Sudan tehlikesi ve unutulma korkusu

Artık bu savaşla birlikte sabır yayının bir oku kalmadı. Bu an keskin bir dönüm noktası

Fotoğraf: AFP

Sudan savaşı 50'inci güne yaklaştı. Her yeni günün hesabı bir önceki günden farklı, kurbanlarının ve yaralılarının sayısı insani krizleri ağırlaşıyor.

Umutlar, Arap ve uluslararası arabuluculuğa bağlanıyor. Korku seviyesi yükseliyor.

Geleceğin aynalarında cehennemden kaçan mülteci sayısının artmasının, terörün geri dönüşünün, yasa dışı göçün canlanmasının ve uyuşturucu kaçakçılığının yarattığı korkuyu görüyoruz.

Kardeş ülkenin yaşadıklarının gölgesinde ne zaman gelecek günleri düşünsem, en önemli ve kendime en yakın gördüğüm Arap ülkelerinden birinin kaderi hakkında endişeleniyorum.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Sudan tüm bunları hak etmiyor. Korkunun sebebi sadece bu savaşın patlak vermesi değil, aksine korkumuz, en büyük korkumuz, savaşın durmadan veya umursanmadan sürmesi.

En tehlikeli savaşlar unutulmaya yüz tutmuş savaşlardır ve korkarım ki bu kardeş ülkede olacak.

Sudan savaşı sahneleri kan, kaos ve sabotajlara uyum sağlama ve bir arada yaşamaya alışma açısından de tanıdık ve normal hale geliyor.

Bu gerçekleştiğinde, doğası Nil Vadisi halkının nezaketini gösteren Sudan ve onun medeni ve eğitimli insanları için kayıplar ağırlaşacak.

Bazıları şunu sorabilir; Sudan savaşının unutulmasından korkmamın nedenleri nedir?

Soru mantıklı, cevap da mantıklı. Çağdaş ve şimdiki tarih bize bu tür deneyimleri, geçmişte patlak veren, sonra unutulana kadar yıllarca devam eden, etkileri ve izleri hâlâ bu ülkelerin haritalarına kazınmış o savaşları anlatıyor.

Örneğin Lübnan, 1975'te başlayıp 15 yıl süren ve 120 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği iç savaşın patlak vermesinden önce tanıdığımız ülke değil artık.

Dahası, bütün bunlar Lübnanlıların alıştığı ve birlikte yaşadığı günlük sahneler haline geldi. Aktif tarafların birbiri ile çekişen taraflar arasında toplumsal barışı sağlama iradesinin çökmesinin sonuçları felaket oldu.

Kimi zaman "Doğunun İsviçresi", kimi zaman "Doğunun Paris'i" ve "Sahilin Leydisi" olarak anılan bir ülkede yaşanan çarpıklıkları düzeltmeye yönelik hiçbir girişim başarı ile sonuçlanamadı.

Beyrut bu hastalığa, bu tür unutulmuş savaşlar hastalığına yakalandı. Savaşın devam etmesi iç cephede onu giderek daha kırılgan hale getiren bir felaket oldu.

Ekonomiyi kargaşaya sürükledi, Lübnan'ın egemenliğine ve iç işlerine müdahale eden dış pencerelerin açılmasına izin verdi.

İsrail, Lübnan'ı birden fazla kez işgal etmeye kalkıştı ve iç savaş sırasında ve sonrasında Lübnan saldırılara ve işgallere, kimliğini yok etme girişimlerine maruz kaldı. O ülke, Araplar için bir akciğerdi ve hâlâ da öyle.

Arap düşüncesi ve yaratıcılığı için özgür bir buluşma yeriydi. Tarafların iradesi ülkenin çıkarlarını üstün tutsaydı, akan kan ve cenaze kuyruklarını durdurmuş olsaydı, ülkenin bu sayfaları unutulmaz ve mevcut tehlikelere maruz kalmazdı.

Beyrut'un acıları, koca bir kara 10 yıl boyunca kanamaya devam eden Şam'ın acılarının yanında, hâlâ unutulma deposunda duruyor.

Şam'da Batı ve Doğu sistematik bir iç savaşı ateşleyerek, onu tüketmek için rekabet ediyorlar. İç savaş her şeye zarar verdi, milli devlet kurumlarını yok etti, kafelere ve meydanlara Şam yasemini yerine kan kokusu yayıldı.

Yıkım faturaları, tahribat ve şiddet arttı, evlatları ölüm cehenneminden sürgün köşelerine kaçmak için evlerini terk ettiler.

Suriye şimdi bu savaşın etkilerinden kurtuluyor ve oybirliğiyle Arap kalesine geri döndü. Ancak gerçeğin hatırası hâlâ alarm zillerini çalıyor, zira dünyanın da seyirci olarak izlediği kanlı bir savaşın unutulması nedeniyle savaştan önceki Suriye, savaştan sonraki Suriye değil.

Aynı tehlike "Cezayir'de Kara On Yıl" başlığıyla tarihe geçti. Libya ile Yemen'de ise bunu hâlâ yaşıyoruz.

Bu iki ülkeden önce Irak; komşularla savaşlar, dış işgaller ve iç işgallerle geçen "kara on yıllar" boyunca aynı acı zehri yudumladı.

Ulusal kartların açılması anlarında deneyimleri hatırlamak ve onların derin derslerinden yararlanmak gerekir.

Sudan bu acı deneyimlerden biri haline gelmeden önce boynuna bir zil asmalıyız ki herkes bu uyarıyı dikkate alsın.

Sudan daha önce iç savaşlar tehlikesini yaşadı ve bunun bedelini can, istikrar ve imkân kayıplarıyla ödedi.
 


Artık bu savaşla birlikte sabır yayının bir oku kalmadı. Bu an keskin bir dönüm noktası.

Tehlikenin peşine düşmez, yolunu kesmez, yayılmasını ve genişlemesini daimî ve unutulmuş bir tehlikeye dönüşmesini önlemezsek, coğrafyanın yolları bizi bir labirente sokar.

Bu savaşı unutma istasyonuna vardığımızda tek ve birleşik bir Sudan bulamayabiliriz ki, tüm bileşenleriyle Sudan halkı bunu kesinlikle kabul etmeyecektir.

Medeniyet, kültür ve insanlık bakımından zengin olan bu ülke için hiçbir Arap bunu temenni etmeyecektir.

Korkularımın ve tüm bu eşit deneyimlerin ortasında açık sözlü olacağım ve Arap dünyası ile Afrika'nın bu önemli ülkesini kurtarmak için tüm Sudanlı aktörlere fikri, ideolojik, etnik ve siyasi anlaşmazlıkların üstesinden gelme çağrısı yapacağım.

Böylece Sudan dış güçler arasındaki müdahale yarışının, irade ve nüfuz mücadelesinin bir arenası haline gelmeyecektir.

Bu noktada Şairlerin Emiri Ahmed Şevki'nin bir şiir dizesini hatırlıyorum.

Şevki, şöyle diyor:

Vatanımdan uzakta yükseklere varıp kazansam da başarılar
Hayallerimi okşamaya devam eder vatanın hatırası ve anılar

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU