Macarların özgürlük mücadelesi ve Osmanlı'nın tarihî rolü

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Wikipedia

Tarih boyunca bağımsızlık ve özgürlük uğruna mücadele eden halklar arasında Macarlar, en zorlu ve çetin savaşlardan birini vermiştir.

Avusturya'nın baskıcı yönetimi altında yıllarca ulusal kimliklerini korumaya çalışan Macarlar, 1848 yılında patlak veren devrim hareketleriyle kendi kaderlerini tayin etme yolunda büyük bir adım attılar.

Ancak, bu hareket yalnızca Avusturya ile değil, Rus Çarlığı ve Avrupa'nın köklü mutlakiyetçi düzeniyle de bir hesaplaşmaya dönüşmüştü.


Bağımsızlık ateşinin alevlenişi: 1848 Devrimi

1848 yılı, Avrupa genelinde halk hareketlerinin dalga dalga yayıldığı bir dönemdi. Fransa'da başlayan devrimci dalga, Almanya, İtalya ve Macaristan gibi bölgelerde de büyük yankı uyandırmıştı.

Macarlar, Lajos Kossuth'un önderliğinde bağımsızlık mücadelesini başlatırken, Avusturya İmparatorluğu'ndan özerklik taleplerinde bulundu.

Ancak, Avusturya yönetimi bu taleplere sert bir şekilde karşılık verdi ve Habsburg monarşisi, Macar direnişini kırmak için Hırvatları devreye soktu ve büyük bir orduyu seferber etti.

Macarlar ilk aşamada Avusturya İmparatoru Ferdinand'dan daha fazla özerklik ve anayasal haklar talep ettiler.

Fakat bu talepler Avusturya tarafından reddedildiği gibi, Hırvat birlikleri de Macaristan'a gönderilerek bu hareket bastırılmaya çalışıldı.

Macar halkı, baskılara rağmen özgürlük yolunda kararlı bir duruş sergileyerek silahlı direnişe geçti.

15 Mart 1848'de ilan edilen bağımsızlık kararı, Macarların kaderini köklü bir şekilde değiştirdi.

Viyana'da Metternich'in istifası, Macarlara bir nebze siyasi avantaj sağladı ve bağımsız Macar hükümetinin kurulmasıyla bu süreç hız kazandı.

Ancak Avusturya, Macarları askeri yollarla bastırmaya kararlıydı.

Macarlar, Avusturya karşısında büyük zaferler elde etseler de Avusturya'nın Rusya'dan yardım istemesiyle bu mücadele uluslararası bir boyuta taşındı.


Zafer ve yenilgi arasında: Kanlı bir savaş

Macar bağımsızlık mücadelesinin en kritik savaşlarından biri 1848-1849 yıllarında yaşanan çatışmalar oldu.

Pákozd Muharebesi'nde Macarlar büyük bir direniş göstererek Avusturya saldırılarını püskürttüler ve bağımsızlık umutlarını artırdılar.

Ardından Bahar Seferi sırasında kazanılan zaferler, Macar özgürlük hareketinin doruk noktalarından biri olarak tarihe geçti.

Bu süreçte özellikle 21 Mayıs 1849'da kazanılan Buda Zaferi, Macarların bağımsızlık yolunda büyük bir başarıya imza attıklarını gösterdi.

Ancak, Avusturya İmparatorluğu, Macarların bu başarıları karşısında Rusya'dan askeri destek talep etti.

General Paskiewitch komutasındaki güçlü Rus ordusu, 1849'da Macaristan'a girerek büyük bir yıkıma yol açtı.

Macar ordusu, Temesvár Savaşı'nda ağır bir yenilgi aldı ve açlık, salgın hastalıklar gibi olumsuz koşullar nedeniyle direniş gücünü kaybetti.

Nihayetinde Macar liderleri, Osmanlı Devleti'ne sığınmak zorunda kaldılar.


Osmanlı'nın adaleti: İnsan hakları ve diplomasi arasında bir denge

Macarların yenilgisi, sadece askeri bir gerileme değil, aynı zamanda büyük bir insani trajediye dönüştü.

Avusturya ve Rusya, Macar isyancılarını ölümle cezalandırmak istiyordu.

Ancak Osmanlı İmparatorluğu, bu trajediye kayıtsız kalmadı.

Sultan Abdülmecid'in liderliğinde Osmanlı Devleti, Macar mültecilere kucak açarak tarihî bir duruş sergiledi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Osmanlı yönetimi, Avusturya ve Rusya'nın baskılarına rağmen Lajos Kossuth ve beraberindeki Macar liderlerini iade etmeyi reddetti.

Sultan Abdülmecid'in "Tacımı veririm, tahtımı veririm, fakat devletime sığınanları asla teslim etmem" sözü, Osmanlı'nın insan haklarına ve özgürlüğe olan bağlılığını tüm dünyaya ilan eden bir duruş oldu.

Bu olay, Osmanlı'nın yalnızca bir imparatorluk olarak değil, aynı zamanda özgürlük ve adaletin savunucusu olarak konumlanmasını sağladı.

Bu karar, Osmanlı Devleti ile Avusturya ve Rusya arasında diplomatik gerilime neden oldu.

Ancak Osmanlı, ustaca bir diplomatik manevra ile İngiltere ve Fransa'nın desteğini kazandı.

Bu olay, Osmanlı'nın Avrupa'daki jeopolitik konumunu güçlendirdi ve Kırım Savaşı sürecinde Batılı devletlerle olan ilişkilerini derinleştirdi.


Macar mültecilerin Osmanlı'ya katkıları

Osmanlı'ya sığınan Macar ve Polonyalı mülteciler yalnızca birer sığınmacı değil, Osmanlı modernleşmesine katkı sağlayan önemli şahsiyetler oldular.

Osmanlı ordusunda görev alan mühendisler, doktorlar, akademisyenler ve subaylar, imparatorluğun reform süreçlerine katkıda bulundular.

Macar mülteciler özellikle askerî alanda Osmanlı'ya büyük faydalar sağladı; Osmanlı ordusunda modernleşme çabalarına destek oldular ve Osmanlı mühendislik sistemine yenilikler getirdiler.

Kültürel ve akademik alanda da Osmanlı-Macar ilişkileri derinleşti.

Osmanlı topraklarında Macar mülteciler için özel yerleşim bölgeleri oluşturuldu ve Osmanlı Devleti, bu insanları topluma entegre etme konusunda başarılı bir politika izledi.

Lajos Kossuth'un Osmanlı topraklarında bir süre kaldığı Kütahya ile doğum yeri Pécs'in kardeş şehir ilan edilmesi, iki halk arasındaki tarihî dostluğun bir sembolü haline geldi.


Özgürlüğe adanmış bir mücadele

Macar halkının özgürlük tutkusu ve Osmanlı'nın insan hakları konusundaki kararlı duruşu, tarih sayfalarında önemli bir yer tutmaktadır.

Macar bağımsızlık mücadelesi yalnızca askeri bir direniş değil, aynı zamanda bireysel haklar ve ulusal kimlik adına verilen büyük bir mücadeleydi.

Osmanlı'nın Macar mültecilere sunduğu destek ise, insaniyet ve diplomasi arasındaki hassas dengeyi nasıl koruyabildiğini gösteren tarihi bir örnektir.

Bugün, Macar ve Türk halkları arasındaki dostluk, bu ortak tarihin bir mirası olarak yaşamaktadır.

Macar özgürlük mücadelesi, ulusal kimlik ve bağımsızlık ruhu adına atılan cesur bir adım olarak tarih sahnesinde sonsuza dek yerini koruyacaktır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU