Ayrık otlarını Esad'la temizleyelim

İsmail Çetin Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Ortadoğu'yu Arap Baharı ile yangın yerine çevirerek, Müslüman'ı Müslüman'a düşman yapan; ülkeleri kimlik ve kişiliksiz yapmak için her türlü oyunu oynayan ve ektiği nifak tohumları ile bölgeyi ateş topuna çeviren, Doğu Blokunda "Doğu Bloku Baharı" ile Ukrayna ile Rusya'ya tampon oluşturan ve son olarak da Tayvan hamlesi ile Çin'i kışkırtarak o bölgeyi "Uzak Doğu Baharı"nı getirmeye çalışarak savaşa sürüklemek isteyen ABD, AB ve İsrail ortak aklı yine işbaşında.

Türkiye-Suriye savaşı çıkarmanın peşinde koşuyor. 

Bu bölgede İsrail'in çıkarları doğrultusunda hareket eden, el attığı ülkelerde istediği atı oynatarak bölgeyi yangın yerine döndüren bu azılı fitnecilerin geçmişten günümüze asıl amacı, bölgedeki iki büyük güç olan Türkiye ve İran arasında savaş çıkarmak.

Lakin bunu hiçbir zaman beceremeyen bu bozuk düşünceli zihniyetler, 'o olmadı bu olsun' diyerek farklı planları devreye koymaya çalışarak Suriye ile Türkiye arasında bir savaş çıkarma altyapısını oluşturma derdine düştüler.

Atatürk Türkiye'sinde amacına ulaşamayanlar yıllarca planladıkları sinsi oyunlarını devreye koymak, bu bölgede istediği atı koşturmak adına ülkemizdeki işbirlikçilerini devreye koyarak amacına ulaşmaya çalışmış, işbirlikçiler de ABD'nin değirmenine -bütün uyarılara rağmen- su taşımaktan geriye durmamışlardır.


ABD, AB ve İsrail bu bölgede, Doğu Blokundan ve farklı kıtalarda ülkelerin yer altı kaynaklarını ve insanlarını sömürmek amaçlarına ek olarak risk haline gelen, güçlü ve güçlenen devletlerin blok bir güç haline gelmesini engellemek adına; insanlar ölmüş, yurdundan olmuş, sakat kalmış, ceset şehirler oluşmuş umurunda olmadan hiç durmadan her türlü oyunları devreye koymaktan zerre miktar imtina etmeyerek hareket etmektedir.

Temelleri atılırken ABD eksenli bir politika izleyerek bölgeyi ve ülkemizi bu vaziyete getiren zihniyetin geçmiş ameline bakacak olursak; "Irak'a ilk bomba düştüğünde 8,5 milyar dolar hesabımızda olacak" diyen zihniyetin bölgenin ateş topuna çevrilmesinde katkısının olmadığını düşünmek ahmakça ve cahilce olacağına ek olarak; "Papaz elbisesi dahi giyerim" demekten imtina etmeyenlere tavsiyemiz ülkemizin çıkarları için Esad'la görüşmenin çok da zor olmayacağıdır.

Bu olayların bugünkü halinin dünkü ilk halini ele alıp tabanına inecek olursak; 
planlı bir şekilde Arap Baharı ile Ortadoğu'daki bütün ülkeleri karıştırıp, kan gölüne çevirerek, çıkarları ve İsrail'in çıkarları doğrultusunda işbirlikçileri ile dizayn etmeye çalışan ve bunu da "demokrasiyi getireceğim" yalanı ile makyajlayan ABD'nin, birçok ülkede amacına ulaştığı aşikârdır.

Bu bölgedeki huzur, birlik, beraberlik ve kardeşlik olgularını kaybettirerek barışın hâkim olduğu dönemde işbirlikçileri ile ektiği nifak tohumları sayesinde bölgenin kimyasını bozarak ülke içinde yaşayan toplumu birbirine kırdırmakla kalmayarak ülkeleri de birbirine düşman etti. 

Buradan hareketle olayı ülkemiz açısından ele alacak olursak, neticede BOP'un nihai hedefi Türkiye olduğu için ülkemizde de FETÖ ile kalkışma yapmaya çalışan ABD, sert kayaya çarptı.

Atatürk'ün inşa ettiği bu vatan topraklarında yaşayan Türk Milleti'nin aidiyet duygusunun yüksek olması hasebiyle başarılı olamadı.

Hiçbir zaman da olamayacağının altını çizerim. Çünkü bu ülkede 85 milyon, Atatürk'ün Hacı Bektaş mayası ile karmış olduğu harç ile sımsıkı şekilde bir, beraber ve kardeştir. 

Suriye olayının arka planına bakarak 11 yıl önceye gidecek olursak; hiç alakamız olmayan bu olayda ABD'nin girmek istediği Suriye'de kendimizi bulduk.

Belli bir süre sonra ise ABD kendisini soyutlayarak Suriye sorununu ülkemizin kucağına bıraktı. 

Günün sonunda; vatanından edilen Suriye halkı olurken, işin posası da ülkemize kaldı.

Suriye ve diğer komşularımızla kötü olan biz, sınırları ile toprak bütünlüğü tehlikeye giren biz, ne idüğü belli olmayan milyonlarca sözde mülteciyi avucunda bulan biz, terör örgütlerinin sınırımızda cirit attığı bir ülke haline gelen, bayrağı yakılan, Suriye ile savaş noktasına gelen bir ülke konumuna gelen yine biz olduk.

"Ağrımayan başa bez sarılmaz" atasözünden hareketle, başına iş açmakta çok hünerli olan ülkemizi yöneten zihniyetin yanlış politikaları ile ABD'nin değirmenine taşıdığı su neticesinde geldiğimiz nokta itibarı ile bel bağladığı kendi toprağına sahip çıkamayacak kadar aidiyet duygusundan yoksun yığınlar farklı eller tarafından kullanılarak bayrağımızın yakılmasını izlemek zorunda bırakıldık. 

Burada işin tehlikeli boyutu ise, nifak tohumu ekmede usta başrol oyuncusu olan zihniyetler yine aynı senaryo ile Suriye'nin muhaliflerin kontrolü altında bulunan Azez ve Cerablus bölgelerinde Türk bayrağını yaktırıp Türk kontrol merkezine yapılan taarruzları ateşleyerek Türkiye ile Suriye arasında savaşı körüklemek niyetini taşımalarıdır.

Kısaca olayı kuşbakışı ele alıp inceleyecek olursak; Suriye ile Türkiye arasındaki bölgede herkes cirit atarak bu bölgeyi felç etmiş ne idüğü belli olmayan bir hal aldırılmıştır.

Ondan dolayı bu bölgenin ıslahı için çözüm Kaf Dağından açık ve seçik olarak görülmektedir.

Türkiye ile Suriye arasında yaşanacak bir savaşın yarayacak olduğu devletleri, terör örgütlerini ve kişileri sevindirmeden, o dev ateş topu patlamadan Esad'la masaya oturup anlaşarak aradaki terör örgütlerini ve çıbanbaşlarını temizleyerek, oyunları bozup, sınırlarımızı rahatlatıp toprak bütünlüğümüze zarar verecek eylemlerden ülkemizi uzak tutabiliriz. 

Türkiye-Suriye düşmanlığı, Arap-Türk düşmanlığı, bu bölgedeki ülkelerin ve insanların karşı karşıya gelebileceği bir düşmanlık körükleyenlere karşı atılacak bu adımın benzini dökene de, ateşi verene de en iyi mesaj olacağından endişeniz olmasın. 

Buradan hareketle Hüseyin Baş'a kulak kabartmamız gerekir.

Baş, "Bana müsaade edin, Esad ile oturup konuşayım ve 3 günde bu meseleyi halledeyim" diyor. 

Bu gerçek hem milli menfaatlerimizi, hem de bölge menfaatlerini koruyacak barışa yönelik bir yaklaşımdır.

Bu söylemin eyleme dönüşmesi için Hüseyin Baş'ın desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu saatten sonra yapılacak Esad adımından sonra ise, tam bir ateşten gömlek giydirilmiş ülkemizde hal bu, vaziyet ve şekilde iken, "Ne olduklarını bilmediğimiz bu kadar mülteciyi almak doğru muydu, yanlış mıydı?"

Elbette yanlıştı.

Lakin bu saatten sonra bu cevap işe yaramaz.

Akıllı hamle ve hizmet, sınırlarımızı kapatarak gelene "dur" demek, ülkemizdeki mültecileri de baba ocaklarına yerleştirmek yerinde olacaktır.

Kuşu altın kafese koymuşlar, "ah vatan" demiş.

"Taş yerinde ağır" atasözünden hareketle hatıraların yaşandığı, çocukluğun, gençliğin yaşandığı, varlığın-yokluğun yaşandığı, ağlandığı, gülündüğü bir mazinin yer aldığı topraklarda kısacası herkesin vatanında rahat edeceğini düşünüyorum.

Sonuç olarak, "komşularımızın toprak bütünlüğü, ülkemizin toprak bütünlüğüdür" gerçeğiyle inadı bir kenara bırakarak hareket edecek olursak, Esad'la masaya oturmak ülkemizin bütünlüğü, vatandaşımızın birliği ve huzurumuz için "dış politikada gurur olmaz" mantığı ile şart ve kaçınılmaz bir hal almıştır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU