyor.
Oysa Kürt örf ve adetlerinde, oğlunu, kardeşini öldüren biri, geri dönüp o eve sığınırsa, af dilerse, suç ne olursa olsun affedilir. Olayın olduğu ilk günlerden beri bunu söylüyoruz.
Zira o günlerde şimdiki yayın yönetmenimiz Nevzat Çiçek, Ergün Yıldırım ve Müfid Yüksel arkadaşlarımız TVNet'te bir program yapıyorlardı ve bendenizi de telefonla bağlamışlardı.
O zaman dedim ki;
Bu olayın faili kim olursa olsun, yanlış istihbaratı kim vermişse versin; bu olay bu hükümetin vatandaşlarına yapılmıştır ve sorumlusu hükümettir.
Devletin kendi vatandaşlarını bombalamasının yarattığı travmayı düzeltmenin sadece iki yolu vardır;
1. Devlet yetkililerinin, mümkünse Başbakanın o ailelere gelmesi ve samimi bir şekilde özür dilemesi.
2. Olayda ihmali olanların yargılanması.
8 yıl önce söylediğimiz budur ve bugün de aynı şeyler yapılmalıdır, diye düşünüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günden beri, Kürtlerle ilişkileri hep münazaalı ve tartışmalı olduğu için, birçok çatışmada çok ciddi katliamlar yaşandı.
Bu yüz yıllık tarihimizde yaşanan; Zilan Katliamı, Dersim Katliamı ve daha adı anılmayan birçok katliam gibi.
Ama bu katliamların hiçbiri "33 Kurşun" diye tarihe geçen 30 Temmuz 1943 yılındaki Mustafa Muğlalı'nın Özalp'ın Şerefhan Yaylası'nda 33 masum insanı kurşuna dizmesi ile Roboski katliamı kadar insanların yüreğinde büyük bir yaraya sebep olmadı; bir toplumsal kopuşa neden olmadı.
1990 yılından önceki bütün sorunlar, çatışmalar ve çatışmalardan doğan katliamlar, her ne kadar Kürtlerde bir acıya sebep oluyor ise de, insanların bilincinde bu kadar yer almıyordu.
Bunu sebebi de, o katliamlara sebep olanların Kürt halkının vicdanında zaten mahkum edilmiş olmalarıydı.
Roboski katliamı ise, AKP döneminde oldu. AKP de iktidara geldiği 2002 yılından 2011 yılına kadar sürdürdüğü bütün faaliyetlerinde özgürlük, demokrasi, adalet ve hak ile hukuk vurgusu yapıyordu.
Kendisini 2002'den önceki bütün baskı ve zulümlerden uzak tutmaya özen gösteriyor ve o katliamları yargılayan açıklamalar yapıyordu. Bu çabalar halkımızın mâşerî vicdanında mâkes buluyordu.
Lakin bu olay olduğunda AKP ve sözcüleri, hak, hukuk, adalet ve vicdandan çokça söz ettiklerinden bu kadar apaçık bir haksızlık karşısında yapılan katliamı, kendilerinin yıllar yılıdır mahkum ettikleri devlet uygulamalarını, bu olay ile savundukları için Müslüman Kürtlerin bilincinde derin bir yarılmaya sebebiyet verdiler.
İşte o gün iki şey birden oldu; AK Parti'nin AKP'lileşme ve devlete yakınlaşma süreci başladı, bir.
İkincisi; AK Parti'nin en azından Müslüman ve muhafazakar Kürtlerde oluşturduğu aidiyet hissi bir daha iyileşmeyecek şekilde yaralandı.
AKP'lilerin olayı savunması, failleri cezasız bırakması, olayı soğumaya ve unutturmaya çabalaması onların bugün geldikleri yerin habercisiydi.
Oysa AKP, bu ve buna benzer olayları çözmek, hak ve hukuku tesis etmek, özgürlük ve adalet temelinde bu cumhuriyeti yeniden düzenlemek üzere yola çıkmışlardı.
Roboski katliamı, AKP'yi devletin karanlık dehlizlerine çekti. Ne yazık ki bugün itibariyle onlar bile kendilerini tanıyamıyorlar.
Roboski katliamının yüreğimizde açtığı onulmaz yaranın sebeplerinden biri ve en önemlisi budur.
Zira tanıdığımızı sandığımız, hak ve hukuktan ayrılmayacağını düşündüğümüz birçok AKP'li arkadaşımız bu olayda sınıfta kaldılar ve bir daha da düzelemediler.
İkincisi ise, sözde Kürtlerin hakkını savunan, onların oyları ile seçilen ve onların hissiyatını olabildiğince sömüren HDP'nin, bu olay için Avrupa mahfillerinde "Bu iç işimizdir, siz karışmayın" diyerek, olayın, oralardan gelecek adalet taleplerinin önüne set çekmesidir.
Bu da gösteriyor ki, HDP ne kadar çok duygularımızı sömürse dahi sorunlarımıza gerçek anlamda sahip çıkmıyor.
HDP'nin bu umursamazlığı, AKP'nin de olayı soğutması Roboskili annelerin yüreğindeki ateşi soğutmuyor, aksine harlandırıyor.
Ölenlere bir kez daha rahmet ve mağfiret, yakınlarına sabır ve sükûnet diliyorum.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish