Aynı dili konuşmak anlaşmak için bir neden olmayabilir, nitekim örneğin aynı dili konuşmalarına rağmen aralarındaki farkı ifade etmek için "Amerikalılar ve İngilizler aynı dille ayrılmış iki halktır" denir.
Bu aynı dil bile aralarında büyük bir anlaşmazlık konusudur. Bu aynı dilin ayırdığı "iki halk" örneği, Libya halkı ve hükümeti için de geçerli.
Görev süresi sona eren ve parlamento tarafından görevinden alınan Libya hükümetinin başının akaryakıta, özellikle de benzine yönelik sübvansiyonların kaldırılmasına ilişkin konuşması, bedava yediklerini, elektrik ve suya para ödemediklerini, günde 1 saat çalıştıklarını söyleyerek Libyalılar ile alay etmesi, kısaca tüm bunlar onları küçümsediğini teyit etti.
Bu da başbakanının açıklamalarına karşı sokakta bir öfke dalgasına yol açtı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kaldı ki bu Başbakan dediğimiz gibi seçilmemiş, ülkedeki tek seçilmiş yasama organı tarafından görevden alınmış, görevden alınma kararına uymamış ve yetkiyi, hükümeti görevlendirme, güvenoyu verme ve çekme konusunda asıl yetki sahibi olan parlamento tarafından atanan hükümete devretmemiş bir başbakan.
Libya'da doğru demokrasiyi bile bozan dış müdahalelere ne diyebiliriz?
Görevden alınmasına rağmen iktidara sıkı sıkı tutunan hükümet, lüks ve zırhlı araçlar, telefonlar, ofis kırtasiye malzemeleri, hükümet daireleri ve bakanlıklardaki ikramlar gibi değersiz harcamalar için utanmadan veya kemer sıkmadan büyük miktarlarda parayı boşa harcadı.
Buna karşılık yanlış ve utanç verici bir ekonomik okumayla israfın nedenini vatandaşın geçimine ve akaryakıt sübvansiyonuna yükledi.
Hükümet dairelerinin masraflarını azaltmak ve Libya Muhasebe ve Denetleme Bürosu raporları ile belgelenen kamu parasının yağmalanmasını durdurmak yerine, düşük maaşlar ve akaryakıt sübvansiyonları da dahil olmak üzere vatandaşların geçim kaynaklarına karşı çıktı ve bunların kaldırmak istedi.
Bu ise hükümetin; kıyafetleri halen savaşın, yerinden edilmenin ve zorla göç ettirmenin tozunu taşıyan Libya vatandaşlarının acı ve ızdıraplarından uzak bir hayal dünyasında yaşadığını gösteriyor.
Trablus'ta görevden alınmış ama iktidarı elinde tutan hükümet, kendi iktidarı döneminde bir somun ekmeğin fiyatının on katını aşmasından utanmıyor.
Ders kitapları sağlamakta, böbrek ve kanser hastalarını tedavi etmekte başarısız olmaktan utanmıyor.
Dahası Şubat Devrimi’nden önce Libya'nın satın aldığı ve sadece kendi çocuklarına değil tüm Afrika çocuklarına sunduğu çocuk aşılarını ve serumlarını temin etmekte dahi başarısız oldu.
Görevden alınmış Başbakan'ın sonlandırmak istediği ve kendisine karşı çıkan Libyalılar ile dalga geçtiği benzin ya da akaryakıt sübvansiyonlarının kaldırılması adımı, yalnızca tüm Libyalıların sahip olmadığı bir arabanın benzin fiyatının yükselmesi anlamına gelmiyor.
Aynı zamanda özellikle mal ve gıda başta olmak üzere nakliye maliyetlerini artıracak ve dolayısıyla Libyalıların geneli için en iyi ihtimalle 300 doları aşmayan cüzi maaşların üzerine bir de haksız harcamaların yükünü bindirecek. Buna karşılık kimse yetkililerden bahsetmiyor.
Kasalar onlara ardına kadar açık, hesap vermeden sadece Libya dinarlarını değil, dolar ve avroları ceplerine doldurabilirler.
Arabaları için gerekli benzin, ister sübvansiyon kaldırılsın ister kaldırılmasın Libya Hazinesi tarafından ödeniyor. Eli kolu bağlı Libya vatandaşının ise sıkıntılarını hafifletecek hiçbir şey yok.
Libya'da iktidarların ömürlerinin uzatılması ikilemi, ülkede devam eden kaos durumunun ve kamu parası israfının nedenidir.
Seçimlerle halka başvurmadan hükümetlerin ömrünün uzatılması büyük bir hatadır. Libya’da yeni doğan demokrasi için bir gerilemedir ve halkın seçimle verdiği yetkinin tahrif edilmesidir.
Uzatma daha ziyade miras bırakmaya benziyor, çünkü buna izin veren bir anayasa metnine dayanmıyor.
Bu nedenle ortada Libya sokağını kasıp kavuran bir kutuplaşma durumu var.
Zira bir tarafta uzatmayı reddedenler, diğer tarafta sessiz kalanlar, üçüncü bir tarafta ise destekleyenler bulunuyor. Bu da saflaşmaları ve kutuplaşmaları ortaya çıkardı.
Hükümetin halkın kaderiyle bu şekilde oynaması, hatta hiçbir caydırıcılığa maruz kalmadan onlarla alay etmesi, Libya'nın demokrasi deneyiminin daha yeni iken sarsılmasından kaynaklanıyor.
Bu da bazı siyasi elitlerin siyasi ergenlik yaparak milli iradeyi gasp etmelerinin, kamu parasını heder edip yağmalayarak Libya hazinesini iflas ettirdikten sonra Dünya Bankası'na bağımlı hale getirmekle sonuçlanacak bir yöne doğru hızla ilerlemelerinin ikna edici nedenlerinden biri olabilir.
Libya'da kamu parasının heder edilmesi, boş hazineyle baş edemeyecek rantçı ekonominin gölgesinde kamu hazinesinin boşalmasına neden olacak ve bu da geneli devlet maaşlarıyla geçinen halk için bir felaket olacaktır.
Zira kayda değer bir sanayi ya da tarım ekonomisi yok, sadece Avrupa kıyılarının karşısındaki Libya’nın kuzey Akdeniz kıyıları ile Afrika'da Sahra kıyısına nazır güney Libya kıyıları arasındaki coğrafi konumundan yararlanan ama profesyonel bir ekonomik yönetimden yoksun dönen bir ticaret var.
Bu yoksunluk, Libya’yı Afrika ile Avrupa arasındaki karşılıklı ticaret için şimdiye kadar kendisinden faydalanılmayan en önemli alan haline getiriyor.
Benzin krizi, Trablus'ta görevden alınmış hükümetin son tökezlemesi değil ama bu kriz, bunun siyasi manevra olduğunu düşünen hükümetin ahmaklığı nedeniyle alevleri Libya'yı sarıp yakabilecek bir kıvılcım olacak.
Zira ülkesi Afrika'nın en büyük petrol denizi üzerinde yüzen Libya vatandaşı için yaşam koşulları giderek kötüleşiyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu