Sürecin devam etmesi gerektiğini vurgulayan Metiner, Adalet Bakanı ile yapılacak görüşmenin bir an önce gerçekleşmesini istedi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Metiner, Sırrı Süreyya Önder'i anlattığı köşe yazısında yaptığı değerlendirmelerde, “En önemlisi, süreci yürütenler sürece zarar verecek söz ve davranışlardan kaçınmalı. Pusuda bekleyenlerin değirmenine su taşıyacak açıklamalar bu ülkeye fayda getirmez” ifadelerini kullandı.
Silah bırakmanın artık bir ön koşul ya da tartışma gerekçesi olmaması gerektiğini savunan Metiner, “Silah bırakmanın şartı da gerekçesi de yok artık. Sadece çözüme odaklı bir dil gerek. Sırrı Süreyya bu çözüm dilini ustalıkla taşıdı. O dilin içinde yüreği, birikimi, bilgeliği vardı” dedi.
“Sükûnet ve sağduyu dili esas alınmalı”
Metiner açıklamasında, siyasi aktörlerin söylemlerine dikkat etmesi gerektiğini vurgularken, bazı isimlerin süreci sabote edebilecek açıklamalardan kaçınmasının önemine dikkat çekti: “Yasal ve hukuki altlık konuşulurken, süreci baltalayacak algılara sebebiyet verilmemeli. Bazen konuşmamak evladır. Az ve öz konuşmak sürecin selameti için en doğru yoldur.”
Pervin Buldan’ın siyasi deneyimine ve Ahmet Türk’ün süreçlerdeki bilge tutumuna da değinen Metiner, çözümün sağduyu sahibi siyasetçiler eliyle yürütülebileceğini ifade etti.
“Süreç üzerinden siyaset yapılmamalı”
Metiner açıklamasının sonunda, çözüm süreci gibi hassas başlıklarda siyaset yapılmasının risklerine işaret ederek, “Sürecin siyasetini yapmak başka, süreç üzerinden siyaset yapmak başka. Birincisi başarıyı getirir, ikincisi felaketi” dedi.
Metiner’in bu çıkışı, başta Sırrı Süreyya Önder olmak üzere sürecin önemli aktörlerinin yeniden gündeme geldiği bir dönemde, çözüm dili ve toplumsal barış çağrısı olarak yorumlandı.
"Hepimizi bir araya getirdi"
Metiner yazısının önemli bir bölümünde de Sırrı Süreyya Önder'i yazdı. Yazının bir bölümü şöyle:
Sevgili Sırrı Süreyya hastalığıyla hepimizi buluşturmayı başarmıştı. O olmasaydı belki Tuncer Bakırhan’la, Sırrı Sakık’la hiç görüşemeyecektik. Pervin Buldan’la, Tülay Hatimoğulları’yla, Ayşegül Doğan’la yolumuz bir daha kesişmeyecekti. Sırrı hepimizi bir araya getirmişti işte. Birbirine nefretle bakan gözleri tersine çevirmişti. Hastane odalarında yeni bir diyaloğun kapılarını aralamıştı. O orada hiçbir şeyden habersiz yatarken aşağıda bir araya getirdikleriyle siyasette diyaloğun önemini ve barışın gerçekleşmesi halinde herkesin ne kadar çok şey kazanacağını gösteriyordu. Düne kadar Sırrı’nın adını dahi duymak istemeyenler onun için duaya durmuşlardı. Duyan hastaneye koşmuştu. Barış sürecinin sırrıydı bu. Demek ki toplumun kahir ekseriyeti barış sürecini satın almıştı. Barış süreci olmamış olsaydı Sırrı Süreyya’ya her kesimden bu denli yoğun ilgi olmazdı. Televizyonlar sıraya dizilmezlerdi. Sırrı Süreyya’nın hastane süreci bu şekilde olmazdı.
Sırrı elbette sevilen sayılan biriydi. Onu çok seven dostları asla yalnız bırakmazlardı. Ama bunun görünürlüğü sınırlı olurdu. Barış sürecinin oluşturduğu yepyeni bir toplumsal ve siyasal iklim Sırrı’nın rahatsızlığıyla ete kemiğe büründü. Sırrı bir araya belki de hiç gelmeyecek/gelemeyecek insanları bir araya getirdi. Umarım iyileşir. Dilerim bıraktığı işi tamamlar. Umarım ve dilerim barış süreci hepimize kazandıracak bir şekilde hitama erer. Sayın Bahçeli’ye düşmanlıkta sınır tanımayanlar bilge liderin öncülük ettiği barış süreci dolayısıyla onun değerini bilip yücelttiler. Sırrı Süreyya’nın adını dahi duymak istemeyenler bu süreçteki rolü ve duruşu dolayısıyla onun için gözyaşı döktüler, dua ettiler. Bir turnusol işlevi gördü.
Yeni Şafak