Batılı sanayileşmiş ülkelerdeki seçimleri takip eden herkes, bu toplumların derinleşen bir krize doğru ilerlediğini, yönetişim ve kamu yönetiminde çıkmaza girdiğini açıkça görüyor. Bunun sebebi, demokrasi uygulamalarının kamu yararını sağlamaya yönelik bir araç olmaktan çıkıp amaç haline gelmesi ve böylece krize götüren popülizm yoluyla memnun etme yoluna girmesi.
Yukarıdakileri açıklamak için Fransa ve İngiltere gibi iki büyük ülkeyi ele alalım. İlkinde, son seçimler siyasi parçalanma nedeniyle yönetim mekanizmalarının neredeyse durmasına yol açtı. Bu, toplumun özellikle ekonomide karşılaştığı krizlerden kurtulmaya yönelik kolektif farkındalığını kaybettiğini yansıtan bir olgu.
İngiltere’de (protesto eğiliminin ağır bastığı) seçimler yapıldı ve İşçi Partisi çoğunluğu kazandı. Ama insanlar ekonomik konularda bocalayan bir ajandaya sahip İşçi Partisi’ne onu sevdikleri için oy vermediler, aksine, İngiliz kamuoyunun iktidarda olmasını tercih ettiği Muhafazakâr Parti'nin pusulasını kaybetmesinden hoşnutsuz oldukları için oy verdiler.
Hem Fransa hem de İngiltere’de ekonomide politikacıların yarattığı ciddi bir kriz var. Fransa'da kamu borcunun GSYİH'ya oranı yüzde 110,7'ye ulaşırken, İngiltere'de kamu borcu yüzde 99,8'e ulaşıyor ve bu rakam bu yıla (2024) ait. İngiltere’de bu oran, İngiltere’nin bu tarihten birkaç yıl önce (denizaşırı) topraklarını kaybettiği ve politikacıların İngiltere’nin artık bir “imparatorluk” olmadığını anladıkları 1961 yılından beri kaydedilmemişti.
Fransa'nın ekonomisi, son olarak Batı Afrika'da olduğu gibi, Fransız nüfuzundan kurtulmaya başlayan birçok sömürgesini kaybettikten sonra gerilemeye başladı.
Her iki toplum da hükümetlerinin diğer ülkelerin kaynaklarını doğrudan veya aracılar vasıtası ile kontrol etmesi nedeniyle (konforlu) bir refah aşaması yaşadılar. Ancak (popülist) politikacılar, halklarını kemerleri sıkmaya, üretim kapasitelerini bu kapasiteye denk bir yaşam standardı ile eşitlemeye zorlayan bu gerçekle yüzleşmemeye karar verdiler. Bunun için gerçeklerden kaçma ve gelecek nesillerin pahasına da olsa, büyük kamu borçları ile bu refah düzeyini sürdürme kararı aldılar.
Demokrasi mekanizması şu denkleme ulaştı: Başarılı olmak ve iktidarı elinde tutmak için sokaktaki insanın duygularını okşamanın yanı sıra “borç toplumun toplam gelirinin yüzde 50'sinden fazlasına ulaşırsa herkes alarm zillerini çalmalı” diyen tüm ekonomik akılları görmezden gelmek.
Geleceğe yönelik çalışmalar, Fransız sağının iktidara gelmesi ve deklare ettiği ekonomi politikasını uygulaması halinde Fransa'nın kaderinin, birkaç yıl önce ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya kalan ve eğer Avrupa pazarı, özellikle de Almanya ekonomisini kurtarmak için müdahale etmeseydi, başarısız bir devlet haline gelecek Yunanistan'ın kaderi gibi olacağını söylüyor. Ama Fransa’nın ekonomisi Yunanistan’dan daha büyük, dolayısıyla onu kurtarmak daha zor olacak.
İngiltere’de İşçi Partisi seçim kampanyası sırasında vergileri artırmayacağına söz verdiyse de bunu kesinlikle yapacak. Vergi artışı geliri yüksek olanlar ile başlayacak, sonra diğer kesimlere sıra gelecek. 4 Temmuz 2024 seçimlerinde verdikleri oydan pişman olanların sokaklara dökülüp gösteriler düzenlemesinden önce, İşçi Partisi’nin önünde yalnızca birkaç aylık bir balayı dönemi var.
Geçmişte Batılı toplumlar genel olarak yönetim konusunda sahip oldukları deha sayesinde değil, sahip oldukları (denizaşırı) topraklar sayesinde refaha ulaştılar. Savaşlarında bile Fransa Afrikalı sömürgelerinin çocuklarını, İngilizler de Hintleri kullandılar.
İngiltere'nin Avrupa pazarından çıkışı, "sınırları yabancılara karşı korumak" sloganını öne çıkaran "popülizmin" baskısı altında gerçekleşti. Bunun sonucunda tarımda Doğu Avrupa'dan gelen ucuz işgücü gibi birçok ekonomik avantajı kaybetti, dolayısıyla fiyatlar yükseldi ve tarımsal üretim azaldı. Oysa Merkez Bankası başkanı ve birincisi İşçi Partisi’nden Tony Blair, ikincisi Muhafazakâr Parti’den John Major gibi iki eski üst düzey politikacı da dahil olmak üzere tüm ekonomik sesler Avrupa pazarından çıkışa karşı çıkıyordu.
Görünüşe göre yeni Başbakan Keir Starmer, Avrupa pazarıyla bir şekilde yeniden ekonomik bağlantı kurmayı düşünüyor, ancak talebi kabul edilse bile koşullar değişti ve şartlar eskisinden daha katı hale geldi. İngiltere Avrupa pazarında hiçbir ülkenin sahip olmadığı ayrıcalıklara sahipti ve (popülizm) hepsini gözden çıkardı.
Bu zor deneyimlerden alınan ders, halkların artık servet üretme kapasitelerinin dışında yaşayamayacakları olabilir. Başkalarının zenginliğiyle yaşamak, başkaları kendi milli servetlerinin farkına vardığı anda etkisiz kalan bir ağrı kesicidir.
Bu basit gerçek politikacılar tarafından göz ardı ediliyor ve gelecek nesillerin ceplerinden harcama yapıyorlar. Bu sayede de koltuklarını koruyorlar.
Son söz; politikacı yaklaşan seçimleri, devlet adamı ise gelecek nesilleri önemser!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.