Onlara casusluk dahil olmak üzere birçok suçlama yöneltilmiş olsa da dünya çapındaki destekçileri için idam edilen 10 genç kadının tek suçu Bahai inancına mensup olmaları ve hayatlarının bedelini ödemeye razı olmalarıydı.
Bahailer, İran rejiminin zulmettiği azınlığa karşı gerçekleşen en korkunç katliamlardan biri olarak kabul edilen, 18 Haziran 1983 tarihini Şiraz'da Bahai kadınların idam edilmesinin 40. yıl dönümü olarak anıyorlar.
10 kadının idamı, Bahai topluluğu içinde hala dehşet uyandırıyor ancak aynı zamanda İran'da gündelik hayatta ayrımcılığa maruz kalan azınlık için de ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Bahailer, Eylül ayından bu yana kadınların önderliğinde gerçekleştirilen protestoların ardından, tüm İranlı kadınların bu kadınlardan güç almalarını umut ediyor.
Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre Cenevre'deki Dünya Bahai Birliği Temsilcisi Simin Fahendij, “Sayısız kadının yıllar boyunca cinsiyet eşitliği için zorlu bir yol izlediğini ve bu ilkeleri savunmayı seçen kadınların fedakarlıklarının bu yolda etkili olduğunu” ifade ediyor.
Bahailik’ten vazgeçmeleri dayatıldı
Dünya Bahai Birliği’ne göre 1982 yılının Ekim ve Kasım aylarında, kadınlar tutuklandı, işkence gördü ve avukatlarla iletişim hakkı ellerinden alındı. Hayatlarını kurtarmak için Şiiliği kabul etmeye zorlandılar.
Ancak onlar, kendileri için hazırlanan bildirilere imza atmayı reddetti. 18 Haziran 1983 tarihinde, Şiraz'daki Çovgan Meydanı'na götürülüp birbirlerinin gözleri önünde asılarak idam edildiler.
Olaydan iki gün önce, aynı meydanda Bahai altı erkek idam edildi ve bazıları bu 10 kadının akrabalarıydı. Dünya Bahai Birliği’ne göre 1979 Şubat Devrimi'ni takip eden dönemde gerçekleşen bir dizi idamla birlikte, 200’den fazla Bahai'nin asıldığı bildiriliyor.
ABD'deki Bahai Halkla İlişkiler Bürosu Direktörü Anthony Vance, Fransız haber ajansı AFP’ye verdiği demeçte, "10 kadının inancı, özveri ve güçleriyle yoğun fiziksel ve psikolojik baskılara karşı cesaretlerinden dolayı büyük bir gurur duyulduğunu" ifade ediyor.
25 yaşında idam edilen kadınlardan biri olan Akhtar Sabet'in akrabası olan Sevsen Sabet, hemşire olarak çalışan Akhtar’ın ‘saf, nazik, arkadaş canlısı ve sosyal’ biri olarak kendisiyle ilgili ‘güzel anıları’ olduğunu söyledi.
Sabet ayrıca şöyle dedi: "Hatta hapsedildiği süre boyunca yaşlılara ve hastalara yardım etti. Onların kahvaltılarını hazırladı, tıbbi tedavilerini sağladı ve giysilerini yıkadı. Sorgulamalar sırasında defalarca inancından vazgeçmesi istendi, böylece serbest bırakılabilirdi. Akhtar Sabet, inancını reddetmemekte direndi ve sonuç olarak idam edildi.”
Öte yandan başlangıçta kadınlarla birlikte tutuklanan ve serbest bırakıldıktan sonra yurtdışına kaçan Ruhiye Cihanpur, bu kadınları ‘ailelerini seven, eğitimlerine devam eden ve hayatlarını normal insanlar gibi yaşayan’ kişiler olarak tanımladı.
Cihanpur idam haberini aldığı andan bahsederken “Benim için büyük bir şok oldu. Yıkıcıydı. Kızları iyi tanıyordum” dedi.
Ancak inançlarından vazgeçmeme kararlarına şaşırmadığını söyleyen Cihanpur, “Bu seçimle karşı karşıya kaldıklarında hayatlarından vazgeçmeye hazırdılar. Hayat ve inanç onlar için aynı şeydi” şeklinde konuştu.
“Şiddetli baskı”
Anma töreni, İran'da yaşayan Bahailerin yeni bir zulüm dalgasıyla karşı karşıya olduğunu bir zamanda, Bahailer için özel bir önem taşıyor.
İran rejimi, Hristiyanlık, Yahudilik ve Zerdüştlük gibi diğer gayrimüslim azınlık dinlerinin aksine, Bahai inancını meşru bir kimlik olarak tanımıyor. Bu duruma rağmen, Bahai topluluğu hala ülkedeki en büyük gayrimüslim azınlık.
Bahailik, İran'da 19. yüzyılın başlarında Şii bir tarikat olarak kurulsa da süreç içerisinde yeni bir dine dönüştü.
Bahailer, günlük yaşamlarında resmi olarak ayrımcılığa maruz kaldıklarından, bu durumun bir iş kurmayı veya ölülerini gömmeyi çok zorlaştırdığından ve İran'da yüksek öğrenime erişimlerinin sistematik olarak engellendiğinden şikayet ediyorlar.
ABD'deki Bahai Halkla İlişkiler Bürosu Direktörü Anthony Vance, geçen yaz tutuklamalara ve baskınlara maruz kaldıkları için zulmün arttığına dikkat çekti. Ayrıca, İran Bahailerinin uzun süredir dağılmış gayri resmi liderlik grubunun eski üyeleri Mehveş Sabet ve Fariba Kemalabâdî’nin yeniden tutuklandığını ve 10 yıl hapis cezasına çarptırıldığını ifade etti. Daha önce 2008'den 2018'e kadar 10 yıl hapis yatmışlardı.
Vance “Bugün baskı şiddetli, her şeyi kapsıyor ve Bahailerin günlük yaşamının her yönünü işgal ediyor" diye ekledi.
Şark'ul Avsat