Yaşadığı meşakkatleri bu özgürlükçü kalem sahibi en iyi şekilde kendisi ifade ediyor:
Ben çok geç doğmuşum. Erken doğmam durumunda yazar anılarım bu şekilde olmayacaktı... 1905 yılını, ardından Birinci Dünya Savaşı'nı, onun ardından 17 yılını (1917 Ekim Devrimi'nin kastediyor -ed.n.t.) ve devamını, Lenin, Stalin, Hitler dönemini yaşamazdım... En büyük dedemiz Nuh'a nasıl gıpta etmeyeceksin. Onun kısmetine sadece bir su taşkını düşmüştü.
İvan Bunin'in yazar-aydın kaderi doğup-büyüdüğü topraklardan atılmış, sürülmüş, kovulmuş tüm kalem sahiplerinin yaşadıklarının bir fragmanıdır.
Baksanıza, Nobel Ödülü'ne layık görülen 5 Rus yazardan biri (Boris Pasternak) Ödülü reddetmek zorunda kalırken İvan Bunin, Aleksandr Soljenitsın ve nihayet Joseph Brodsky'nin önünde doğup büyüdükleri ülkeyi terk etmek dışında hiçbir seçenek bırakılmadı.
Sadece sistemin en has adamı Mihail Şolohov (1965 yılı Nobel Ödülü sahibi) kesintisiz 40 sene milletvekili mazbatasına sahip oldu ve nimetlerinden tamamıyla faydalandı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Aynı şey günümüz diktatoryalarında da sürüp gidiyor:
İşte Rusya'dan, Azerbaycan'dan, Orta Asya'dan, İran'dan, Çin'den kaçmaya zorlanan yaratıcı insanların dışında, bir de içerde kalıp dört duvar arasında korkunç yalan ve iftiralarla yüz yüze kalanları görünüz...
Bu bakımdan İvan Bunin'in 10 Aralık 1933'te gerçekleştirdiği bu konuşmayı ben halihazırda Azerbaycan'ın hapishane duvarları arasında bulunan ve güya evlerinden-ceplerinden çıkan 2-3 bin eurolar yüzünden "kaçakçılıkla" suçlanan genç gazetecilere ithaf edildiğine inanıyor, o şahsiyetlerin bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını diliyorum (Independent Türkçe, Azerbaycan'da tutuklu gazetecilerle ilgili "Bizi neden tutukluyorsunuz?" başlıklı yazı yayımlamıştı).
Kuşkunuz olmasın ki, bir gün dünyanın en prestijli gazetecilik-yazarlık ödüllerini alacak o kalem sahipleri de Lenin'in, Stalin'in, Hitler'in... isimlerinin yerine günümüz diktatörlerinin isimlerini telaffuz edecekler.
Tarihi kandıramazsınız, isminizi nasıl yazıyorsanız, tarih o şekilde kaydediyor...
İvan Bunin'in Nobel Ödül Töreni konuşması
10 Aralık 1933
Zat-i Alileri,
Muhterem beyefendiler, Muhterem hanımefendiler!
9 Kasım'da uzaktan daha uzak eski bir taşra kentinin fakir bir köy evinde telefonla bana İsveç Akademisi'nin kararı tebliğ edildi.
Bu gibi durumlarda söylendiği gibi bunun, tüm yaşamımın beni en çok etkileyen olayı olduğunu belirtirsem, samimi olmam.
Hatta muadil keder duygularıyla kıyaslandığında ender sevinç duygularının hiçbir şey ifade etmediğini söyleyen büyük filozof adil davrandı.
Silinmez anısını her zaman koruyacağım bu bayrama zerre gölge salmak istemememe rağmen her halükârda son on beş yılda yaşadığım sıkıntıların, sevincimin çok çok üstünde olduğunu söylemeyi uygun buluyorum. Ve bu sıkıntılar asla kişisel değildi: Asla.
Ancak kendimden eminlikle tüm yazarlık hayatımın tüm sevinçlerinden çağdaş teknolojinin bu ufak mucizesinin, Stockholm'dan Grass'a gelen bu telefon aramasının yazar olarak bana daha büyük zevk verdiğini söyleyebilirim.
Vicdan ve onur sahibi vatandaşınız Alfred Nobel'in tesis ettiği bu edebiyat ödülü yazar emeğine verilen en yüksek değerdir.
Şöhretperestlik her bir insanın ve her bir müellifin doğasında var; bu kadar profesyonel ve tarafsız hakimlerin layık gördüğü bu ödülü almamdan aşırı kıvanç duyuyorum.
Ancak ben 9 Kasım'da sadece kendimi mi düşünüyordum?
Hayır, bu, aşırı bencillik olurdu.
İlk kutlama ve telgraf selinin heyecanını yaşarken ben gecenin sessiz ve yalnız ortamında İsveç Akademisi kararının derin anlamını düşünüyordum.
Nobel ödülünün tesisinden bu yana ilk kez ülkesinden kovulmuş birine ödül vermişsiniz.
Gerçekten kimim ben?
Kendisine karşı minnet duygumu her zaman koruduğum Fransa'nın misafirperverliğinden yararlanan bir muhacir.
Akademinin sayın üyeleri, kişi olarak beni ve eserlerimi bir tarafa koyarak bu jestinizin benim için ne kadar güzel bir şey olduğunu söylememe izin verin.
Dünyada tam özgürlük alanlarının olması gerekir.
Kuşkusuz, bu masanın etrafında her tür görüşün, her tür felsefi ve dini inancın temsilcisi bulunmuyor.
Ancak bizi birleştiren sarsılmaz bir nesne mevcut: Uygarlığın borçlu olduğu düşünce ve vicdan özgrülüğü.
Bu özgürlük yazar için özellikle elzem; bu özgürlük yazarın dogması, aksiyomudur.
İşte sizin bu jestiniz, akademinin sayın üyeleri, özgürlük sevgisinin, İsveç'in gerçek dini kültü olduğunu bir daha tasdikledi.
Ve bu ufak konuşmayı bitirmek için birkaç kelime daha.
Ben sizin kraliyet kurumunuza, ülkenize, halkınıza, edebiyatınıza bugünkü başlamak kaydıyla değer vermiyorum.
Asil milletinizin tamamı gibi güzel sanatlar ve edebiyat sevgisi her zaman İsveç Kraliyet Kurumu için gelenek oldu.
Temeli şanlı-şerefli bir asker tarafından atılmış İsveç sülalesi dünyanın onurlu monarşilerinden biri.
Yabancı, özgür, ülkesinden kovulmuş ve İsveç Akademisi'nin kendi ilgisine mazhar gördüğü bir yazar samimi ve içten dileklerini sunması için Zat-i Alileri Kraldan, cengaver halkın cengaver kralından izin istiyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish