Nobeli kazanan ilk siyahi kadın yazar Toni Morrison, önceki gün (6 Ağustos) 88 yaşında hayatını kaybetti. Hayatı boyunca ABD’de azınlıkların ve siyahilerin haklarını savunan büyük edebiyatçı, 21 Kasım 2016’da “16 yazardan Trump’ın Amerikası” başlıklı bir derleme için yazdığı yazıda adeta Amerika’nın bugünlerini öngörmüş ve yaşanan sürece kimsenin bakmadığı bir açıdan bakmıştı. New Yorker dergisinde de yayımlanan Morrison’un her zamanki eşsiz üslubundaki yazısını usta edebiyatçının anısına Independent Türkçe okurlarına sunuyoruz.
Bu ciddi bir proje. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bütün göçmenler farkında ki (her zaman da farkındaydılar) eğer gerçek, sahici Amerikalılar olmak istiyorlarsa anavatanlarına sadakatlerini zayıflatmak ve beyazlıklarını vurgulamak için yerel kimliklerine ikincil, aşağı bir şey gözüyle bakmak zorundalar. Avrupa devletlerinin aksine Amerika Birleşik Devletleri'nde beyazlık, birleştirici bir güç olarak el üstünde tutulur. Burada birçok insan için “Amerikalılığın” tanımı renktir.
Kölelik yasaları altında renklere göre sıralama gereksinimi barizdi; ne var ki insan-hakları-hareketi-sonrası değişen bugünün yasal sistemi altında Amerika'da beyazların kendi doğal üstünlüklerine inancı kayboldu. Hem de süratle kayboldu. "Beyaz olmayan” insanlar her yerde; uzun zamandır Amerika deyince akla gelen Amerika tanımını yok etmekle tehdit ediyorlar. Peki ya ondan sonra? Başka bir siyahi başkan mı? Çoğunluğunu siyahilerin oluşturduğu bir Senato mu? Üç siyahi Yüksek Mahkeme Yargıcı mı? Dehşet verici bir tehdit bu.
Bu tahammül edilemez değişimin gerçekleşme ihtimalini kısıtlamak ve beyazlığı tekrar ulusal kimliğin nişanesi mertebesine ulaştırmak için bir grup beyaz Amerikalı kendini feda ediyor. Bariz bir şekilde yapmak istemedikleri şeyleri yapmaya başladılar ve bunu yapabilmek için de (1) insanlık haysiyetini terk ediyor ve (2) korkak görünmeyi göze alıyorlar. Tavırlarının ne kadar da korkakça olduğunun farkında olmalarına ve bundan nefret etmelerine karşın hala Pazar okuluna devam eden küçük çocukları öldürecek ve beyaz bir çocuğu dua etmeye davet eden kilise cemaatini katledecek kadar iştahlılar. Korkaklıklarının böylesine çıplak teşhiri, yüz kızartıcı olmalı, yine de kiliseleri ateşe vermeye ve içlerinde dua eden insanlar varken kundaklamaya istekliler. Ve bu tarz zayıflık belirtileri utanç verici olsa da, siyahi çocukları sokak ortasında öldürmeye de o kadar hevesliler.
Beyaz üstünlük algısını canlı tutmak için, bu beyaz Amerikalılar silahları, silahsızların, korkmuşların, kendilerinden kaçan masumların tehdit oluşturmayan sırtlarına nişan almış vaziyette, kafalarını koni biçimli şapkaların ve Amerikan bayraklarının altına gizliyor; böylece mertçe ve yüz yüze karşı karşıya gelme onurundan da kendilerini mahrum bırakıyorlar. Şüphesiz kaçan bir adamı sırtından vurmak beyazların güçlülük varsayımına zarar veriyordur? Masumları trafik ışıklarında katletmek, siyahi kadınların yüzünü tutup pisliğe batırmak, siyahi çocuklara kelepçe takmak için vicdanı altında büzülmüş yetişkin beyaz adamın hazin dramı. Sadece korkmuş biri bunu yapar. Değil mi?
Siyahi erkek ve kadınlardan duydukları korkudan ötürü insanlıklarını bile terk etmeye hazır, güya külhanbeyi beyaz erkeklerin feda ettiği şeyler, yitirilmiş statünün gerçek dehşetini ortaya koyuyor.
Beyazların gücü ve üstünlüğü adına bu tuhaf fedakarlıkları yapan erkeklere acımak pek kolay değil. İtibar kaybı beyaz insanlar için (özellikle de beyaz erkekler için) kolay değil; ama başkalarının - özellikle de siyahilerin- onların üstünlüğüne inanmasını sürdürmek için hor görülmeyi ve daha olgun, daha kültürlü ve daha güçlülerin kendilerine sövüp saymasını göze alırlar. Eğer bu kadar cahil ve zavallı olmasalardı şeytani bir amacın hizmetinde çöken haysiyetlerinin yası tutulabilirdi.
"Doğası gereği daha iyi" olmanın, medeni muamele talep etmek ya da bunun için mücadele etmek zorunda kalmamanın rahatlığından vazgeçmek zor. Bir mağazaya girdiğinizde sizi takip eden gözlerin olmayacağının, lüks restoranların tercih edilen müşterisi olduğunuzu bilmenin güveni - beyazlığa ait bu sosyal reveransların tadı oburca çıkarılıyor.
Beyaz imtiyazın çöküşünün sonuçları o kadar korkutucu ki birçok Amerikalı savunmasızlara şiddet uygulanmasını destekleyen ve bunu güçlülük olarak tercüme eden siyasi bir programa akın etti. Bu insanlar öfkeli olmaktan çok korkmuş durumda ve korkuları o dereceye varmış ki dehşetten dizlerinin bağı çözülüyor.
Seçim Günü'nde, ne kadar da çok beyaz seçmen - en eğitimsizinden iyi eğitimlilerine kadar - Donald Trump'ın ektiği korku ve utanç tohumlarını şevkle bağrına bastı. Adalet Bakanlığı'nın siyahilere ev kiralamadığı için şirketini dava ettiği aday. Barack Obama'nın Amerika Birleşik Devletleri'nde doğup doğmadığını sorgulayan ve kampanya mitinginde bir Black Lives Matter (Siyahların Hayatı Önemlidir) eylemcisinin pataklanmasına göz yuman aday. Siyahi çalışanları kumarhanelerinin salonlarından uzak tutan aday. David Duke tarafından sevilen ve Ku Klux Klan tarafından desteklenen aday.
William Faulkner bunu neredeyse her Amerikan yazarından daha iyi anlamıştı. “Abşalom, Abşalom”da Güneyli üst sınıf bir aile için ensest, ailenin soyağacını lekeleyeceği kesin olan bir damla siyahi kanın varlığını kabul etmekten daha az tabu teşkil eder. Aile “beyazlığını” (bir kez daha) kaybetmektense adam öldürmeyi tercih eder.
Bu makale, 21 Kasım 2016 tarihli “Aftermath: Sixteen Writers on Trump's America” adlı daha büyük bir yayının parçasıdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.newyorker.com/magazine/2016/11/21
Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral