CHP Ankara Milletvekili Umut Akdoğan, tutuklu gençlerin ellerinde darp izleri olduğunu, başörtülerinin kesildiğini ve aç bırakıldıklarını belirterek, "16 saat açlık ve susuzluk var, bu işkencedir. Ayrıca kahvaltı verildiğine dair yazı imzalatılmaya çalışılmış. Başörtülü bir kadın hakim, başörtülü genç kardeşlerimizi cezaevine gönderiyor. Cezaevinde de başörtülü arkadaşlarımızın başörtüsü kesiliyor. Türkiye'de sistem maalesef bu duruma gelmiş durumda" dedi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ziyaretin ardından cezaevi önünde açıklama yapan Akdoğan şunları söyledi:
9 arkadaşımız bir protesto eyleminde bulundu. Bu protesto eylemini anayasanın 34. maddesine dayanarak yaptılar. Gösteri yapmak, protesto yapmak, yürüyüş yapmak anayasal bir hak aslına bakarsanız ama bu 9 arkadaşımızın 2'si Metris Cezaevi’nde, 7'si Silivri Cezaevi’nde maalesef. Kendilerini ziyaret ettik. Bu 9 arkadaşımızın içinde öğrenci olan var. Mücahit Özel öğrenci, Emre Tekinkaya ihracat uzmanı ve akademisyen, Gülşah Eldemir, Türkiye'nin sayılı yapay zeka uzmanlarından birisi. Cemile Akça medya iletişim uzmanı, Çile Uğur bir tekstil işçisi ve 12 yaşında hakim olmak isteyen bir kızı var. Şeyma Yıldırım, İngiliz Dili ve Edebiyatı okumuş. Sena Küçük stajyer avukat. Bir diğer tutuklu stajyer avukat, Fatma Dilara Gezmişoğlu matematik öğretmeni. Fadime Merve Erdem cezaevinde yatıyorlar.
"Eylemi yapan arkadaşlar birbirleriyle tanışmıyorlar"
Bu eylemi yapan arkadaşlar birbirleriyle tanışmıyorlar. Birbirlerinden habersizler ancak bir duyarlılık, bir vicdan, bir bilinç onları o gün orada bir araya getirmiş. Arkadaşlarımızla konuştuk. Ben söylediklerini size aktarmak isterim. Arkadaşlarımız diyor ki, "Teröre, zulme ve adaletsizliğe karşıyız. Karınca misali mücadele ediyoruz. Bu mücadelemiz sonuca ulaşır, ulaşmaz ancak bizim nereye gittiğimiz, ne yöne gittiğimiz, ne yana varmak istediğimiz belli olsun istiyoruz." Susulacak olmadığının da altını çiziyorlar. Dünyadaki hukuksuzluk gömleğinin bugün de kendilerine giydirildiğini söylüyorlar. Hukuksuzluğa karşı durmadan mücadele edeceklerini söylüyorlar. 57 Müslüman ülke nasıl bir olup da bir Müslüman ülkeye sahip çıkamaz sorusunun cevabını arıyorlar. Yine içerideki arkadaşlarımızla görüşmemizin özetinden çıkartacağımız sonuç şu, bir samimiyet sorunu olduğunu söylüyorlar. Nedir bu samimiyet sorunu? Hükümetin eylemleriyle, söylemlerinin birbiriyle tutarlı olmadığını söylüyorlar. Aslında bakarsanız bu arkadaşlarımızın söylemleriyle Cumhur Başkanı Erdoğan'ın söylemleri arasında bir farklılık yok. Ancak eyleme iş geldiğinde, bu arkadaşlarımız bir eylem koyabiliyorlar ama iktidar partisi herhangi bir reaksiyon gösteremiyor. ‘Hakk ile batılın savaşı olduğuna inanıyoruz’ dediler. Bu dünya fani, biz de bu dünyada nerede durduğumuzu, iyilik-kötülük arasında, hak-batıl arasında nerede durduğumuzu herkese göstermek istiyoruz dediler. Gözaltına alındıkları günden bugüne kadar Türkiye'de yaşayan yurttaşlarımıza karşı umudu büyüttüğünün altını çizdiler ve yalnız olmadıklarını gördüklerini söylediler. Herkese de teşekkür ediyorlar. 'Uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter' sözünün altını çizdiler. 'Biz SOCAR'ı hedef aldık, CEO’sunun orada konuşmasını istemedik ancak bunu Erdoğan'a karşı yapılmış bir hakaret olarak gösterdiler. Kim bundan nasıl bir anlam çıkarttı' sorusunu yönelttiler. SOCAR'ın CEO'sunun konuşmadan çıkartılması bizim haklılığımızı gösteriyor ve mücadele azmimizi arttırıyor' dediler. Düşünceleri bu şekilde.
"16 saat açlık var arkadaşlar, bu işkencedir"
İşin bir de fiziki boyutu var. Biliyorsunuz ki Nasuh Mahruki bir tweet attı. Tweeti attıktan yarım saat sonra karar çıktı. İki saat sonra evinden gözaltına alındı ve soluğu cezaevinde aldı. Demek ki Türkiye'de işler istendiği zaman hızlı ilerleyebiliyor ancak Vatan Emniyet'te ve burada cezaevinde işler hızlı ilerlememiş. Bu arkadaşlarımız 4 gün Vatan Emniyeti’nde kaldılar. Vatan Emniyet'te gördükleri muamele son derece rahatsız edici. Buraya getirildikten sonra da 24 saat koğuşa yerleştirilmeleri sürmüş.
"Arkadaşların ellerinde darp izleri var"
Metris Cezevi’nde kalan iki gencin şartları daha kötü. 16 saat açlık ve susuzluk var bu işkencedir. Ayrıca kahvaltı verildiğine dair yazı imzalatılmaya çalışılmış. Bizler de gördük, arkadaşların ellerinde darp izleri var. Daha sonra buraya geldiklerinde gece 03.00 saatlerinde arkadaşlarımızın başörtülerinin, feracelerinin, şallarının kesilmesi durumu. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Başörtüsü takan olur, takmayan olur. Buna saygı gösterilmesi tarihsel açıdan bizim iktidar partisine göstermemiz, öğretmemiz gereken bir durum özgürlükleri savunmamız bakımından. Ama onlar hep reddetti. Bu cezaevinde 3 kişi bu işe teşebbüs ediyorsa birilerinden cesaret alıyor demektir. Ne imiş, şallar uzunmuş kendilerini asabilirlermiş. O üç kişinin açığa alınması doğru ama bu üç kişiye bu yetkiyi veren sistemin sorgulanmaması doğru değil. Başörtülü bir kadın hakim, başörtülü genç kardeşlerimizi cezaevine gönderiyor. Cezaevinde de başörtülü arkadaşlarımızın başörtüsü kesiliyor. Türkiye'de sistem maalesef bu duruma gelmiş durumda. Arkadaşlarımız, ‘Biz Dilan Polat olsaydık çoktan çıkmıştık ve şimdi video çekiyor olurduk’ dediler. ‘Biz buradan çıkarız, söylediklerimizi söylemeye devam ederiz’ dediler.
Cezaevinde boykot ürünleri var ve özellikle hijyen ürünlerinde Filistin davasına gönül vermiş insanların kullanmıyoruz dedikleri ürünleri kullanmaya mecbur bırakılması akla ziyan bir şeydir. Hijyen mi vicdan mı konusunda vicdanımızı seçiyoruz ve ölürüz de kullanmayız' diyorlar.
ANKA