Tarihin en büyük komutanlarından Napolyon Bonaparte 1804 yılında, Notre-Dame Katedrali'nde gerçekleştirilen tören ile imparator ilan edildi.
Jacques-Louis David'in sanat direktörlüğünde hazırlanan meşhur tabloda birbirinden ilginç ayrıntılar mevcut.
Örneğin; Napolyon tacı papanın elinden giymez ve eşi Josephine de Beauharnais'e tacı kendi eliyle giydirir.
Bu laik Fransa'nın temellerini gösteren somut bir delildir, Diktatör Napolyon üzerinde dinin hegemonyasını tanımayacağını açıkça gösterir.
Tablodaki diğer ayrıntılardan birisi de Napolyan ve eşinin o andakinden çok daha genç resmedilmesidir.
Yani, çılgın imparator daha hayattayken tarihe bırakmak istediği önemli mesajlar bulunur.
Papa VII. Pius'un asık suratı bunlardan birisidir.
Elbette bu tablonun her ayrıntısı üzerine birçok şey yazılabilir.
Bizi ilgilendiren en önemli ayrıntı resimdeki kavuklu şahıstır.
Devlet Kâhyası olarak tanınan resimdeki kavuklu kişi Mehmet Sait Hâlet Efendi'dir.
Pek az Osmanlı devlet adamına nasip olacak bir nefreti yaşarken kazanmayı başarmıştı.
Sultan III. Selim, Sultan IV. Mustafa ve Sultan II. Mahmut dönemine tanık olmuş, sonunda idamla biten bir hayat yaşamıştı.
13 yıl kadar müsteşâr-ı hass-ı saltanat vazifesini yürüttü.
Devlet kademesinde hızla yükselmesinin bir nedeni Galata Mevlevihane'si ve Şeyh Galip'in teveccühünü kazanmasıydı.
Yabancı dile olan vukufiyeti de ona tüm kapıları sonuna kadar açacaktı.
24 Aralık 1802, tarihinde o dönem için Osmanlı'nın en büyük hasmı olan Fransa'nın başkentine elçi olarak gönderildi.
Hâlet Efendi bu görevi sırasında Napolyon iktidarına denk gelir ve son derece zorlu bitaraflık öteki adıyla denge siyasetini ifa etmekten sorumlu Osmanlı devlet memuruydu.
Paris'teki günlerinde Hâlet Efendi'nin en büyük sıkıntısı parasızlıktı ve Osmanlı'yı son derece utandıracak bir cürüm işleyerek Napolyon'dan Napoléon Bonaparte'tan borç para dahi isteyecekti.
Hâlet Efendi'nin kusurları bununla bitse sorun olmayacaktı.
Korkunç seviyelere ulaşan Batı düşmanlığı ve Paris'teki en ufak hadiseyi büyük bir kıyamet şeklinde İstanbul'a bildirmesi Devlet-i Ali'nin itibarını Paris'te hayli zedeleyecekti.
Hâlet Efendi, İstanbul'a döndükten sonra asıl yıldızı parlayacağı döneme girecekti. Hâlet Efendi'nin hırsının sınırı yoktu.
Nice şeyhülislamlar, veziriazamlar ve valiler onun komplolarının kurbanı olacaktı.
Nitekim Hâlet Efendi nihayet padişah buyruğu ile kendi başını da yedikten sonra ardından şu dizeler yakılacaktı:
Ne kendi eyledi râhat ne halka verdi huzûr
Yıkıldı gitti cihandan dayansın ehl-i kubûr
Hâlet Efendi fitne ü fücurda ne denli maharetliyse, değişen dünyayı okumakta o kadar basiretsizdi.
Bilhassa İkinci Mahmut'un devrimlerine karşı cephe alması ve eski düzenin yanında yer alması gözden düşmesine neden oldu.
En stratejik hatası da Yeniçeri Ocağı yanında yer almasıydı. Vaka-i Hayriye öncesi bu tutum devlet ricalinde kabul edilebilir bir durum değildi.
Tepedelenli Ali Paşa isyanı sonrası Hâlet Efendi gözden iyice düşmüş ve hedef tahtasına oturtulmuştu.
Hâlet Efendi, önce Bursa'ya ardından Konya'ya sürüldü. Ardından boğduruldu ve kafası gövdesinden kesildi.
Vücudu Konya'ya, Napolyon Bonaparte'ın taç giyme merasiminde görünen başı İstanbul'a getirildi ve padişaha sunuldu.
İşte yakın kadrajdan gösterdiğimiz, Napolyon Bonaparte'ın taç giyme merasimindeki kavuklu şahsın sırrı ve akıbeti böyle idi.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish