Türkiye, bundan tam 14 bin 244 gün önce bir cuma sabahına radyoda okunan darbe bildirisiyle uyandı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi imzasıyla okunan bildiride, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yönetime el koyduğu söyleniyordu.
Ankara Radyosu'nda TRT spikeri Mesut Mertcan'ın okuduğu bildiride, "İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur" denilmişti.
Darbeyle birlikte Milli Güvenlik Konseyi Başkanı olan Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, aynı gün saat 13:00'da radyo ve televizyonlarda konuştu. Darbenin bir numarasının uzunca konuşmasının şu kısmı hafızalarda yer etti:
Bir defa daha belirtiyorum ki; Silahlı Kuvvetler aziz Türk Milletinin hakkı olan refah ve mutluluğu, vatan ve milletin bütünlüğü ve gittikçe etkisi (azalmaya) azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmak, kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymuştur.
96 yıllık tarihinde darbeleri, darbe girişimlerini ve muhtıraları yaşayan Türkiye'de, solcu, sağcı, İslamcı ya da Kürt fark etmeksizin siyasi yelpazenin tüm kesimleri, az ya da çok 12 Eylül darbesinden etkilendi.
Independent Türkçe, 12 Eylül darbesini yaşayan ve o günlerde aktif siyaset yapan Metin Çulhaoğlu, Namık Kemal Zeybek, Mehmet Şahin ve Hatip Dicle'ye şu dört soruyu sordu:
12 Eylül Türkiye'ye ne getirdi, ne götürdü?
O dönem yaşanan kaosta darbeden başka nasıl bir çıkış bulunabilirdi?
Yaşanan kaotik sürecin darbeyle sonuçlanmasında sorumluluk hissediyor musunuz?
Darbe olacağını öngörüyor muydunuz? Bu öngörünüzü hangi olay sağlamıştı?
Dört isim, Independent Türkçe'nin dört sorusunu kendi penceresinden cevapladı.
Namık Kemal Zeybek: 12 Eylül'ün en büyük kötülüklerinden biri solu önlemek için dini desteklemesidir
İlk olarak 12 Eylül öncesinde Milliyetçi Hareket Partisi için aktif olan ve Ülkü Ocakları'nda eğitimler veren Namık Kemal Zeybek, "12 Eylül Türkiye'ye ne getirdi, ne götürdü?" sorusunu şöyle yanıtladı:
12 Eylül 'den önce ülkemiz karmaşa içindeydi. Yurttaşlarımız, özellikle gençler ikiye bölünmüş, birbirini düşman gibi görür olmuştu.
Karşılıklı öldürmelerin olmadığı gün yok gibiydi. Arada kim vurduya gidenler de çoktu. 12 Eylül bu durumu ortadan kaldırdı. Duraklılık getirdi. Düzen yeniden kuruldu. Bu iyi yanı.
Kötü yanı ise tutuklulara yapılan işkencelerdir, kötülüklerdir...
Ben Ülkücülerin eğitimcilerinin başkanı olarak yargılandım, 33 ay tutuklu kaldım, aklandım.
12 Eylül yönetiminin kalıcı zararlarından birisi, solu önlemek için, dini desteklemesidir.
Bir yandan laiklik söylemi bir yandan "zorunlu din dersleri" ile Diyanet İşleri Başkanlığı'na aşırı güç kazandıran uygulamalar bu dönemde oldu.
12 Eylül darbesinden sonra merkez sağda siyaset yapan Zeybek'in, "O dönem yaşanan kaosta darbeden başka nasıl bir çıkış bulunabilirdi?" sorusuna yanıtı ise şöyle oldu:
Darbeyi hazırlayanlar başka çıkış yollarının önünü tıkıyorlardı. Çatışmaların bir çoğunun, darbecilerce ķışkırtıldığını, dahası gerçekleştirildiğini artık biliyoruz. Koşulların olgunlaşmasını, ellerini ovuşturup, kollarını kavuşturup beklemedikleri besbelli.
"Yaşanan kaotik sürecin darbeyle sonuçlanmasında sorumluluk hissediyor musunuz?" sorusuna ise Zeybek şu yanıtı verdi:
Çatışmaların bir tarafı Ülkücüleri, engellemeyi MHP belki başarabilirdi. Sol kanat ise öylesine bölünmüş, öylesine birbiriyle yarışır durumdaydı ki, kimse onları durduramazdı.
Tek çözüm, darbecilerin darbeyi bırakıp 12 Eylül'den sonra yaptıklarını 12 Eylül'den önce yapmaya karar vermeleriydi. Bir de iktidar ile muhalefet bir araya gelirse bu başarılabilirdi.
Zeybek'in "Darbe olacağını öngörüyor muydunuz? Bu öngörünüzü hangi olay sağlamıştı?" yanıtı ise şöyle:
Ordunun yönetime el koyacağı belliydi. Bunu anlamak için bir olaya gerek yoktu.
Benim işim, başkanları olarak, eğitimcilerle birlikte Ülkücüleri çatışmalardan caydırıp, fikir, eğitim, siyasi çalışma alanlarına yöneltmekti.
Bunu başarabilseydik, sol güvenlik güçleriyle başbaşa kalır, belki de darbe için gerekçe kalmazdı. Olmadı... Bunu başaracağımız koşullar yoktu.
O dönem etkilediğimiz kimi gençlerin, bugün kendilerini geliştirmiş olarak önemli yerlere gelebilmiş olmaları tek tesellimiz olabilir.
Metin Çulhaoğlu: Türkiye sosyalist hareketinin sorumluluğu neyse kendimi o kadar sorumlu görüyorum
Türkiye'de sol rüzgarlar estiren 68 kuşağının üyelerinden, 12 Mart 1971 muhtırasından sonra siyasi hayatına Türkiye İşçi Partisi'nde devam eden Metin Çulhaoğlu ise, 12 Eylül döneminde 3 yıl hapis yattı.
Şu an hâlâ yeniden kurulan Türkiye İşçi Partisi'nin Merkez Komite üyesi olan Çulhaoğlu Independent'in sorularına şu yanıtları verdi:
- 12 Eylül Türkiye'ye ne getirdi, ne götürdü?
Pek çok şey sıralanabilir. Ancak, neyin ne kadarının 12 Eylül’e atfedilmesi gerektiğini belirlemek güçtür. Bence 12 Eylül rejiminin malum baskı ve zulmünden daha etkili olan, 12 Eylül’ü önceleyen 24 Ocak kararlarıyla gelen neo-liberal dalgadır. Dahası, dünya sosyalizminin 1990-91 yılında yaşadığı çöküş 12 Eylül şokunu atlatmak üzere olan solu yeni bir şoka maruz bırakmıştır.
"Seçim hükümeti kurmaları durumunda..."
- O dönem yaşanan kaosta darbeden başka nasıl bir çıkış bulunabilirdi?
Bence, dönemin AP’si ile CHP’sinin “bu iş hiç arzu edilmeyen yerlere gidecek” düşüncesiyle bir tür mutabakata varmaları ve örneğin geçici bir seçim hükümeti kurmaları durumunda ne kadar kararlı olurlarsa olsunlar darbecilerin elindeki kozlar eksilmiş olurdu.
"Sol, bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete havasındaydı"
-Yaşanan kaotik sürecin darbeyle sonuçlanmasında sorumluluk hissediyor musunuz?
Genel olarak Türkiye sosyalist hareketine bu sonuçla ilgili hangi sorumluluk biçilebilirse kendimi de de o kadar sorumlu görüyorum.
Türkiye sosyalist hareketinin sorumluluğu ise işin nereye gideceği belirginleşirken her bir örgütün-yapılanmanın kendi telinden çalmakta ısrar etmesi, “bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” havasında olmasıdır.
- Darbe olacağını öngörüyor muydunuz? Bu öngörünüzü hangi olay sağlamıştı?
Son bir yıla kadar şahsen öngörmüyordum. Ancak 1979 güzünden itibaren “eli kulağında” diye bakmaya başladım.
Bu düşünceye yönelmemin başlıca nedenleri ise emniyet dâhil olmak üzere sivil kurumların ayrışıp çözülmesi, özellikle siyasal angajmanı çok net ve kesin olmayan ama tanınmış kişilerin bile cinayetlere kurban gitmesi ve “demokrasi yanlısı” denebilecek sıradan insanların bile “bu gidiş bir sona ersin de nasıl ererse ersin” demeye başlamalarıdır.
Mehmet Şahin: 12 Eylül sola karşı değil İslamcılara karşı yapılmıştı
12 Eylül döneminde İslamcı cenahın belki de tek gençlik hareketi olan Akıncılar'ın lideri Metin Yüksel, henüz 21 yaşındayken Fatih Camii'nin avlusunda Ülkücüler tarafından öldürülmüştü.
Akıncılar'ın o dönem ileri gelen isimlerinden Mehmet Şahin ise 12 Eylül darbesini, hem o günlerin hem bugünün penceresinden değerlendirdi.
Şahin, "12 Eylül Türkiye'ye ne getirdi, ne götürdü?" sorusunu şöyle yanıtladı:
Öncelikle şunu belirtmek isterim; Türkiye bana göre 90 küsür yıldır küresel güçlerin vesayeti altında.
Sistemi korumak adına zaman zaman bu küresel güçler tarafından direkt ya da endirekt müdahaleler yapılmıştır. 12 Eylül de bana göre bu müdahalelerden biridir.
Toplumsal bir travma geçirilmiştir, onlarca insan işkencelerden geçirilmiş, onlarca insan ülkeden kaçmak zorunda kalmış, göstermelik mahkemelerle insanlar idam edilmiştir.
Sadece cezaevlerinde şüpheli ölüm sayısı 300'ün üzerindedir.
Kısaca 12 Eylül ülkemize hiçbir olumlu şey getirmediği gibi pek çok şeyimizi olumsuz yönde götürmüştür.
Terör olayları bahane edilmiştir ancak bu terör hadiselerinin ardında zamanın derin güçlerinin olduğu çok aşikardır.
"Sola karşı yapılmadı"
Mehmet Şahin, "O dönem yaşanan kaosta darbeden başka nasıl bir çıkış bulunabilirdi?" sorusuna cevap verirken, 12 Eylül darbesinin sebebinin İslamcı siyasal yapıların güç kazanması ve İran İslam Devrimi'nin gerçekleşmesi olduğunu savundu. Şahin'in yanıtının tamamı şöyle:
Kaosu çıkartanlarla sözde bitirmek için darbe yapanlar bana göre aynı güçlerdi. Terör ve şiddet olaylarının arkasında iki küresel güç vardı; Amerika ve Sovyet Rusya.
Biri batı emperyalizmini biri doğu emperyalizmini temsil ediyordu ve bu iki güç arasındaki paylaşma mücadelesi bizim gibi ülkelerde sağ ve sol siyasi örgütlenmeler ve şiddet gösterileriyle kendini buluyordu. Kaosu zaten halk ya da gençler çıkartmıyordu. Onlar sadece senaryonun figüranlarıydı.
Mesela zamanın İslamcı yapısı Akıncılar hareketi şiddete karşıydı ve mümkün olduğu kadar şiddet olaylarından uzak durmaya çalışıyordu. Bu hareketi kaos ve şiddetin içine çekmek içi hem sol hem sağ örgütler defalarca kullanıldı.
Akıncı gençlere yönelik ölümle sonuçlanan provakatif eylemler yapıldı. Darbeden başka bu kaos ortamını bitirecek tek yol sağ ve sol ideolojileri bitirecek bir halk hareketi ve İslami değerlerle hareket edecek bir devrim yapılabilirdi.
Erbakan hocanın hareketi tam da bu zamanda güç ve ivme kazanıyordu. Çünkü sağ ve sol terörden bıkmış halk kendi değerlerini önceleyen böylesi bir yapıya sahip çıkma eğilimi gösteriyordu.
Mesela 1975 Yılında kurulan Akıncılar Derneği 1980 ihtilalinde kapatıldığında tam 1200 şube ve temsilcilik açmıştı. Beş yıl gibi kısa bir zamanda hiç bir siyasi hareket bu kadar yapılanmaya gidememiştir. Bunun tek sebebi halkın bu harekete ve söylemlerine teveccühüdür.
Ben 12 Eylül darbesinin iddia edildiği gibi sol örgütlere karşı yapıldığını düşünmüyorum. İslamcı siyasal yapının güç kazanması ve İran İslam devriminin gerçekleşmesi darbenin asıl sebebidir. Bu tezimi destekleyen onlarca örnek verebilirim.
Konya'da yapılan Kudüs Mitingi'nden altı gün sonra darbe yapılması da bana göre tesadüf değildir.
"Darbenin sorumlusuyduk"
"Yaşanan kaotik sürecin darbeyle sonuçlanmasında sorumluluk hissediyor musunuz?" sorusuna ise Şahin'in yanıtı şu oldu:
O zamanın Akıncılar Hareketi mensubu biri olarak şunu ifade edeyim ki darbe zaten bize karşı yapılmıştı ve tabii ki sorumlusuyduk.
Akıncılar'ın önde gelen isimlerinden Mehmet Şahin'in "Darbe olacağını öngörüyor muydunuz? Bu öngörünüzü hangi olay sağlamıştı?" sorusuna yanıtı şöyle:
Ben 12 Eylül'de Akıncılar davasından askeri cezaevinde tutsak olarak bulunuyordum. Şimdiki gibi haberleşme imkanı yoktu. Ama son zamanlarda gelişen hadiselerden ve bize karşı askerin tutumundan olağanüstü bir şeyler olacağını bekliyorduk.
12 Eylül sabahı Kartal Maltepe Askeri Cezaevi'ndeki Akıncılar'ın sorumlusu olarak subay ve astsubayların bana yaptığı tebliğ ve tehdit şuydu:
1- Yüksek sesle ezan okunmayacak
2- Toplu namaz kılınmayacak
3- Tüm kitaplar idareye teslim edilecek
4- Sakal ve saçlarımız sıfıra vurulacak
5- Zeytin çekirdeklerini boya olarak kullanıp yaptığımız koğuşlara astığımız pankartlar idareye teslim edilecek
6- Her gün yaptırdığım sabah sporu yapılmayacak asker sabah sporu yaptıracak
7- Siyasi düşüncelerimizi yok sayacağız.
Hatip Dicle: Fethullah Gülen en çok 12 Eylül yönetiminden destek aldı, AKP'yi doğuran da 12 Eylül'dür
Kürt siyasal hareketinin sembol isimlerinden Hatip Dicle'nin sorulara yanıtları şöyle:
-12 Eylül Türkiye'ye ne getirdi, ne götürdü?
Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduktan sonra, özellikle 1950 sonrasındaki çok partili sistemin ardından neredeyse 10 yılda bir yapılan askeri darbelerle, sisteme balans ayarı yapılıyordu.
Kürtler açısından, 12 Eylül darbesinin önemi şudur: O dönem, Kürt hareketleri içinde, öğrenci hareketlerinde çok çeşitli fraksiyonlar içinden bir çekirdek kadro giderek gelişmeye başlıyordu. 10'un üzerinde gençlik grupları vardı. Bu hareketlerin hemen hemen hepsi, çok ağır işkencelerin, baskıların muhatabı oldular. Çoğu tasfiye edildi. Tek hareket onların içinde yaşayabildi. O da PKK hareketiydi. PKK hareketi tasfiye edilemedi ve tam tersine 1984'ten sonra silahlı mücadele başlattı.
İlginçtir, PKK'nın silahlı mücadele başlatmasında Diyarbakır Cezaevi'ndeki ağır işkenceler, ölüm oruçları ve kendini yakma eylemleri etkili oldu. 12 Eylül Kürtler açısından büyük bir kıyım, baskı ve zulüm demekti.
"Herkes Türkleştirilmek istendi"
-O dönem yaşanan kaosta darbeden başka nasıl bir çıkış bulunabilirdi?
Aslında Türkiye, cumhuriyetin kuruluşundan beri tekçilik anlayışına sahip oldu. Özellikle 1924'teki anayasa, Türkleştirme eksenliydi. O anayasa, 1961 ve 1982 anayasalarına da ruh verdi. Herkes Türkleştirilmek istendi. Eğer bu terk edilmiş olsaydı 12 Eylül darbesinden önce, tabii ki Türkiye'de demokrasinin ve barışın gelişmesiyle darbe ihtiyacı duyulmayabilirdi. Bugün, AKP'yi doğuran da, 12 Eylül darbesidir.
"Bugün AKP'yi iktidar yapan şey12 Eylül darbesidir"
-Yaşanan kaotik sürecin darbeyle sonuçlanmasında sorumluluk hissediyor musunuz?
Biz üniversite gençleriydik. O dönem faşist gençler tarafından devrimci gençlere büyük bir militarist saldırı başladı.
12 Eylül faşist darbesiyle Amerika'nın Sovyetler Birliği'ne karşı oluşturduğu Yeşik Kuşak projesi başlatıldı.
Siyasal İslam'ın gelişmesine devlet tarafından destek verildi. Fethullah Gülen Cemaati en büyük desteğini 12 Eylül yönetiminden aldı.
Bugün AKP'yi iktidar yapan şey de 12 Eylül darbesidir. Türkiye'ye çok şey kaybettirmiştir.
"Öcalan darbe olacağını öngörüp Türkiye'yi terk etmişti"
-Darbe olacağını öngörüyor muydunuz? Bu öngörünüzü hangi olay sağlamıştı?
Abdullah Öcalan, 1979 yılının Aralık ayında Türkiye'de darbe yapılacağını öngördü. O yüzden Türkiye'yi terk ediyor. Ama bizi asıl uyaran şey, Maraş Katliamı'dır.
© The Independentturkish