İster yasal ister yasadışı olsun, bir ülkeden diğerine göçün insan ilişkilerinde uzun bir yolu vardır.
Aşağılayıcı bir ifade olan "Wetbacks", ilk olarak Meksika'dan sınırdaki New River Nehri'ni geçerek Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) giriş yapan yasadışı göçmenleri tanımlamak için ortaya atıldı.
Daha sonra Dwight Eisenhower yönetiminin 1950'lerde kıtanın güneyinden gelen göçmenleri zorla sınır dışı etmeye karar vermesiyle popüler hale geldi.
Son yıllarda göç ve yasadışı göç meselesi daha da büyüdü ve göçlerin hedefinde olan sanayileşmiş ve zengin ülkeler çoğunlukta olmak üzere dünya ister destekleyici ister eleştirel olsun bu konuyla meşgul oldu.
Son yıllarda ırkçı bir eğilim ortaya çıktı ve sandıklardan, toplumlarının tüm sorunlarının sorumluluğunu göçe yükleyen aşırı bir sağ çıkmaya başladı.
Aşırı sağ, yabancılara karşı düşmanlığı nedeniyle karar alma mekanizmalarının başına geliyor gibi görünüyor.
Aynı zamanda Manş Denizi'nde veya Akdeniz'de lastik botların batması günlük haber haline gelirken, ırkçılık da halkı ırkçılık çağrısı yapanları takip etmeye teşvik ediyor.
ABD seçim kampanyasında Trump'ın başkan yardımcısı adayı J.D. Vance şunları söyledi:
Beyaz Saray'a varır varmaz bir milyon yasadışı göçmeni zorla sınır dışı edeceğiz. Hem de ABD'ye yasadışı yollardan gelen ikinci en büyük göçmen grubunun Hindistan'dan olduğunu bilmemize rağmen.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Geçen ağustos ayında 28 Afgan'ın sınır dışı edilme işlemlerini tamamlayan Alman hükümeti, ayrıca Almanya'da kalması istenmeyenlerin sınır dışı edilmesi için Şam ve Kabil ile görüşmelere başladığını da açıkladı.
Her ne kadar bu tür açıklamalar Alman Anayasası ve mültecilerle ilgili Cenevre Sözleşmesi hükümlerine aykırı olsa da bazı haberler sınır dışı edilecek olanların sayılarını milyonlarla ifade ediyor.
Almanya için Alternatif Partisi (AfD), ağustos ayının sonunda düzenlenen bölgesel seçimleri kazandı.
Parti, Alman kökenli olmayan ama Almanya vatandaşı olanlar dahil, Alman olmayan herkesten kurtulma sloganını yükseltiyor.
Seçimler, Rollington şehrinde 3 kişinin ateşli olmayan bir silahla öldürülmesi ve 8 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan olay ile aynı zamana denk geldi. Failin IŞİD hareketine mensup bir Suriyeli olduğu söylendi.
Birleşik Krallık'ta bu yıl 5 Temmuz'daki seçimlerden sonra iktidarı kaybeden Muhafazakâr hükümet, ülkeye akın eden mültecileri deniz yoluyla Ruanda'ya sürmek için bir plan geliştirmişti.
Bu plan Meclis'te ve İngiliz basınında tartışıldı ve neredeyse yasalaşacaktı, ancak Muhafazakarların seçimleri kaybetmesi nedeniyle uygulanamadı.
İronik bir şekilde bu planı geliştiren hükümetin başında Hindistan'dan gelen bir göçmenin oğlu vardı.
Yeni hükümet göreve gelir gelmez çok geçmeden Müslüman (terörist) olduğu iddia edilen siyahi bir çocuğun üç beyaz kızı öldürmesinden kaynaklanan bir isyan hareketi patlak verdi.
Katil, eski bir göçmen aileden gelen siyahi bir İngiliz ve bir Hıristiyan olmasına rağmen, İngiliz sağcı gruplar renkli ve özellikle de İslami olan her şeyi hedef aldı.
Kamuoyunun göçe karşı duyarlılığı köklü, zaman zaman şiddetli görünüyor ve gerçeklerin ortaya çıkmasını beklemiyor.
Bir habere göre Londra'daki siyahların öldürülme ihtimali diğerlerine göre 3 kat daha fazla.
Sayeeda Warsi Pakistan kökenli bir İngiliz avukat ve politikacı.
Babası halk otobüsü şoförü olarak çalışıyordu ve kendisi, David Cameron'un hükümetinde görev alarak İngiliz hükümetlerinde görev yapan ilk Müslüman bakan olmuştu.
O dönemde Gazze'de yaşanan olaylar nedeniyle 2014 yılında istifa etti.
Ardından Lordlar Kamarası'na atandı. Warsi bu konuyla ilgili "İçeriden Düşman: İngiliz Müslümanlarının Hikâyesi" başlıklı dikkat çekici bir kitap yayımladı.
Kitabın, göçmenlerin, özellikle de Müslümanların çektiği sıkıntıları belki de en iyi ve kapsamlı şekilde açıkladığı söylenebilir.
Warsi'ye göre halkın yöneldiği ilk davranış şekli genelleme yapmak, yani Müslüman birisi zor yaşamı, yaşadığı kişisel sorunlar, hatta akli sorunlar nedeniyle bir terör eylemi gerçekleştirdiğinde, kamuoyunun ilk başvurduğu şey tüm Müslümanları hızla terörist olmakla suçlamak oluyor.
Bu hemen hemen çoğu Batı toplumunda tekrarlanıyor.
Farklı olanı bu kategoriye, yani düşmanlık kategorisine yerleştirmenin 3 adımı var:
Birincisi, ötekileştirmek, ikincisi, şeytanlaştırmak ve üçüncüsü, insan olarak görmemek.
Bu da farklı olana karşı herhangi bir işlemde bulunmayı, en azından onu zorla sınır dışı etmeyi kolaylaştırıyor.
Warsi, İngiliz toplumunda bir hoşgörü marjının bulunduğunu gizlemiyor.
Medyada, basında, özel sektörde, eğitimde ve tıpta başarılı göçmen kökenli isimlerin bulunduğunu, ancak bunlara nadiren atıf yapıldığını, kanunlara uymayan azınlığın eylemlerinin ise büyütüldüğünü söylüyor.
Başkalarına karşı nefrete ve aşırıcılığa yol açan faktörleri özetlemek gerekirse, bunlar ekonomik çıkar çatışması kapsamında kalmaktadır.
Bazıları, ötekilerin hakları olmamasına rağmen geçim kaynaklarında kendileri ile rekabet ettiklerini düşünüyorlar.
Bazıları da ötekilerin çalışma ve yaşama haklarını "onların elinden çaldığına" inanıyor.
Ama bu, yani ekonomik unsur açıkça yüzeye çıkmıyor.
Yüzeyde açıkça görünen renk, ırk, kültür, dil, din, mezhep ve diğer faktörler açısından farklı olanlara duyulan nefrettir.
Çünkü ekonomik unsur yerine bu unsurlar ile kamuoyu daha çabuk ikna edebilir.
Bu arka plana (ekonomik rekabete) gelince, yüzeyde görünmüyor, ancak farklı şekillerde tezahür etse de aşırılığın tüm veya çoğu biçiminin açıklaması onun içinde yatıyor.
Bunlardan en önemlilerinden biri de bize benzemeyen "ıslak sırtlardan" kurtulmak!
Son söz; sağcılığa ve ötekine karşı nefret eğilimi küresel olarak yaygın ve coğrafi konum ne olursa olsun, liderliği ekonomik sorunu çözemeyen toplumlarda ortaya çıkıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.