Tarladan markete, etiketten sofraya: Gıda

Türkiye uzunca bir süredir gıda fiyatlarındaki artışı, zincir marketleri üzerinden tartışıyor. Peki asıl sorun etikette mi yoksa Türkiye'nin tarım politikası ile ilgili bir sıkıntı mı var? Uzmanlar Independent Türkçe için yanıtladı

Çiftçi kardeşlerim özellikle bunu size hatırlatıyorum. Çiftçilerimizin en önemli girdileri olan kimyevi gübre ve karma hayvan yemi fiyatlarında hem indirim yapıyor hem de fiyat sabitlemesine gidiyoruz. 

Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı

Türkiye'de bir zamanlar okul sıralarında genç dimağlara öğretilen memleketin bir tarım ülkesi olduğu, kendi kendine yetebildiğiydi.

Yıllar birbirini kovaladı, kentler büyüdü, köyler küçüldü, çiftçiler ve hayvancılar için işler her geçen gün zorlaştı.

Üreticinin yaşadığı ne sıkıntı varsa aynı oranda tüketiciye de yansıdı.

Çok değil 1990'da 0,76 hektar olan kişi başına toplam tarım alanı miktarı 2018'de 0,46 hektar alana kadar geriledi.

2020'de toplam ekilebilir alanın 23 bin 136 hektar olduğu düşünüldüğünde kişi başı üretim için alan 0,28 hektara kadar düştü.

Dünya ve Avrupa'ya göre hala yüksek olsa bile ülkedeki bu daralma önce üretici sonra tüketiciyi etkiler oldu.

Yukarıdaki veriler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan.

Verilerden bağımsız olan ise bir yanda üretici, bir yanda tüketicinin zor durumda olduğu.

Hayat herkes için güç, herkes için pahalı.

"Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti" diye başlayan atasözü geçerliliğini çoktan yitirdi.

Türkiye'de pandemi döneminde market rafları İngiltere gibi boşalmadı ama kimilerine göre yoksul kesim artık akşam pazarlarına bile gidemez hale geldi. 

Vatandaşın dün midesine girenle bugün midesine giren gıdanın fiyatı uçurum misali...

Belki de son birkaç yılın tartışma konusu tarladan sofralarımıza değin bin bir güçlükle ulaşan gıdanın artık iyice pahalı hale gelmesinin ardında yatan tek nedense "son durak" zincir marketler değil.

Sıkıntının özü zincir marketlere ulaşan o meşakkatli yol, yani biraz da Türkiye'nin tarım politikalarıyla ilgili.

Her ne kadar dönemin başbakanı Binali Yıldırım TBMM'deki 2018 bütçe sunumunda "Ülkemiz, Avrupa'da tarımda bir numara. Evet, bir numara. Niye güldünüz?" dese de muhalefetin dünkü tepkisi devam ediyor.

Bu süre zarfında en çok isyan eden ise haliyle üretici.

Tarih 9 Ekim 2022.

Adanalı bir çiftçi mazotun fiyatından yakınıyor, artık ne yapacağını bilemediğini söylüyor.

Bir başkası, Amasyalı çiftçi Necati mazotu pet şişelerle 5'er litre 5'er litre aldığını anlatıp herkese borcu olduğundan yakınıyor.

Aslında çoğu çiftçinin dediği gibi mazot hayatlarını altüst etti.

Ve gıdanın hammaddesi tarım ürünlerinin üretilmesi için birçok girdi var.

Tohum, fide, fidan, gübre, ilaç, işçilik…

Bir başka deyişle para, mazot, traktör, hasat, arazi kirası, su, enerji…

İşte bu girdilerin fiyatından ötürü maliyet oluşuyor.

Çiftçi, üretimini bu girdilerle yapıyor.

Girdi maliyetini karşılamayınca gelir elde edemiyor.

Gelir elde edemeyince zarar ediyor.

Sonra üretimden vazgeçiyor.

Ve kaçınılmaz sonuç; etiketler değişiyor, fiyatlar yükseliyor.

Erdoğan'dan çiftçilere indirim ve fiyat sabitlemesi mesajı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 26 Aralık'taki kabine toplantısının ardından bu konuya temas etti.

"Çiftçilerimizin en önemli girdileri olan kimyevi gübre ve karma hayvan yemi fiyatlarında hem indirim yapıyor hem de fiyat sabitlemesine gidiyoruz" mesajı verdi.

Küresel ekonominin krizde olduğu düşünüldüğünde, enerji ve gıda başta olmak üzere emtia fiyatlarında aşırı yükselişin sancılarını da finansal piyasalarda dengesizlik yaratıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 10 ay önce böyle demişti.

Piyasalarda dengesizlik devam ediyor.

Türkiye de gıda enflasyonunda açık ara birinci

38 OECD ülkesi arasındaki yüzde 99'luk oran o birinciliğin göstergesi.

Hatta öyle ki; memleketin oranının grafiklere bile sığmadığı çok belli.

Üç harfliler krizi

Cumhur İttifakı'nın ama özellikle de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin hedefinde ise "üç harfliler" diye anılan zincir marketler var.

Bilhassa BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç'ın "FETÖ terör örgütüyle bizi tehdit eden parti liderlerine söyleyeceklerimiz var. Bu ülkenin güzel insanları sizlerin yalanlarına hiçbir şekilde itibar etmediler" açıklamasından kısa süre sonra bu ayın başında Gıda Perakendecilere Derneği Başkanlığı'ndan istifası halkın gıda derdinin de ötesine geçip meseleyi siyasi zemine taşıdı.

Son olarak 26 Aralık'ta Ticaret Bakanı Mehmet Muş, BİM dahil sektörün güçlü temsilcileriyle bir araya gelip "Asgari ücret zammı sonrası etiket fiyatlarıyla ilgili uyarılarda bulunduk. Piyasa düzenini ve işleyişini bozmaya dönük haksız fiyat artışlarına asla müsaade etmeyeceğiz" mesajı verdi.

İşin aslı mevzu bazen gıdadan çıkıyor gibi.

Hükümet bir yandan zincir marketleri "uyarıyor"

Bir yandan "Tarım kredi kooperatiflerinde en ucuzunu vereceğiz" diyor.

Aslına bakılırsa yaşamın asgarisi bile artık azami zorluk teşkil ediyor.

Öyle ya da böyle temel gıdaya ulaşım gittikçe zorlaşıyor.

Asıl sorun gerçekten de zincir marketler mi?

Soru bu.

Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım'a göre gıda fiyatlarının yükselişinde marketlerin de etkisi var ama tüm sorumluluğu marketlere yüklemek doğru değil:

Marketler bu hükümet döneminde çok desteklendi ve gıda piyasasını domine eden, kontrol eden bir yapıya kavuştular. İş aslında tarlada başlıyor. Uygulanan yanlış tarım politikalarından kaynaklanıyor. Ve hükümet çözümü tarladan başlayarak aramak yerine hep bir suçlu arıyor.

Tarım ve hayvancılık konusunda uzmanlığı ile bilinen eski sendikacı ve CHP Niğde milletvekili Ömer Fethi Gürer ise AK Parti hükümetlerinin iktidarları süresince sürekli tek suçlu marketler algısı yaratıldığı kanaatinde:

İktidar kendi beceriksizliğini ve yanlış tarım politikalarını saklıyor. Bu nedenle de kamuoyu sanki marketler bu fiyat artışını yapıyormuş gibi sanki iktidarın sorumluluğu yokmuş gibi davranıyorlar.

Birçok uzmana göre sorunun ana kaynağı Türkiye'nin tarım politikası

Asıl sorun etikette değil etikete uzanan yolda.

Yani üretimin ilk halkası tarlada.

Ali Ekber Yıldırım, genel anlamda hükümetin işin asıl nedeni olan tarladan başlayan süreçten çok hep etiket üzerinden sorunu çözmeye çalıştığını öne sürüyor.

Ekonomistler Platformu Başkanı Dr. Oğuz Demir ise maliyetlerdeki artışa işaret ediyor.

Üretimin maliyetlerdeki artışa çok sert tepki verdiğini belirten Demir, Türkiye'deki çiftçinin tarım politikasının kendisine sağladığı desteğin kısıtlı kalması nedeniyle hızlı şekilde üretimi kestiğinden bahsediyor, nakliye maliyetlerini de anımsatarak:

Tabii nakliye maliyetleri de çok yüksek. Yani mesele sadece tarım politikasıyla sınırlı değil.  Benzindeki, motorindeki, akaryakıt fiyatlarındaki artış nakliye başta olmak üzere ulaştırma maliyetlerini artırıyor. Bütün bunlar üst üste gelince biz tarladan çıkan ürünü masaya geldiğinde oldukça pahalı olduğunu görüyoruz.

Erdoğan: Müjdeyi veriyorum

Cumhurbaşkanı Erdoğan son kabine toplantısı sonrası çiftçilere yolladı mesajını.

Onlar için en büyük dertlerden birine işaret edip, "Müjdeyi veriyorum" dedi, gübre ve yem fiyatlarının nisan sonuna kadar sabitlendiğini belirtti.

Tıpkı 16 Şubat'ta bir başka kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada olduğu gibi güçlük yaşayan tarım ve hayvancılık sektörüne seslendi.

Erdoğan on ay önce de "Tarım kredi kooperatiflerinin satış merkezlerinde hafta başı itibarıyla üre ve çay gübrelerinin fiyatlarında yüzde 30'a varan indirim yaptık. Buna ilave olarak yarından itibaren can gübresi, amonyum sülfat ve nitro power gübrelerinde de yüzde 30'luk indirime gidiliyor. Yine yarından itibaren karma hayvan yemi yüzde 12 indirimle satılmaya başlanacaktır" demişti.

Jeopolitik riskler, tarım ve gıdanın stratejik önemi

Yukarıdaki altı sözcüğün içerdiği anlamda uzlaşmayan yok gibi.

Son olarak Tarım Bakanı Vahit Kirişçi de meclisteki bütçe görüşmeleri esnasında "Jeopolitik riskler tarım ve gıdanın stratejik önemini daha da belirgin hale getirmiştir" diye konuştu.

Tarım ve gıda stratejik önemde ama bir başka stratejik nokta Türkiye'nin tarımsal üretimde kullanılan temel girdilerde dışa bağımlı olması.

Kömürde yüzde 50, petrolde yüzde 92, doğalgazda yüzde 98 yani enerjide yüzde 72 dışa bağımlılık söz konusu.

Gübrede bu oran yüzde 95'i buluyor.

Zirai ilaç, bazı ürünlerin tohumu yine dışa bağımlı...

Hayvancılık yapanlar için temel girdi yem.

Yem hammaddelerin de yüzde 60'i dışa bağımlı görünüyor.

Yıllardır tarım üzerine kaleme aldığı yazılarla bilinen, sektörün uzman isimlerinden Ali Ekber Yıldırım, gübrede son 1 yılda eylül ayı verileriyle yüzde 227'lik bir artış olduğuna dikkat çekiyor:

Mazota bakıyoruz yüzde 194. yemde yüzde 145. bunlar küçük oranlar değil. Genel anlamda ise tarımdaki girdi fiyat endeksindeki artış yüzde 138. Genel anlamda ise tarımdaki girdi fiyat endeksindeki artış yüzde 138.

İşte tüm bu fiyat artışları çiftçinin üretim maliyetini, üretim maliyeti de üretilen ürün fiyatını artırıyor.

Dışa bağımlı olunca fiyatları kontrol zorlaşıyor, döviz arttıkça üretim maliyeti de artıyor.

Ekonomist Oğuz Demir de asıl meselenin Türkiye'nin enflasyonunu körükleyen, son bir yıl zarfından yaşanılan kur artışı olduğunu söylüyor:

Dolayısıyla ithal ettiğimiz malların maliyetindeki artış bu. Bütün sektörler de var. Tarımda bizim her gün yemek yemeye ihtiyacımız yüksek olması nedeniyle daha belirgin oluyor. Yani gidip senede bir kere belki buzdolabı alıyorsunuz ya da 10 senede bir… Buzdolabı üreticisinin artan maliyeti sizin gözünüze çok batmıyor. Ama ya gıda? Her gün marketteyiz, pazardayız, yemek zorundayız. O daha çok gözümüze batıyor.

Üretim bölgesi ile tüketim bölgesi mesafesi açılınca mı?

Bu sefer taşıma, nakliye, lojistik maliyeti ekleniyor

CHP Niğde milletvekili Ömer Fethi Gürer, ilaçta, tohumda, mazotta, elektrikte yani çiftçinin doğrudan giderlerindeki artışın dışında ilginç bir noktaya temas ediyor:

TÜİK verilerine göre yüzde 200'lerde görünen gübredeki artışı Tarım ve Orman Bakanlığı'na soru önergesi verdiğimde bana yüzde 342'lik bir yıllık artış olduğunu bana bakanlık bildirdi. Yani bu kadar ürünlerde, çiftçinin kullandığı ürünlerde fiyat artışı tabii girdi maliyetlerindeki oluşumla maliyeti artırdı.

Yani gıda fiyatları inanılmaz artıyor.

Yani girdi fiyatları etikete zam olarak yansıyor.

Yani marketi protesto da, üç harflilere tepki de, devlet büyüklerinden özür de, etiketi değiştirmek de pek fayda etmiyor.

Çözüm aslında tarım politikasını yeniden inşadan geçiyor.

Bakalım hükümetin son hamlesi işe yarayacak mı?

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU