Soğuk Savaş'ın yenilenmesi dünyayı üçüncü bir savaştan kurtarıyor

Aklı başında hiç kimsenin, iki eksen arasındaki çatışma ve çekişmenin sonucunun ne olacağını bilmek için fazla düşünmeye ihtiyacı yok

İllüstrasyon: The Levant

Bir yüzyıl içinde dünya iki kez altüst oldu ve yaklaşık 90 milyon cana mal olan iki dünya savaşına girişti. Ülkeler yerle bir edildi, toplumlar ve şehirler yok edildi, halklar yerinden edildi ve savaş durduktan sonra bile uzun süre devam eden kin ve nefret yayıldı.

Her iki savaşta da Avrupa, patlamanın merkez üssü ya da fırtınanın kaynağıydı. 1914'te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tahtının varisi Franz Ferdinand'ın Saraybosna'da öldürülmesi ve Avusturya'nın Sırbistan'a savaş ilanını müteakip savaşın ilk kıvılcımı bu kıtada çaktı, ardından dikey bir bölünme ve küresel bir savaş yaşandı.

İkinci patlama da, tam anlamıyla Avrupalıydı ve diktatör rejimlerin ortaya çıkışından, Adolf Hitler'in 1939'da Polonya'yı işgalinden sonra gerçekleşmişti. Polonya'nın işgali bir kez daha hızla bir dünya savaşına dönüşen dikey bir bölünmeye yol açan kıvılcımdı.


Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesinin üzerinden geçen 108 yılın ardından, dünya, bazılarının yaşlı kıta dediği Avrupa merkezli üçüncü bir patlamaya doğru hızla ilerliyor gibi görünüyor.

Bu seferki kıvılcım, Rus ordusunun çeşitli nedenlerle Ukrayna'ya geniş çaplı bir saldırı başlatmasıydı ki bu nedenlerin haklılığı konusunda kendisi ile uzlaşabilir ya da uzlaşmayabiliriz, fakat sonuç olarak bunlar, her geçen gün genişleyen dikey bölünmeyi yenilediler.

Dolayısıyla "korona" salgını nedeniyle büyümenin durmasıyla başlayan küresel bir ekonomik kriz, daha sonra Ukrayna savaşının neden olduğu enflasyon oranlarındaki artışla daha da kötüleşen koşulların gölgesinde bir dünya savaşı patlak verebilir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

G7 ülkelerinin 26 Haziran'da Almanya'nın Bavyera eyaletinde ABD ordusunun eski bir kampında gerçekleştirdiği toplantı ve hemen ardından 28 Haziran'da İspanya'nın başkenti Madrid'de gerçekleşen NATO zirvesinde, dünyadaki bölünmenin ne ölçüde genişlediği ve askeri bir çatışmaya meylettiği ortaya çıktı.

Üye devlet başkanları toplantısı sona erdikten sonra düzenlediği basın toplantısında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, yüksek alarm gücünü 300 bin askere çıkarma kararını açıkladı.

İttifakın askeri bütçesinin en az yüzde 2 oranında artırılarak, 2022 yılı sonunda koalisyon ülkeleri arasında farklı oranlarda dağıtılacak 350 milyar dolara ulaşacağını duyurdu.

Stoltenberg, en gelişmiş silahlarla donatılacak ittifak orduları arasındaki koordinasyonun Soğuk Savaş'tan bu yana en yoğun şekilde olacağını sözlerine ekledi.

Sky News muhabiri, bu açıklamalarının ardından müzakere masasına nasıl dönüleceğini sorduğunda, Stoltenberg, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in tüm kırmızı çizgileri aşmasının ardından müzakereye alan kalmadığı cevabını verdi.


Öte yandan, Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı ve Rusya Devlet Başkanı Putin'in güvendiği isimlerden biri olan Dmitry Medvedev, Kırım'ın işgal girişimine maruz kalması durumunda ülkesinin mevcut tüm araçları (yani nükleer) kullanmaktan çekinmeyeceğini belirtti.

İsveç ve Finlandiya'yı da topraklarında Rusya ve ordusunu hedef alan bir füze ağının kurulmasını kabul etmeleri halinde İskender füzelerini kullanmakla tehdit etti.

Bir İskender füzesi 3 ton ağırlığında ve süpersonik hızda hareket ediyor. Rusya, Avrupa-Ortadoğu'daki faaliyetleriyle yetinmedi, savaşı ABD'nin arka bahçesine taşımak ve ABD'ye gücünü göstermek amacıyla İran ve Çin ile birlikte, Latin Amerika'da (haydut rejimlerle) askeri tatbikatlar yapmaya da başladı.


The Economist dergisi, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşının ardından başlayan yeni nükleer çağ hakkında bir dosya yayımlamıştı.

Rusya'nın atom cephaneliğini öven ve Ukrayna'ya boyun eğdirme sözü veren Devlet Başkanı Putin, müdahale etmeye meyilli ülkeleri "tüm tarihlerinde görmedikleri" sonuçlarla tehdit etti.

Ukrayna'da bombayı hiç kullanmamış olsa bile, Putin, nükleer düzeni fiilen karıştırdı. Onun tehditlerinden sonra NATO Ukrayna'ya vermeye hazırlandığı desteği sınırladı.

Pazartesi günü, Hiroşima'ya atılan atom bombasından kurtulan bir kızın 350 Ukraynalıyı güvenli bir yere naklederken çekilmiş bir fotoğrafı yayıldı.

Putin blöf yapsa bile, tehditleri nükleer olmayan devletlere sunulan güvenlik garantilerini baltalıyor.


The Economist şunu söyledi: Nükleer tehdit istiladan önce gittikçe artıyordu. Kuzey Kore'nin onlarca nükleer savaş başlığı var.

BM, İran'ın ilk bombasını üretecek kadar zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduğu konusunda uyardı.

Rusya ve ABD'nin imzaladıkları ve kıtalararası balistik füzelerin sayısını sınırlayan New Start Antlaşması her ne kadar 2026 yılına kadar uzatılsa da nükleer torpidolar gibi silahları içermiyor. Pakistan nükleer cephaneliğini güçlendiriyor.

Pentagon, Çin'in nükleer güçlerini modernize edip genişlettiğini söylüyor. 1994 yılında Ukrayna, Rusya, ABD ve İngiltere'nin verdiği Rusya'nın kendisine saldırmayacağı taahhüdü karşılığında topraklarındaki eski Sovyet nükleer silahlarını teslim etmişti.

Ancak Rusya, 2014 yılında Kırım'ı ele geçirerek ve Donbass bölgelerindeki ayrılıkçıları destekleyerek bu sözünü bozdu.


Bu, zayıf devletlere nükleer bir güç olmak için bir neden daha veriyor. İran, bombadan vazgeçmek kendisine kalıcı bir güvenlik sağlamazken, şimdi nükleer bombaya sahip olmasının geçmişte olduğundan daha az sorun yaratacağını düşünebilir. İran nükleer bombasını denerse komşu ülkeler nasıl tepki verir?

Ukrayna'da devam eden savaş ve genişlemesi için çalınan davullarla eş zamanlı olarak, İngiltere'den bir bankacılık uzmanı, organik olarak ABD dolarına bağlı ve daha önce Rus şahsiyetlere ve kurumlara bir dizi yaptırım açıklayan Batılı finans sisteminin, tırmandırma kararı aldığını söylüyor.

Bu kapsamda sadece Rusya ile dost ve müttefik ülkelere değil, Ukrayna savaşında tarafsızlığa bağlı kalan ülkelere karşı da sert ve katı tedbirler hayata geçirilecek.

Yani tarafsızlık yasak ve kim Rusya'ya karşı değilse, bu finansal sisteme ait olan ülkelere karşıdır ve hakkında ağır cezai tedbirler uygulanacaktır.

Öte yandan Rusya, satın alınan doğal gaz ve diğer Rus ürünlerinin ruble ile ödenmesini dayatmak gibi tedbirlere ek olarak, diğer büyük ülkelerle birlikte doları içermeyen alternatif bir sistem kurmanın peşinde.

Ancak merkezinde ABD dolarının olduğu kapitalist sistemin yerini alacak bir sistem kısa sürede kurulamaz, bu yıllar alacak, çünkü dünya ticaretinin üçte ikisi ABD para birimiyle gerçekleşiyor. Bu gerçeği değiştirmek kolay olmayacak.


Ukrayna'daki askeri operasyonlara savaş davulları eşlik ediyor. Uluslararası ittifaklar kuruluyor. İsveç ve Finlandiya gibi tarihsel olarak tarafsız olan ülkelerin bugün Atlantik İttifakı'na katılımlarından dolayı değişiklikler yaşanıyor.

İkinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden sonra 1945'ten beri silahlanması yasaklanan Almanya bugün silahlanıyor ve bunun için bütçesinden 100 milyar dolar ayırıyor.

Tüm bunlara rağmen Batılı stratejistler, basit ve bariz bir nedenle askeri operasyonların Ukrayna sınırları dışına uzamasını uzak bir olasılık görüyorlar.

O neden de bunun gerçekleşmesinin ne Rusya'nın, ne Avrupa ülkelerinin veya ABD'nin ne de Çin'in çıkarına olmaması.

Binaenaleyh, uluslararası ilişkiler Soğuk Savaş sırasında hüküm süren ilişkiler gibi kalacak, yani rakip kamplar arasındaki çatışmalar, çıkarlarını pekiştirmek ve nüfuz alanlarını genişletmek için var oldukları veya var olmaya çalıştıkları bölgelerde yaşanacak.
 


Böyle uluslararası koşullarda, ülkelerin ve bölgesel güçlerin fırsatları değerlendirmeye ve çıkarlarını pekiştirmek için mümkün olduğunca kazanım elde etmeye çalışmaları doğal. İran bunun en açık örneği olabilir.

Çıkmaza girmesi ve Rusya'nın çekilmesi nedeniyle Viyana'da duran müzakereleri yeniden canlandırma çabası, Katar'da kendisi ile Washington arasındaki dolaylı görüşmelerin de başarısız olmasıyla sonuçlandı.

Zira İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, ABD ile müzakerelerin yaptırımların kaldırılmasına odaklanacağını ve bunun da ilgili tüm tarafların çıkarlarını kesinlikle destekleyeceğini açıklamıştı.

Diğer bir deyişle İran, Rus enerji arzındaki kesintiyi telafi etmek için doğal gaz ve petrol sağlama karşılığında yaptırımların kaldırılmasını öneriyordu.

Ancak geçtiğimiz çarşamba günü ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, ABD'nin İran'ın nükleer dosyayla ilgili eylemlerinden duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi. Görüşmelerin asıl konusuna yani doğal gaz ve petrol değil nükleer dosyaya yeniden odaklanması gerektiğini söyledi.


Dolayısıyla Soğuk Savaş'ın yenilenmesiyle büyük eksenler arasında yaşanacak çekişmeye Ortadoğu bölgesi de İran kapısından dahil olacak.

Arap-İran yakınlaşmasına yönelik girişimlere rağmen aradaki uçurum büyük ve İran tarafında ırkçı demesek de tarihsel ve ideolojik boyutları var.

Bu nedenle İran'ın kolları aracılığıyla Hizbullah Lübnanı, Suriye, Irak, Yemen'in bazı bölgeleri ve Hamas'ı içeren bir koalisyona liderlik etmesi, Rusya ve Çin ile yakınlaşmaya çalışması muhtemel.

Bu ittifak karşısında Suudi Arabistan, Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleriyle ilişkilerini pekiştirecek, Mısır ve Türkiye ile yakınlaşmayı güçlendirecek. Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın son ziyaretleri bunun sadece bir göstergesi.


Aklı başında hiç kimsenin, iki eksen arasındaki çatışma ve çekişmenin sonucunun ne olacağını bilmek için fazla düşünmeye ihtiyacı yok.

Yoksulluğun, açlığın, sefaletin, karanlığın, toplumsal çözülmenin, yalanın, cinayetin ve işkencenin mesken tuttuğu İran ekseninin karşısında, bilim ve kültür medeniyetine, insani ve kültürel bir arada yaşama açılan, halklarının kabiliyetlerini güçlendirmeye, refahlarını artırmaya çalışan bir eksen var.

Bu durumda İran'ın ve onun komutası altına giren herkesin başarısızlığa uğramaya ve yok olmaya mahkum olduğuna dair herhangi bir şüphe var mı?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU