4 bölümlük anlatının kurbanı olmayalım diye...

İsrail ölümcül yıkımında ilerlemeyi sürdürürken, fikir ve çeşitliliğe olan ihtiyacımız artarken, ritüellere ve arşivlere aykırı farklı ifadeler şeytanın eylemi gibi gösteriliyor

Fotoğraf: Thomas Coex/AFP

Modern milliyetçilik, sosyalizm ve diğer ideolojiler, doğrudan ya da dolaylı olarak Eski Ahit anlatısından esinlenerek kendi tarih anlatılarını geliştirdiler.

Antik ve modern versiyonlar, anlatılarını 4 bölümden oluşturmakta birleştiler.

Birinci bölüm, cennet bahçesi veya modern versiyonlara göre sömürgeciliğin gelişinden önceki özgür yaşam ya da toplumsal sınıflar oluşmadan önce "ilkel komünalizm"in eşitliği içinde yaşamak ya da Jean-Jacques Rousseau'nun yorumuyla ideal "doğa durumu"nun temsil ettiği harika ilkel dünyadır.

İkincisinde, Adem'in şeytani telkinle Allah'a isyan etmesi sonucu tüm insanların başına gelen lanet, modern versiyonlara göre ise sömürgeciliğin gelişi ya da sınıf sömürüsünün ortaya çıkışı vardır.

Üçüncüsü, delalet içindekilerin yönlendirildiği belirli bir din ve davetin ortaya çıktığı veya modern versiyonlara göre ulusal bir rönesansın doğuşu ya da bir işçi sınıfının belirişinin temsil ettiği kurtuluşun doğduğu ve şafağının görüldüğü bölümdür. Bu tür gelişmelere çoğu zaman devrimler ve belirleyici destansı savaşlar eşlik eder.

Dördüncüsü ve sonuncusu, mutlu son ile insanlık kurtuluşa erişir, iman ve takva, delalet içinde kalmayı tercih edenleri uzaklaştırır. Yahut modern versiyonlara göre, ulusal birlik, ulusun düşmanlarına ve bölücülerine galip gelir, ya da sosyalizm galip gelir ve kapitalizm yenilir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Böylece Eski Ahit tarihi yönlendirme görevini Tanrı'ya emanet ederken, modern güçler bu görevi insanların anlaması, ayak uydurması ve onlara yöneltmesi gereken "irade"ye veya "bilime" teslim etmişlerdir.

Ancak 4 bölümlük bu anlatıyı müjdeleyen güçlerin tümü, insanların anlama, ayak uydurma ve ilerleme yeteneklerini ve güçlerini zayıflatmaya, anlatısını insanların istisnasız teslim olacağı tek tarih anlatısı olarak empoze etmeye çalıştı.

Bu amacı gerçekleştirmek için önce ibadethaneler ve eğitim kurumları, ardından ordular, güvenlik teşkilatları ve hapishaneler kullanıldı.

Her zaman tek güzel ahlâk olarak sunulan ahlâk sistemleri de vardı. Bu anlatıya karşı çıkanlar haindir, şüphelidir, şarlatandır.

Dolayısıyla bu tür anlatıları tanımlayacak olursak; onlar başka bir anlatı ile bir arada yaşamayı kabul etmezler.

Tüm tarihin kendi tarzlarında ve sadece bu tarzlarda örüldüğü iddiasında olduklarından ne kadar küçük olursa olsun hiçbir tereddüde tahammül edemezler.

Bir inanan bile, resmi versiyondan küçük bir ayrıntıda farklı düşünse, kafir olarak etiketlenir.

Aynı şey, Sovyet hayranı olmayan ve revizyonist olan bir Marksist, inançlı ya da ateist olsun Siyonizm'e karşı çıkınca kendisinden nefret ettiği varsayılan her Yahudi için de geçerli.

Anlatı bir kuruma, bir lider ve öndere bağlandıkça, ihtiyati hükümler kişisel mülahazaların arasına sızdı.

Kişisel olabilecek bir nedenle lider tarafından beğenilmeyen herkes, tehlikeli bir komplo planının parçası olarak, bu anlatıyı çarpıtmakla suçlanabilir hale geldi.

Üst düzey inancın düşük hesaplar gizleyebileceğine dair çok sayıda kanıt olmasına, dahası tarihin her seferinde o kalıplara girmekten daha akıllı, esnek ve kurnaz olduğunu göstererek "bizi şaşırtmasına" rağmen, 4 bölümlük anlatı farklı isimler ve başlıklarla ruhların ve zihinlerin üzerine çökmüş halde kaldı.
 


Bugün, özellikle Arap Maşrık (Levant) bölgesinde anlatı, aradığını İsrail'in Gazze'ye karşı savaşında buldu.

İlk bölüm, 1993'te korkunç Oslo Anlaşmaları üzerimize gelmeden önce kararlılığın, kahramanlığın ve kesin inancın parıltılarının zirvesinde ve en iyi durumda olduklarını anlatıyor.  

İkinci bölüme gelince, bu, söz konusu anlaşmanın Filistin halkına ve haklarına yönelik ihanet, çöküş, kuşatma ve terk edilme dönemini başlattığı anlamına geliyor.

Ardından kahramanlığın ve dehanın, tarihin aşağılıklarına karşı tarihin masasını devirmenin buluştuğu üçüncü bölümü başlatan 7 Ekim eylemi geldi.

Dördüncü bölümde ise bütün kapılar gerçekten aydınlık bir yola açılıyor; bunlardan ilki Filistin davasının tekrar gün yüzüne çıkarılmasıdır ki, bunun doruk noktası da Filistin'in nehirden denize kadar özgürleşmesi olacaktır.

Bu anlatıyı ele alırken liderlere ve onların her zaman gerçeğe damgasını vuran eylemlerine hayran kalmamak mümkün değildir.

Elbette epik olma eğilimindeki anlatılar, insanın acısı da dahil olmak üzere küçük ayrıntılar üzerinde durmazlar.

Zira bugün sahiplerinin imrenilecek bir özgüven ile söylediği gibi, "halklar böyle özgürleşir."

Davayı ele geçiren tarafların anlatıyı ele geçirdiğini, güçlü olanın anlatısının daha baskın olduğunu söylersek yeni bir şey eklemiş olmayız.

Buna uymayan kişi, sözde ana davasına olan tüm bağlılığını kaybetmenin yanı sıra, kendi anlatısının olması hakkını da kaybeder.

Böylece zaten bildiklerimizi, ezberlediklerimizi tekrar tekrar duyduğumuz, dindarlık ve epik ile dolu bağlayıcı anlatı karşımıza çıkıyor.

En sanatsal ve yaratıcı olanı, en sıkıcı olan tekrarlanan kelimeler ile kulaklarımızı dolduruyoruz.

İsrail ölümcül yıkımında ilerlemeyi sürdürürken, fikir ve çeşitliliğe olan ihtiyacımız artarken, ritüellere ve arşivlere aykırı farklı ifadeler şeytanın eylemi gibi gösteriliyor.

Mitolojinin ilk versiyonu tek başına Nuh'u kurtarabilmişse de yeni mitoloji biçimlerinde, Nuh da boğuluyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Bu makale Independent Türkçe için Londra merkezli Şarku'l Avsat gazetesinden çevrilmiştir.

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU