İsrail'in Ebu Gureyb'i: Hapishanelerdeki işkence ve tecavüzlerin karanlık yüzü

Cihad İslam Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA

İsrail hapishanelerinde yaşanan işkence ve tecavüz skandalları, 2003 yılında Irak'taki Ebu Gureyb Hapishanesi'nde ABD askerlerinin gerçekleştirdiği insanlık dışı muamelelerle ürkütücü benzerlikler taşımaktadır.

Tıpkı Ebu Gureyb'de olduğu gibi, İsrail'in gözaltı merkezlerinde de Filistinli mahkumlar sistematik işkence, cinsel saldırı ve psikolojik şiddete maruz bırakılmaktadır.

Bu tür uygulamalar, uluslararası hukukun temel ilkelerine aykırı olmakla kalmıyor, aynı zamanda bir halkı sindirme ve kontrol altında tutma stratejisinin parçası olarak kullanılıyor.


Ebu Gureyb benzerliği: Sistematik insan hakları ihlalleri

Ebu Gureyb Hapishanesi'nde ortaya çıkan görüntüler, dünya kamuoyunda büyük bir infial yaratmıştı.

Mahkumların çıplak fotoğrafları, işkence ve tecavüz sahneleri, ABD'nin Irak'taki askeri varlığının meşruiyetini sorgulatmıştı. İsrail hapishanelerinde yaşananlar da benzer bir yapısal şiddet modelini işaret ediyor.

Filistinli mahkumlar, en temel insan haklarından yoksun bırakılmakta, sistematik işkence ve cinsel saldırılarla iradeleri kırılmaya çalışılmaktadır.

Bu durum, uluslararası hukukun ve insan hakları sözleşmelerinin açık bir ihlali anlamına gelmektedir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İşkence ve tecavüz: İsrail'in gölge politikası

İsrail, Filistinlilere yönelik bu tür sistematik şiddeti, devlet politikası haline getirmiş durumda.

İşkence ve tecavüz, sadece bireyleri cezalandırma aracı olarak değil, aynı zamanda Filistin toplumunu kolektif olarak sindirme ve direnişi kırma stratejisi olarak kullanılmaktadır.

İsrail güvenlik güçlerinin gözaltındaki kişilere yönelik uyguladığı bu vahşet, Ebu Gureyb'deki gibi bir cezasızlık kültüründen beslenmektedir.

Faillerin nadiren yargı önüne çıkarılması, bu tür insanlık dışı uygulamaların yaygınlaşmasına yol açmaktadır.


İsrail toplumunun radikalleşmesi ve ordu içindeki etkileri

İsrail'deki bu uygulamalar, ordu ve güvenlik güçleri içinde bir tür radikalleşmeye neden olmaktadır.

Ebu Gureyb skandalı, ABD ordusunun itibarını nasıl zedelediyse, İsrail hapishanelerinde yaşananlar da İsrail ordusunun ve devletinin uluslararası arenadaki meşruiyetini sorgulatmaktadır.

İsrail toplumu içindeki milliyetçi ve militarist eğilimler, bu tür insan hakları ihlalleriyle daha da güçlenmekte, toplum içinde bir "biz ve onlar" ayrımı derinleşmektedir.

Bu, sadece İsrail iç siyaseti için değil, aynı zamanda Orta Doğu'daki dengeler için de uzun vadede ciddi sonuçlar doğurabilir.


Uluslararası toplumun tepkisi ve gelecekteki senaryolar

İsrail'in işkence ve tecavüz uygulamaları, uluslararası toplumun tepkisini çekmeye devam edecek gibi görünüyor.

Ebu Gureyb skandalı sonrası ABD'ye karşı uygulanan diplomatik baskılar ve yargı süreçleri, İsrail için de bir emsal teşkil edebilir.

Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve insan hakları örgütlerinin, İsrail'e karşı daha sert yaptırımlar ve hukuki süreçler başlatması gerekmektedir.

Ancak İsrail'in bu uygulamalara devam etmesi durumunda, Filistin direnişi daha da güçlenebilir ve bölgede yeni çatışmaların fitilini ateşleyebilir.

Evrensel hukuk, tecavüz ve kötü muameleye karşı mutlak bir yasak getirmiştir.

İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Roma Statüsü gibi uluslararası belgeler, bu tür eylemleri insanlığa karşı işlenen suçlar olarak tanımlar ve hiçbir durumda haklı gösterilemeyeceğini vurgular.

Özellikle tecavüz, savaş ve çatışma durumlarında bile, hem bir savaş suçu hem de insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak kabul edilir.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi kurumlar, bu tür ihlalleri yargılayarak cezasızlığın önüne geçmeyi amaçlar.

Evrensel hukuk, devletlerin cezaevlerinde ve gözaltı merkezlerinde bu tür insanlık dışı uygulamaları önlemeleri için sıkı yükümlülükler getirir ve bu ihlallerin kurbanlarına adalet sağlama sorumluluğu yükler.
 


İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948)

Madde 5: "Hiç kimse işkenceye, zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı cezalara ya da muameleye tabi tutulamaz." Bu madde, herkesin temel insan haklarına sahip olduğunu ve hiçbir durumda bu hakların ihlal edilemeyeceğini vurgular.


Cenevre Sözleşmeleri (1949)

Savaş Esirlerinin Korunması: Cenevre Sözleşmeleri, savaş esirlerine ve sivillere karşı her türlü kötü muamele, işkence ve insanlık dışı muameleyi yasaklar. Özellikle 3. Cenevre Sözleşmesi, savaş esirlerinin haysiyetine saygı gösterilmesi ve onlara kötü muamele edilmemesi gerektiğini belirtir.

Madde 3: İç savaşlar ve silahlı çatışmalar dahil olmak üzere, hiçbir durumda sivillere veya savaş esirlerine karşı işkence yapılamaz.


Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950)

Madde 3: "Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ya da cezaya tabi tutulamaz." Bu madde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından sıklıkla kötü muamele vakalarında uygulanır ve bağlayıcıdır.


Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966)

Madde 7: Bu sözleşme, kimsenin işkenceye veya zalimane, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye veya cezaya tabi tutulamayacağını belirtir. Ayrıca, mahkumlar da dahil olmak üzere herkesin onurlu bir şekilde muamele görme hakkı vardır.


İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (1984)

İşkence Yasağı: Bu sözleşme, işkencenin mutlak olarak yasaklandığını ve hiçbir durumda haklı gösterilemeyeceğini belirtir. Sözleşmenin 2. maddesi, "Hiçbir istisnai durum, işkenceyi haklı kılamaz" der. Bu, savaş hali, iç siyasal karışıklıklar, ulusal güvenlik tehditleri gibi durumlarda bile geçerlidir.

Sorumluluk: İşkenceye karışanlar, bu suçu emredenler veya işkenceyi gerçekleştirenlerin sorumlulukları bulunur ve ulusal ya da uluslararası düzeyde yargılanabilirler.


Roma Statüsü (1998)

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM): Roma Statüsü, işkenceyi insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak tanımlar ve UCM, işkenceyi işleyenleri yargılama yetkisine sahiptir. Statüde, işkence, geniş çaplı veya sistematik olarak sivil nüfusa karşı işlendiğinde insanlığa karşı suç olarak kabul edilir.


Mahkumların Muamelesine Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları (Nelson Mandela Kuralları)

Mahkum Hakları: Bu kurallar, cezaevlerindeki mahkumların haklarına saygı gösterilmesini ve onlara insanca muamele edilmesini öngörür. İşkence, kötü muamele ve zalimane cezalar kesinlikle yasaktır.


Sonuç: Karanlık bir geleceğe doğru

İsrail hapishanelerinde yaşanan işkence ve tecavüzler sadece kurbanları değil, aynı zamanda uygulayıcıları ve bu sistemi destekleyen toplumları da derinden yaralar.

İsrail'in bu politikaları devam ettirmesi, uluslararası toplumda daha büyük bir izolasyona yol açacak ve Ortadoğu'daki çatışmaların daha da derinleşmesine neden olacaktır.

Bu karanlık tablo, bölgenin ve dünyanın geleceği için ciddi tehlikeler barındırmaktadır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU