Diplomasi, devletin statüsünü ve çıkarlarını en üst düzeye çıkarmak için müzakere ve pazarlığı esas alır.
Herhangi bir diplomasinin olgunluğu, bir devletin ülkeler arasındaki anlaşma ve ihtilaf alanlarını yönetme becerisiyle ölçülür.
Buna karşın bölgesel bir güç ile Büyük Beşli gibi süper güçler arasındaki anlaşma ve ihtilafı yönetme olgunluğu, bugün Suudi Arabistan Krallığı'nın eski ABD Başkanı Donald Trump dönemindeki ABD-Arap ve İslam Ülkeleri Zirvesi'nden tutun, Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi ve geçen hafta Cidde'de yapılan Arap Birliği Zirvesi'ne kadar çeşitli zirvelerinde tanık olduğumuz şeydir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Cidde'deki son zirvede ABD'nin itirazlarına ve uyarılarına rağmen Suriye Arap Birliği'ndeki her zamanki koltuğuna geri döndü ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski konuşma yaptı.
Tüm bunlardan önce Çin arabuluculuğunda Suudi Arabistan ve İran arasında ilişkilerin yeniden tesisi için bir anlaşma yapıldı ve bunun da bir ABD faturası oldu.
Suudi Arabistan Krallığı, Kral Selman bin Abdulaziz döneminde ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman yönetimi altında, bu şekilde Krallık ve büyük güçler arasında anlaşma ve ihtilaf sahalarını yönetti.
Bu, daha fazla esneklik gösterip devlete ve devletin gücüne güvenen bir dış politikayla yeni bir Suudi Arabistan ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Diplomasi, devletin statüsünü ve çıkarlarını en üst düzeye çıkarmak ve anlaşmazlık ve çatışma alanlarında yenilikçi çözümler ortaya koymak üzere uzlaşma noktalarını bulmak için müzakere ve pazarlığı esas alır.
Bu, ülkeler arasında politik, ekonomik ve kültürel ilişkiler inşa etmeye yardımcı olup dünya çapında güvenlik ve barışın inşasına katkıda bulunur.
Suudi Arabistan önceden, İslam'ın beşiği olarak Haremeyn-i Şerifeyn'i ziyaret edenlere hizmet etmeye dayalı manevi statüsü açısından dikkate alınırdı.
Bu sayede İslam dünyasında etkili bir konuma sahip olup Müslüman ülkelerle olan ittifakları da güç kartlarından biri olarak görülürdü.
Ayrıca Suudi Arabistan, büyük bir petrol üreticisi olarak da dikkate alınırdı. Buna ek olarak Arapçılığın beşiği olarak kabul edilirken Arap ülkeleriyle yaptığı ittifaklar da bölgesel bir Ortadoğu gücü haline gelmesini sağlardı.
Başka bir deyişle; bölgede ekonomik ve İslami açıdan bir ağırlık merkeziydi. Ancak bugün Suudi Arabistan, tüm bunların yanı sıra siyasi ağırlığıyla da dikkate alınıyor.
Gerek ABD ve Suudi Arabistan arabuluculuğunda yapılan Cidde anlaşmasıyla Sudan meselesinde gerek El-Ula Konferansı'nda körfez krizine çözüm bulup Katar'a uygulanan ambargonun kaldırılmasında olsun, bu ağırlığı görüyoruz.
Cidde Zirvesi, Arap dünyasının diplomatik ağırlık merkezinin Krallığa devredilmesini taçlandıran şey mi oldu?
Suudiler böyle düşünmüyor ve kardeş veya komşu ülkelerin rolünü azımsama gibi bir niyetlerinin olduğunu da sanmıyorum. Ancak işler böyle gelişti. Bu uluslararası ilişkilerin kanunudur.
Bugün Suudi Arabistan, Ortadoğu'daki olayların sahnesinde büyük bir oyuncudur. Bu bölge, 20'inci yüzyılın başından beri büyük güçlerin hırslarının odak noktası olmuştur.
Başta ABD, Rusya ve daha sonra Çin olmak üzere Ortadoğu'daki büyük güçlerin rolü tartışmaya kapalı bir meseledir. Ancak bu ülkelerle müzakereleri ve ortaklıkları bölgenin çıkarlarını gözetecek şekilde yönetmek, bugün Suudi Arabistan'ın çatışmadan veya böbürlenmeden yaptığı şeydir.
Suudi Arabistan Krallığı ile Kanada arasında daha önce bir kriz yaşanmıştı ve Krallığın Kanada ile silah ve tank sözleşmeleri vardı. Krallık gerilmedi, sadece öğrencilerinin, özellikle de tıp okuyanların Kanada'dan Krallığa dönmelerini istedi.
Bilmeyenler için, Suudi öğrenciler özel öğrenciler olarak Kanada hastanelerini dolduruyorlardı ve bu binlerce kişinin Kanada sağlık sisteminden çıkması bir felakete yol açabilirdi.
Suudi Arabistan, Kanada ile askeri anlaşmanın iptalini istemedi, sadece cezai şartı ödemesini talep etti. Daha sonra Kanada geri adım attı ve Krallık bu anlaşmazlıkta böbürlenip kurum satmadı.
Öyleyse bölgesel bir güç olarak gücünün boyutlarını ve Arap ve İslam dünyasında sahip olduğu desteğin boyutunu bilen olgun, esnek ve kendine güvenen bir diplomasi ile karşı karşıyayız.
Bu, Krallığın Zelenskiy ve Esed'i aynı zirvede ağırlamasına yardımcı oluyor. Zira çatışmaları çözmenin yolunun bu olduğuna güveni tam.
Bu güveni, süper güçlerle ihtilaf alanlarını yönetebilmesinden ve aynı zamanda anlaşma alanlarını da koruyabilmesinden geliyor. Krallığın küresel gücünün kaynağı budur.
Cidde Zirvesi bize daha önce bilmediğimiz bir Suudi Arabistan'ı yansıttı. Bize bölgesel bir devletin gücünü gösterdi ve aynı zamanda bu devletin gücünün yükselen bir grafiğiyle karşı karşıya olduğumuzu net bir şekilde ortaya koydu.
Arap dünyasının bir ağırlık merkezine sahip olması önemli. Öyle görünüyor ki Arap dünyası, Riyad anını yaşadığımız konusunda neredeyse hemfikir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Aybüke Gülbeyaz