Bekleyenler ile uzak bir ihtimal görenler arasında bölgesel savaş

Fotoğraf: AA

Ortadoğu coğrafyasındakiler de dahil olmak üzere, halkların tarihinde köklü değişimleri beraberinde getiren, değişimleri hızlandıran veya yavaşlatan ama ortadan kaldırmayan, diğer olayların kaynağı ve kökü olan önemli olaylar yaşanmıştır. Örneğin, Kuveyt'in işgali çok önemliydi ve kendisini takip eden tüm olaylar, bölgede bugün hâlâ aşamalarına tanık olduğumuz değişimin ilerlemesine yardımcı oldu. Bu, bölgemizde pek çok kişinin olayları açıklamak ve geleceği tahmin etmek için başvurmayı sevdiği komplo teorileri arasında yer almıyor, çünkü komplo teorisi halklar için yanıltıcı bir basitleştirmedir. Bu aslında ülkelerin fırsatları değerlendirme ve bazen de nüfuzlarını genişletmek, zenginliklerini artırmak amacıyla fırsatlar yakalamak için planlar yapma yönündeki sürekli çabalarına dayanan uluslararası politikadır. Kuveyt'in işgalinde en önemli olay, Saddam'ın bir Arap ülkesine saldırıp onu işgal etme yönündeki yanlış kararıydı. ABD ve koalisyon ülkeleri de Irak'ın ve genel olarak Arap ülkelerinin zenginliklerinden yararlanmak için bu fırsatı iyi değerlendirdiler.

30 yıldan fazla bir süre önce yaşanan Kuveyt'in işgalinden bu yana bölge pek çok önemli olaya tanık oldu ama 7 Ekim'deki Aksa Tufanı belki de bunların en önemlilerinin başında geliyordu. Bu olay, 2.500 Filistinlinin Gazze ile İsrail arasındaki güvenlik duvarını yıkmalarının, orayı saatlerce kontrol etmelerinin, sakinlerinden 250 kişiyi kaçırmalarının ve yüzlercesini öldürmelerinin ardından Filistin halkını, İsrail'i ve uluslararası toplumu yeni bir gerçeklikle karşı karşıya getirdi. İsrail ile Filistinliler arasındaki çatışmayı her iki taraf için de varoluşsal bir mesele haline getiren ve çözüme yer bırakmayan da bu oldu. İsrail, on binlerce Filistinlinin hayatına mal olan katliamlar gerçekleştirirken, yerleşimciler Batı Şeria'da, İsrail ordusunun gözleri önünde Filistinlilere karşı misilleme ve öldürme eylemleri gerçekleştirdi. Aksa Tufanı ile İran arasında bağlantı kuran birçok analiz yapıldı ve bu analizlere göre, Hizbullah kartını olduğu gibi Hamas kartını da elinde tutarak İran, ABD ile müzakerelerde pozisyonunu iyileştirmeyi amaçlıyor.

Hamas'ın liderliğini Halid Meşal'in değil de Yahya Sinvar'ın üstlenmesiyle bunu başarmış da olabilir. Ama gerçek şu ki, Gazze sınırındaki yerleşim yerlerine yönelik saldırı, 8 yılı aşkın süredir hazırlığını yapan Hamas tarafından planlandı ve gerçekleştirildi. İran, Hamas ile finansman ve silahlanma yoluyla kurduğu özgün ilişkiyi, bu olaydan yararlanmak için kullanmaya çalıştı ancak İran'ın ateşkese bir katkı sağlayamayacağı açık. Binyamin Netanyahu, Bezalel Smotrich, Itamar Ben Gvir ve etrafındakiler Hamas'ı tamamen ortadan kaldırmak, ardından Gazze’yi boşaltmak istiyorlar. Amerikalı yazar Tom Friedman, Smotrich ve Ben Gvir'in Gazze'yi boşaltmayı tamamladıktan sonra Batı Şeria nüfusunun üçte ikisini komşu Arap ülkelerine zorla göç ettirmek istediklerini söylüyor. Bu durumda İran veya başka herhangi bir ülke bu çılgın, pervasız fikir üzerinde nasıl etkili olabilir? İsrail'in birinci hamisi ve destekçisi ABD’nin baskıları bile bu grubu planlarından caydıramaz. Bu insanlar, Yahudilerin MS 73 yılında Romalıların esaretinden ve işkencesinden kaçmak için sığındıkları ve Ölü Deniz'e nazır bir kale olan Masada kompleksinden kurtulamamış kişilerdir. Anlatılanlara göre kaleye sığınanlar Romalılara teslim olmamak için kalenin girişlerini kapatmış, kaleyi ateşe vermiş ve hepsi yanarak ölmüşlerdi.

Aksa Tufanı, tıpkı Romalıların atalarına yaptığı gibi, bu kez İsraillilerin Filistinlileri sığındıkları Masada tünellerinde kuşattığı önemli bir hadise.

Şimdi; İran ne yapacak?

Bugün ülkenin caydırıcılığının en düşük noktada olduğu açıkça ortaya çıktı. İran zor bir ikilem içinde; bir yandan büyük çaplı bir savaşa girme riski var, diğer yandan iç güvenliğin dış güçler tarafından sürekli olarak ihlal edilmesi riski bulunuyor.

Güvenlik ve bilgi konularında “doğrulama ve tarafsızlık” ilkesini bilenler, İsmail Heniyye gibi belirli ve önemli kişiliğin bir yere gitmek istediğinde, onu taşıyan aracın sürücüsünün araçta kimin olduğunu bilmemesi gerektiğini çok iyi bilirler. Böyle bir şahsiyete refakat edecek olan konaklama görevlilerinin bile onun birkaç geceliğine kalmak için oraya ne zaman gelmek istediğini bilmemeliler. Hatta belki de bu önemli şahsiyetin ülkeye vardığı ve güvenlik ekibinin güvenliğini üstlendiği andan, ülkeden ayrılacağı ana kadar kendisini korumak için aralarından birinin hain olabileceği şoför, konaklama yerinin sorumlusu, güvenlik görevlileri ve tüm ekip onun kim olduğunu bilmemeli.

Heniyye vakasında bombanın iki ay önce odaya yerleştirildiği söyleniyor. Şimdi sorgulanması gereken bunun doğru olup olmadığı değil, çünkü İran’dan gelen bilgilere göre Tahran’daki yetkililer kendisini evinde gibi hissetmesi için orayı iki yıl önce kendisine tahsis etmişlerdi. Eğer bu doğruysa, büyük bir güvenlik hatasıdır. Bu, Hizbullah için de geçerli çünkü habere göre İsrail kendisini evinde hedef almadan önce Fuad Şükür, evine varalı sadece yarım saat olmuştu. Nitekim Hizbullah'ın kendi safları arasında bir tutuklama kampanyası başlattığı söyleniyor.

İran karşılık vermekle tehdit ediyor, Hizbullah karşılık vermekle tehdit ediyor ve tüm büyükelçilikler vatandaşlarından Lübnan'ı terk etmelerini istiyor. Neden İsrail ve İran’da değil de sadece Lübnan? Hatta Suriye ve Irak? Bölgesel savaşın güney Lübnan'dan tüm bölgeye yayılması konusunda mı anlaştılar? Eğer durum böyleyse hepimiz “teşekkürler Hizbullah” demeliyiz.

 

Şarkul Avsat

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU