"Orada bir adaletin tesisi için varız. Devlet terörü estiren zalim Esed'in hükümdarlığına son vermek için biz oraya girdik, başka bir şey için değil."
Bu sözler Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ait.
Erdoğan bu sözleri Kasım 2016'da Fırat Kalkanı Harekatı'na ilişkin yaptığı açıklamada söyledi.
Türkiye, Suriye'de iç savaşın başladığı 2011'den itibaren muhaliflere destek vererek Devlet Başkanı Beşşar Esad'a karşı tavır aldı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Cumhurbaşkanı, 2012 yılında, "İnşallah biz en kısa zamanda Şam'a gidecek, Selahaddin-i Eyyubi'nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii'nde namazımızı da kılacağız" da demişti.
Geçen sürede ne Esad devrildi ne de herhangi bir Türk yetkili Emevi Camii'nde namaz kılabildi.
2011'den itibaren Suriye ile Türkiye arasında çok sert rüzgarlar esmesine karşın son dönemde ortamın yumuşatılmasının istendiğini ortaya koyan mesajlar veriliyor.
"Muhalefetle rejim anlaşmalı"
Türkiye ile Suriye arasındaki ilk büyük resmi temas Ekim 2021'de Belgrad'daki Bağlantısızlar Toplantısı'nda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad arasında gerçekleşti.
Çavuşoğlu burada Suriyeli mevkidaşına "muhalefetle rejimin anlaşması gerektiğini" söylemişti.
Çavuşoğlu'nun geçen günlerde kamuoyuna açıkladığı bu temasın ardından Ankara'dan Şam yönetimine diyalog mesajları gelmeye başladı.
Erdoğan'ın Ukrayna dönüşü uçakta, bir gazetecinin sorusu üzerine "Bizim Esed'i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok. Devletler arasında hiçbir zaman siyasi diyalog veya diplomasi kesip atılamaz. Suriye ile daha ileri seviyede adımları temin etmemiz gerekiyor" demesi, Şam'la daha temasın artacağı şeklinde yorumlandı.
Türkiye'nin Suriye'ye ilişkin mesajları tartışılırken, Vatan Partisi'nden Doğu Perinçek ve Ethem Sancak da Şam'a ziyaret planlıyor.
Peki Ankara, rejim ile muhalifleri uzlaştırabilir mi?
Vatan Partisi'nin ziyaretinden bir sonuç alınır mı?
Independent Türkçe, bazı emekli büyükelçi ve siyasi aktörlerden Türkiye'nin Suriye'de geldiği noktayı değerlendirmesini istedi.
"Suriye güvende olduğu sürece Türkiye güvendedir"
Eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Ankara'nın Şam politikasının başından itibaren yanlış olduğu görüşünde.
Türkiye'nin Suriye ile 900 kilometreden fazla sınırı olduğunu hatırlatan Çetin, "Suriye güvende olduğu sürece Türkiye güvendedir. Esad'ın devrilmesi gündemin birinci maddesi yapılmamalıydı" dedi.
Şam yönetimiyle doğru diyalog kurulması halinde mülteci problemi ya da sınır bölgelerinde güvenlik sorunu yaşanmayacağını ileri süren Çetin, "Türkiye diyalog yerine Esad'a karşı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adlı muhalifleri örgütledi. Oysa diyalog olsaydı bugün bu kadar sorun birikmiş olmazdı. Ne kadar erken diyalog olsa o kadar iyi ama Rusya söylemeden bizim bunu yapmamız gerekirdi" diye konuştu.
"Kimin yöneteceğine Suriye halkı karar vermeli"
Ankara'nın biran önce Şam yönetimi ile diyalog başlatmasının önemine vurgu yapan Çetin, "Suriye'de IŞİD, EL Kaide gibi birçok silahlı unsur var. Esad'ın Türkiye'den bu unsurlarla ilişkisini kesmesini ve Türk askerlerinin topraklarından çıkmasını isteyeceğini düşünüyorum. Sorunların çözümü çok kolay olmasa da diyalog başlamalı. Gecikmeli de olsa Şam ile uzlaşmak lazım. Şam'ı kimin yöneteceğine Suriye halkı karar vermeli. Bir ülkeye dışarıdan demokrasi getirilemediği gibi yönetimi de değiştirilemez. En doğru karar diyalogun biran evvel başlamasıdır" değerlendirmesinde bulundu.
"Uzlaştırma iddiasıyla yola çıkması doğru değil"
Emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu da Çetin gibi Türkiye'nin Suriye politikasının başından itibaren yanlış olduğu görüşünde.
Türkiye'nin Suriye'nin çözümüne katkı sunabilmesinin nereden başladığına bağlı olduğunu belirten Loğoğlu, "Eğer uzlaştırma iddiasıyla yola çıkıyorsa bu doğru ve verimli bir strateji olmaz" yorumunda bulundu.
Ankara'nın ilk başta Şam yönetimiyle oturup hangi konuların öncelikli olduğu hangilerinin ise sona bırakılacağıyla ilgili bir hazırlık yapması gerektiğini kaydeden Loğoğlu, "Burada önemli olan Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzelmesidir. İlişkilerin düzeltilmesinin bir boyutu olarak Ankara'nın Suriye'yi ilgilendiren iç sorunlarına nasıl katkı yapabileceğini konuları görüşmesi gerekir" dedi ve ekledi:
"Muhalefet ile Esad'ı uzlaştırmak çok yanlış bir çıkış olur çünkü Ankara'nın muhalefet olarak tanımladığı kesimler, Şam tarafından terörist olarak görülüyor. Öncelik Ankara-Şam ilişkilerinin normalleştirilmesidir. Vatan Partisi yöneticilerinin Şam ziyareti tamamen faydadan ari değil ama görüşmelerin diplomatik kanallardan yürütülmesi daha doğru ve verimli olur."
"Suriye'yi iç politikaya alet eden Erdoğan'ın inandırıcılığı yok"
İYİ Parti Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı emekli büyükelçi Ahmet Kamil Erozan, iktidarın bu haliyle Suriye meselesinde çözüme katkı sunamayacağı görüşünde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriye meselesini tamamen iç politik sebeplerle yaptığını aktaran Erozan, "Bir defa Erdoğan'ın inandırıcılığı yok. Harap olmuş birinin arabulucu olması mümkün değil" dedi.
Bugün itfaiyecilik yapmaya çalışsa da Erdoğan'ın zamanında ateşe benzin döker gibi Suriye meselesine yaklaşım gösterdiğini kaydeden Erozan, "Böyle bir kimliğin aracılık yapması mümkün değil. İktidar bu haliyle Suriye'de çözüme katkı sunamaz durumda. Erdoğan'ın açıklamalarının arkasında sığınmacılar meselesi var. Yani ‘barışacağım ve sığınmacıları göndereceğim' diyor. İç politikada iktidar üzerindeki en büyük baskı sığınmacılar meselesidir. Daha çok iç politik meselelerle böyle bir manevra yapmaya çalışıyor" ifadelerini kullandı.
"Türkiye'nin yapması gereken Cenevre'ye destek vermesidir"
Şam'a ziyaret gerçekleştirecek Vatan Partisi heyeti için "bunlardan ancak turist olur, turistik yerleri gezer ve gelirler" eleştirisinde bulunan Erozan, devamında şunları söyledi:
"Şu an zaten taraflar arasında aracılığa gerek kalmaksızın Cenevre'de yürütülen bir süreç var. Türkiye'nin yapması gereken destek verip süreci hızlandırmasıdır. Ukrayna-Rusya, arasında ya da İsrail-Filistin arasında arabuluculuk… Daha doğrusu iktidarın arabuluculuk gibi bir takıntısı var. Bunlar kendilerini arabuluculuğun şampiyonu sanıyor. Çaba göstermek istiyorlarsa Cenevre'deki süreci süratle sonuçlandırmak için katkı sunsunlar."
"AKP'nin Kürt karşıtlığı siyaseti çözüm getiremez"
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel'e göre Türkiye'nin Suriye'de bir çözüm perspektifi yok.
Ankara'nın tek hedefinin Kürtleri statüsüz bırakmak olduğunu savunan Temel, Türkiye'nin Suriye'de bazı yerleşim yerlerini kontrol altına almasını "işgal" olarak nitelendiriyor.
"Hükümet kendine bağlı güçleri yerleştirdiği tüm alanlardan çekilmesi için temel şart olarak Kürtlerin sahip olduğu hakların geri alınmasını öne sürecek. Bu da çözüm siyaseti değil, pazarlık ve şantaj siyasetidir" dedi.
"En doğru siyaset çözümü Suriyeli halka bırakmaktır"
Türkiye tarafından desteklenen silahlı unsurların Şam yönetimi tarafından "terörist" grup olarak görüldüğünü kaydeden Temel, "Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, bulundukları bölgelerden çekilip çekilmeyeceklerini açıklamadan, muhalefet olarak gördükleri ancak kontrol ettikleri yerlerde birçok insanlık suçunu işlemiş bu grupları Şam ile barıştırmaktan, uzlaştırmaktan söz ediyor. Açıklamadan sonra Türkiye bayraklarının yakılmasından anlıyoruz ki bu iş hem rejim hem de gruplar için kolay olmayacak" ifadelerine yer verdi.
"Suriye'de çözümden söz eden Türkiye'nin daha önceki gün rejime ait askeri karargahı bombaladı, SİHA ve İHA'lar neredeyse her gün Kamışlı ve Kobani'yi vuruyor" diyen Temel, şunları kaydetti:
Bu yüzden ne kadar barıştan söz etse de Türkiye'nin temel siyaseti Suriye ve Rojava'yı istikrarsızlaştırmak, işgal ve yeni saldırılara zemin hazırlamaktır. Tüm eylemleri bunu gösteriyor. En doğru siyaset Suriye'deki çözümü Suriyeli halklara bırakmak. Türkiye bu pozisyona çekilirse ancak çözüme hizmet eder. Pazarlık, şantaj ve Kürt düşmanlığı bir çözüm siyaseti olamaz.
"Uluslararası kurumlar gözetiminde yapılmalı"
Gelecek Partisi Genel Sekreteri emekli büyükelçi Kani Torun ise Esad ile görüşmenin uluslararası kurumların gözetiminde yapılması gerektiğini söyledi.
Uluslararası girişim olmadan Ankara'nın çözüme katkı sunmasının çok zor olacağına değinen Torun, "Yaptıkları yanına kar kalacak şekilde gidip Esad ile el sıkıştığınızda Şam'ın yurt dışından hiçbir mülteciyi geri almayacağını biliyoruz. Çünkü Esad bunun için üzerinde hiç baskı hissetmeyecektir" tespitinde bulundu.
Muhalefetle göstermelik anlaşma yapılsa bile kimsenin Esad'a güvenip geri dönmeyeceğini belirten Torun, "Esad ile görüşme olacaksa uluslararası kurum ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2254 sayılı kararı doğrultusunda bir geçiş süreci olacak şekilde yapılması gerekiyor. 2254 sayılı kararı duruyor ve maalesef uygulanmadı" şeklinde konuştu.
"Vatan Partisi'nin ziyaretinin hiçbir kıymeti yok"
Ankara'nın Moskova ve Washington ile ilişkilerini artırıp BM kararının uygulanması için Esad'a baskı yapmasının işleri kolaylaştıracağının altını çizen Torun, sözlerini şöyle sürdürdü:
Eğer baskı olursa Şam rejimi mültecileri geri almak zorunda hisseder. Ama hiçbir şey olmamış gibi gider görüşürseniz, Esad kendini baskı altında hissetmeyeceği için yurt dışına çıkan mülteciler geri dönmez. Öte yandan Vatan Partisi'nin ziyaretinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Ziyaretten bir şey çıkmaz. Gerçekten Türkiye mültecileri geri göndermek istiyorsa bunu uluslararası kurumları devreye sokarak yapmalıdır.
"Ölüm yaşanmadan, kan akmadan yönetilebilirdi"
Saadet Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kaya da 11 yıldır Suriye'de yaşananların sürecin yanlış yönetilmesinden kaynaklı olduğu görüşünde.
Olayların başlamasıyla birlikte Ankara'nın ülke ve bölge gerçekliklerinden bağımsız tamamen ABD'nin gözlüğüyle meseleye yaklaştığı için sürecin bu noktaya geldiğine öne süren Kaya, "Süreç, daha farklı bir şekilde, ölümler yaşanmadan, kan akmadan yönetilebilirdi" dedi.
Bölgede kan ve gözyaşının akmaması ve istikrarsızlığın artmaması için Saadet Partisi olarak 2011-12 yılında Şam'a Esad ile görüşmeye gittiklerini anımsatan Kaya, "Esad'a ‘istikrarsızlığın artmasında bütün bölge etkilenir, bölge ülkeleri olarak kendi sorunlarımızı kendimiz çözmeliyiz, Moskova ve Washington'un müdahalesi çözüme katkı sunmaz' dedik. Bunu bizzat Esad'a söyledik" diye konuştu.
"Ankara masaya güçlü oturacağız zannına kapıldı"
Ankara'nın Suriye politikasını üç ayrı dönem şeklinde ayırmak gerektiğine değinen Kaya, "İlk dönem 2011-15 arası. Bu tarihte Türkiye tamamen Amerika tezleriyle Suriye'ye baktı. Ankara Obama'nın ‘Esad yürüyen bir ölüdür' açıklamasıyla ‘Esad gidecek biz ABD ile masada güçlü bir şekilde oturacağız' zannına kapıldı. Ancak Obama 2015'te ‘Biz Rusya ve İran ile çalışabiliriz' dediğinde Türkiye şok oldu" dedi ve sözlerini şöyle tamamladı:
2017 Astana'dan sonra Suriye'de çözümün ancak Rusya ve İran ile daha mümkün olabileceğini düşünen bir Türkiye ortaya çıktı. Ve o sürecin sonunda da bugün Şam ile görüşme ihtimalinin ne kadar öne çıktığı belli oldu. Bugün Suriye'de farklı yapılar, terör yapılanmaları, İdlib gibi birçok sorun var. Türkiye'nin her hal ve şart altında sığınmacı problemi ve güvenlik endişelerini giderebilmesi için Şam yönetimi ile iletişim kurma ve meseleleri değerlendirme görüşmelerini olumlu bulduğumuz belirtmek isterim.
© The Independentturkish