Dünyamızı analiz ederken bir dereceye kadar agnostisizmi savunmak

Analitik agnostisizmin bir dereceye kadar faydalı olabileceği ortaya çıkıyor

Görsel: Pinterest

Bir asırdan fazla süren geniş geçmiş dönemde dünya, büyük gerilemeler olarak sınıflandırdığımız 4 büyük gelişmeye tanık oldu.

1914'te, Avrupa'daki "iyi günlerin" kimsenin beklemediği "doruk noktası" olan Birinci Dünya Savaşı patlak verdi.

Kimse bu doruk noktasını beklemiyordu çünkü Fransa-Prusya Savaşı'ndan ve 1871'de Alman birliğinin kurulmasından itibaren kıta umut verici bir biçimde istikrar kazanmış gibi görünüyordu.

Bilhassa İtalya'nın da aynı bağlamda birliğini sağlaması ile birlikte kıtanın iç sınırları çizilmişti.

Napolyon Savaşları çok uzak bir geçmişe ait sayılmaya başlanmış, 1830 ve 1848'de yaşananlar gibi büyük devrim olayları da bu geçmişe dahil edilmişti.

Bu "eski güzel günler" aynı zamanda kıta sakinlerinin Sanayi Devriminin meyvelerini toplamaya başladığı ekonomik refah dönemiydi.

Avrupa ülkelerinin kendisini birleştirmenin yanı sıra, tarihte ilk kez dünyanın bir ucunu diğerine yollar, köprüler, demiryolları ve kanallarla birbirine bağlayan muazzam bilimsel ve teknik ilerlemelerin yaşandığı bir dönemdi.

Siyasi düzeyde demokratik modelin istikrar kazanmaya ve genişlemeye başladığı görülüyordu.

Doğuda köşeye çekilmiş ve gecikmiş Çarlık Rusyası, büyük bir itici istisnaya dönüşmüştü.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Başkan Woodrow Wilson'ın (Princeton'da Kant felsefesini öğreten bir profesördü), Immanuel Kant'ın fikirlerinden ilham aldığı Milletler Cemiyeti'nin kurulmasının ardından, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünya için yeni kurallar çizilmiş ve bu kurallar dünya insanını savaşlardan ve felaketlerden koruyacakmış gibi göründü.

Ama olmadı.

Nazizm ve faşizm vahşeti Avrupa'yı etkisi altına alıp tüm dünyayı tehdit ederken, Stalinizm milyonları yöneten son derece otoriter bir modelin katılaşmasıydı.

Yolun sonunda, İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. İlk savaşta 9 milyon olan ölü sayısı bu savaşta 50 ila 60 milyon arasında bir sayıya yükseldi. Sivil ölümlerin savaşçılara oranı da benzeri görülmemiş oranlarda arttı.

Bu savaş Nazizm'in yenilgisiyle sona erdi ve ardından Milletler Cemiyeti’nin daha sağlam ve etkili bir mirasçısı olarak Birleşmiş Milletler kuruldu.

Nürnberg Duruşmaları yapıldı ve Yahudi Soykırımından ders alındığını ifade eden "Bir Daha Asla Yaşanmayacak" haykırışı yaygınlaştı.

Buna karşılık Polonyalı bir hukukçu, uluslararası alanda onaylanan bir "soykırım" teorisi geliştirdi.

Bu dönemde 1947'de Büyük Hindistan'dan başlayarak "üçüncü dünya"da bağımsızlık ve dekolonizasyon hareketi başladı.

Ama çok geçmeden üçüncü gerileme, 1950'lerin başında Soğuk Savaş'ın patlak vermesi ile birlikte Almanya ve Kore'de baş gösterdi.

Soğuk Savaş 1980'lerin sonunda sona erdiğinde ve ünlü duvar yıkıldığında, demokrasinin yayılacağına, ırkçı rejimlerin ortadan kalkacağına ve kronik bölgesel sorunların çözüleceğine dair iyimserlik de yayıldı.

Aslında bu düzeyde gerçekten başarılar elde edildi ama başka bir düzeyde devletlerin çöküşüne eşlik eden katliamlar da hızlanmaya başladı.

Bosna'dan Ruanda, Myanmar, Ukrayna, Suriye, Gazze ve Sudan'a kadar, soykırımların gerçekten de "yeniden yaşandığı" ortaya çıktı.

Soğuk Savaş sona erer ermez dünyanın her yerinde pek çok sıcak savaş başladı.

Aynı zamanda popülizm, dünyanın etkili ülkelerinin büyük çoğunluğunda ve genel olarak birçok ülkede siyaseti ele geçirdi.

İşte ABD'de başkan adayları arasındaki perişan ve hüzün verici yarış ya da Fransa'daki Avrupa seçimlerinin sonuçları, modern anlamda siyaseti icat eden ülkelerde siyasetin büyük acılar çektiğini anlatıyor.
 


Elbette akıl yürütme ve nedensellik çalışmaları her zaman mutlak öneme sahip, ancak belki de artık daha yüksek derecede bir tevazu da gerekli.

Sorunları analiz etmenin mutlaka onlar için çözüm olmadığına, bilhassa kibirli ideologların gayreti sonucu olan analizlerin, sorunların açıklaması için istisnasız tek bir neden saptadığına ikna olmamızı sağlayacak derecede bir tevazunun da zamanı geldi.

Çünkü nedenleri sayarken, gerilemelerde hemen hemen her unsurun bir payı olduğunu da varsayabiliriz ve bu unsurların çoğu biri diğerini olumsuzlayan karşıtlardır.

Eksik modernleşmeden aşırı modernleşmeye, irrasyonellikten saf rasyonaliteye, imparatorlukların parçalanmasından imparatorlukların kurulmasına, sömürge kurmaktan sömürge sahibi olamamaya, sermaye ihraç etmekten sermaye ihraç etmekten kaçınmaya, neoliberalizmden komünizme, siyasal İslam'dan İslamofobiye, antisemitizmden Siyonizm'e, kimliklerin silinmesinden şişirilmesine, geçmiş ve mevcut aksaklıklarımızı açıklamak için tüm geçerli nedenler bir araya toplanmış.

Anlamların ve sorumlulukların dengelendiği noktaları tespit etme ve bu noktalarda yer alma veya bunların üzerine inşa etme konusunda dikkate değer bir yetersizlik sanki biz insanları ele geçirmişe benziyor.

Bilhassa gerileme dediğimiz şey, yükseliş, ilerleme, istikrar veya gerilemelerden daha uzun ömürlü olmayan diğer güzel adlandırmalardan daha az özgün ve yerleşik olmayan bir tarihin parçası gibi göründüğü için, "insanın doğası", "halkların yapıları" ve "kötülüğün kökeni" ile ilgili söylenenleri bir kenara bırakırsak, analitik agnostisizmin bir dereceye kadar faydalı olabileceği ortaya çıkıyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Bu makale Independent Türkçe için Londra merkezli Şarku'l Avsat gazetesinden çevrilmiştir.

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU