Dosya/soruşturma: Batı ittifakı ile Rusya arasında Neo-Soğuk Savaş dönemi mi? (3)

Naman Bakaç, dosya/soruşturmanın üçüncü bölümünde Prof. Dr. Hasan Köni, Doç. Dr. Mustafa Cüneyt Özşahin, Cenk Başlamış ve Dr. İnan Rüma ile konuştu

İllüstrasyon: Ewan White/FT

Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim, tarihsel kökleri olan bir sorun olsa da, 21'inci yüzyıl bağlamında 2014 yılında Rusya'nın Donbas Bölgesindeki "de facto" varlığı ve Kırım'ı ilhakıyla, Uluslararası arenada mezkûr sorun olarak görünür oldu.

21 Şubat'ta Vladimir Putin'in Donbas bölgesindeki iki "ayrılıkçı" cumhuriyetin bağımsızlığını tanıması ve ardından 24 Şubat'ta gelen askeri operasyon/işgal/savaş ise sıcak çatışmaya dönüşmüş durumda. 

Avrupa ve Rusya topraklarını; jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik olarak yeniden şekillendirecek Ukrayna-Rusya krizi, başka bir boyutuyla bir tür NATO/ABD/AB/Batı'nın güvenlik düzeni ile Rusya'nın güvenlik düzeni arasındaki gerilimin de bir yansıması olduğu söylenebilir. 

Soğuk Savaş'ın ardından NATO'nun Doğu Avrupa'ya genişlemeyeceği şeklindeki uluslararası taahhütleri karşısında, Rusya özelde ise Putin yönetimi, ülkesinin güvenlik tehdidinin Batı/NATO tarafından ciddiye alınmadığını düşünmektedir. 

NATO/ABD/AB/Batı ise Putin Rusya'sının SSCB'nin hinterlandını tekrar topraklarına katarak bir tür "imparatorluk" ideasını bilkuvveden bilfiile geçirmeye çalıştığı şeklindeki bir güvenlik algısına sahiptir.  

Putin'in 22 Şubat'ta elinde mikrofonla bir Rus çocuğa "Rusya'nın sınırı nerede başlıyor?" sorusuna yarı şaka yarı ciddi bir şekilde kendisinin verdiği "Rusya'nın sınırı yoktur" cevabı, Batı'nın güvenlik düzeni ile Rusya arasındaki gerilimin uzun yıllara yayılabileceğine işaret etmektedir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tüm bu bölgesel ve küresel gelişmeleri hazırladığımız iki soruyla bir dosya/soruşturma etrafında bütünlüklü ele almaya çalışmak istedik. 

Bir dizi halinde sürecek olan dosya/soruşturmamızın üçüncü bölümüne; İstanbul Kültür Üniversitesi'nden Prof. Dr. Hasan Köni, Necmettin Erbakan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Doç. Dr. Mustafa Cüneyt Özşahin, Medya Günlüğü editörü, gazeteci ve Rusya uzmanı Cenk Başlamış ile Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Dr. İnan Rüma görüşleriyle dosyamıza katkıda bulundu. 

Soru 1: Uluslararası güvenlik düzeninin yeniden şekillen(eceği)diği 21'inci yüzyılın bu zaman diliminde Rusya'nın; Suriye, Orta Asya, Kuzey Kafkasya ve Doğu Avrupa'da kurmaya çalıştığı hegemonya karşısında Batı/NATO/ABD/AB'nin bu güvenlik tehdidine karşı geliştirdiği retorik ve sahadaki pratiklerini nasıl buluyorsunuz?

Batı'nın yeterince caydırıcı ve sert hareket etmediği tartışmalarına katılıyor musunuz? Sizce Batı ittifakı ne yapmalı? Neyi yapamadı?

Batı İttifakı'nın güvenlik ve işbirliği ekseninde kendi içinde çatlaklar ve uyumsuzluklar yaşadığına katılıyor musunuz? Nedir bu çatlaklar veya uyumsuzluklar?


Soru 2: Rusya'nın eski SSCB hinterlandını kazanmaya çalışarak bir tür "Rusya'nın sınırı yoktur" jeopolitik ideasını, Batı dünyasının geleceği açısından nasıl yorumluyorsunuz?

Putin sizce ne yapmaya çalışıyor? Rusya'nın; Avrupa ve Rusya coğrafyasında nasıl bir güvenlik düzeni ve politik hedefi var?

Yeni bir Neo-Soğuk savaş içinde olduğumuzu düşünüyor musunuz? Yoksa bunlar yeni bir dönemi değil geçici konjonktürel bir dönemi mi ihtiva ediyor? 


Prof. Dr. Hasan Köni: Putin'in Ukrayna işgaliyle, Amerika ve Avrupa diplomatik edebiyata girişti
 

Prof. Dr. Hasan Köni.jpg
İstanbul Kültür Üniversitesi'nden Prof. Dr. Hasan Köni

 

Önce, Sovyetlerin çöktüğü ve 1990'larda Amerika'nın tek süper güç olarak yükseldiği dönemden başlamak gerektiğini düşünüyorum.1990'ların en önemli konusu iki Almanya'nın birleşmesi sorunu idi. Gorbaçov ve ABD Başkanı Reagan arasında yapılan görüşmelerde, Amerika, Rusya'ya NATO'nun bir inç bile Doğu Almanya'ya ilerlemeyeceği sözünü vermişti. 

Yeni işbaşına gelen ABD Başkanı George Bush'un, NATO genişlemesi konusunda İngiliz Başkanı Margaret Thatcher yaptığı görüşmelerde, Thatcher'in, Gorbaçev'e tutunacağı bir yer bırakmak için Varşova Paktının kalmasını ve Baltık Cumhuriyetlerinin bağımsızlığından bahsedilmemesini tavsiye etmişti. Batı Almanya Dışişleri Bakanı Hans Genscher ise NATO ve Varşova Paktlarının birleştirilmesini önermişti. Verilen sözler ve Batı Almanya'nın yaptığı ödemeler sonucu iki Almanya sonunda birleşti. Ancak, Gorbaçov,1991'de Batılılaşma ve demokratikleşme hülyalarını gerçekleştiremeden, yolsuzluk ve karmaşa içindeki Rusya'da kendisine karşı girişilen bir darbe ile düşürüldü.

Yerine gelen Yeltsin'de aynı hülyalara sahipti. Başkan Clinton'la yakın arkadaşlık kurdu. Clinton Rusya'yı altı defa ziyaret etti.1994 yılında 'Barış İçin Birlik' programı ortaya kondu. Programa katılan ülkeler, Clinton'un sözleriyle, ilerde NATO ve Avrupa'ya katılacaklardı. Üyeler arasında: Rusya, Ukrayna, Kırgızistan, Türkmenistan, Romanya, Bulgaristan gibi çoğu eski Sovyet ülkesi vardı. Amerikalı düşünür Thomas L.Friedman'ın yazdığı gibi, Avrupa'daki güvenlik düzeni içine çekilecek olan Rusya'nın, demokratik olmasa bile komşularını tehdit etmekle bir çıkarı bulunmayacaktı Aralık 1994'de NATO, genişleme kararı aldı. Demokrasi Doğu'ya doğru yürüyordu. Clinton ara seçim öncesi Avrupa'nın yeni çizgisini, ilerletme kararı aldı.1999 yılında Baltık ülkeleri NATO'ya katılınca Yeltsin bir radyo anonsu ile istifasını duyurdu ve yerini sert devlet adamı Putin'e bıraktı.

Putin döneminde, 2003 yılında Gürcistan'da ve 2004 yılında Ukrayna'da 'turuncu ayaklanmalar' meydana geldi. 2008 yılında ABD tarafından desteklenen Gürcü hükümeti, barış gücü olarak Gürcistan'da bulunan Rus kuvvetlerine saldırdı. Rusya müdahale etti ve Abazya ve Ossetya bağımsız oldu. Gürcistan'ı destekleyen NATO ve Batı Avrupa yerinden kımıldamadı. 2007 yılında Putin, Almanya'da yapılan güvenlik konferansında NATO'nun genişlemesinden ve Rusya'nın güvenliğinin dikkate alınmamasından şikâyetçi oldu.

2008'de Amerikan halkı iflaslar nedeniyle, Amerika'nın mali merkezi olan Wall Street'i basmakla meşguldü. 2014 yılında Avrupa Birliğine alınmak istenen Ukrayna'nın 80 milyarlık borcunu Avrupa Birliği kabul etmeyince Rus yanlısı denilen Yanukoviç, Rusya'ya döndü. Putin, borcun büyük bir kısmını silebileceklerini söyledi. Yanukoviç, yönünü Rusya'ya çevirdi. Bu dönüş, Batı ve Kuzey'deki etnik Ukraynalıları, Batıdan gelen silahların yardımıyla yeni bir hükümet kuruldu. Kuzeyde Donetsk ve Luhanks bölgesinde Rus ayrılıkçılar bağımsızlık ilan ettiler. Bu sırada Putin, Kırım bölgesini işgal etti.

Bu gelişmeler içinde Çin ekonomik gücünü tamamladı ve uluslararası sahnede yayılmaya başladı. Çin askeri gücüyle değil ama şimdilik yumuşak güç kullanarak yayılıyordu. Ancak, strateji belgelerinde belirtildiği Amerika'nın korkusu, Rusya ve Rusya'nın Doğu Avrupa politikası değil, büyük imalat gücüyle Çin'di. Yol ve Kuşak projesi Afrika ve Latin Amerika'yı denetimine almıştı. Askeri güç yerine mali güç Amerika'nın askeri gücünü geriye itiyordu.


"Uluslararası sistemde tabii değişiklikler oluyor. Batı hegemonyası geriye kayarken Asya ileri çıkıyor"

Obama, Trump ve hatta Biden dönemi Amerikan yöneticilerinin hedefi, Ortadoğu'dan çıkmak,18 yılda büyük Ortadoğu bölgesi için 8 trilyonu bulan askeri harcamalardan kurtulmak üzere planlarını yaptılar. Trump, Çin'le ekonomik mücadeleye girdi ve NATO'nun çoğunluğunu oluşturan Avrupa ülkelerini göz ardı etti. Covid epidemisi ve Afrika, ABD'nin yarattığı Ortadoğu rejim değişikliklerinden gelen göçlerle boğuşan Avrupa kendi savunma gücünü kurmaya çalışıyordu. O dönemdeki Avrupa güvenlik belgelerinden anlaşıldığı kadar hiçbir Avrupalının, Baltık'ta, Hindo-Pasifik'te ve Ukrayna'da çatışmaya ve ölmeye niyetlerinin olmadığı anlaşılıyordu. Rusya enerji satıyordu, Çin, işgale değil mal satmaya geliyordu. 

Avrupa'nın 4,5 milyar insanın yaşadığı Asya pazarlarına gereksinimi vardı. Trump döneminde tanınmış Amerikan analistleri, Tukidides Sendorm'u nedeniyle Amerika'nın kendisini ekonomide yere yapıştıran Çin'le yapacağı savaşın stratejisini yazıyorlardı.

Biden'le birlikte, Amerika'nın yeni stratejisi 'Amerika Geri Geldi' şeklinde özetlenebilir. Ancak, Amerika tarafında ekonomik durum iyi değildi, epidemi ile iyi mücadele edilememişti ve Amerikan toplumu Demokratlar ve Cumhuriyetçiler olarak polarize olmuştu. 

Biden, Avrupa'dan ayrılan, NATO içinde kalan İngiltere ve Avustralya ile AUKUS paktını kurması, kara Avrupa'sını göz ardı etmesi Avrupalıları rahatsız etti. Biden ayrıca, Quad ittifakı altında Japonya, Hindistan ve gene Avustralya'nın bulunduğu bir ittifak daha kurdu. CIA'nin bir kolu olan Kongre Araştırma servisi, Çin'in Tayvan'a saldırabileceğini ve Amerika'nın Tayvan'a saldırma durumunda mutlaka cevap verileceğini yazıyordu.

Amerika, yalnızlıktan kurtulmak için, aniden boşalttığı Afganistan nedeniyle şaşıran ve güven yitiren Avrupa'yı yanına çekmek, Avrupa'yı harekete geçirmek için, silah satışlarını canlandırması gerektiğini biliyordu. Trump'a ve Cumhuriyetçilere karşı halkı, demokratların Biden'in bayrağı altında toplaması ve Kasım ayında yapılacak Senato seçimlerini alması gerekiyordu. 

İngiltere ile birlikte, Rus milliyetçiliğine ve Ortodoksluğa önem veren Putin'i canlandıracak olay Ukrayna'ya silah yığmak ve paralı Amerikan askeri danışmanları ve paralı askerleri yeterli idi. Ukrayna'ya göndermesi yeterli idi. Öyle yapıldı. Putin Ukrayna'yı işgale başladı. Zaten harekete geçemeyecek olan Amerika ve Avrupa diplomatik edebiyata girişti. Her zamanki mali yaptırımlar ileri sürüldü. NATO hareketlendi. Askeri sevkiyatlar başladı. Parasız Rusya'nın genişlemek istekleri konusu canlandı ve eski sıcak denizlere inme imgeleri tekrar boy gösterdi. 

Paul Kennedy adlı Amerikalı uluslararası politika uzmanının, besleyip bakamadığı alanlara yayılan imparatorlukların ve ülkelerin ayaklanmalarla nasıl çöktüğünü anlatan görüşleri dikkate alınmadı ve Rusya'nın bütün Ukrayna'yı alacağı ileri sürüldü.

Uluslararası sistemde tabii değişiklikler oluyor. Batı hegemonyası geriye kayarken Asya ileri çıkıyor. Yeni enerjiler bulma zorunluluğu, eski petrol ve gaz krallıklarının sonunu getiriyor.90'lardaki tek kutuplu düzenden çok kutuplu düzene bu sefer hızlanarak geçiliyor. İngiltere'den 1945'de liderlik bayrağını kapan Amerika bu sefer bambaşka bir kültür karşında boğuşmaya çalışıyor. Bu boğuşma epey sürecek gibi. Önemli olan nükleer bir çatışmaya bizleri de sürüklememesi.


Doç. Dr. Mustafa Cüneyt Özşahin: ABD'nin tahrip ettiği uluslararası sistemde, çatışmalar Ukrayna ile sınırlı kalmayacak
 

Doç. Dr. Mustafa Cüneyt ÖZŞAHİN-Necmettin Erbakan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü.jpg
Necmettin Erbakan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Doç. Dr. Mustafa Cüneyt Özşahin

 

1- Uluslararası güvenlik strüktüründe yaşanan değişimi anlamak istiyorsak her şeyden önce Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD dış politikasında yaşanan dönüşümü doğru kavramak gerekiyor. ABD'nin 2003 Irak Savaşı'na uzanan süreçte BM çerçevesinin payandalarından biri olarak egemen eşitliğini ve saldırmazlık ilkelerini kendi eliyle berhava ettiğine şahitlik ettik. Bunun yanında Soğuk Savaş sonrasında dayanaksız ve keyfi bir şekilde çoğu ABD öncülüğünde icra edilen insani müdahale operasyonları ile karşı karşıya kaldık. Bugüne dair Uluslararası İlişkilerde ABD tek taraflılığı üzerine oturan geniş bir külliyattan bahsetmek mümkündür. 

Kısacası Soğuk Savaş sonrasında ABD'nin uzun süre garantörlüğünü üstlendiği BM sistemini meşruiyet kaygısı gütmeksizin kendi eliyle tahrip etmesi itibariyle bugün uluslararası toplum tarafından sözüne itibar edilir bir aktör değil.  Rusya ve diğer pek çok aktörün bugün ABD'nin rafa kaldırdığı kural merkezli bir düzenin yokluğunu avantaja çevirdiğine şahitlik ediyoruz.

İkinci olarak hukuk ve meşruiyet tartışmalarından ayrı olarak ABD'nin hegemonik bir güç olarak müttefiklerini koruma azmi ve kararlılığı bugün oldukça tartışmalı görünüyor. Zira Birleşik Devletler, Trump döneminde hegemonik bir güç olmanın getirdiği yükü ilk defa ciddi biçimde gözden geçirme kararlılığı gösterdi. Bu açıdan Make America Great Again söylemi bir yönüyle ABD'nin içe dönmesi, kendisine biçilen jandarmalık görevini rafa kaldırması anlamına geliyordu. 

46. ABD Başkanı John Biden'ın 2021 yılında başkan seçilmesi ile ABD'nin liberal uluslararası söyleminin yeniden alevlenmesi, değer merkezli bir dış politikaya yelken açmaya ümitlerini yeşertti. Bir başka deyişle Biden dünyanın pek çok başkentinde çivisi çıkmış olan Liberal Dünya Düzenini tamir ve termim edecek bir lider ve demokrasi havarisi olarak alkışlandı. 

Ancak Biden'a yüklenen büyük misyon Kabil'den can hıraş bir şekilde kalkan uçaklar ile beraber hızla buharlaştı. Putin başta olmak üzere pek çok liderin ABD'nin artık kendi müttefiklerinin yanında durma ve onlarla beraber mücadele etme azmini sorgulamasını beraberinde getiriyor.  Belki de yaşanan bu dönüşüm Cumhuriyetçi veya Demokrat çok fark etmeksizin ABD'nin artık kendine dair doğrudan güvenlik kaygısı yaratmayacak çatışmalara taraf olmamaya yönelik yeni bir stratejiye geçişinde aramak gerekiyor. Artık ABD başta Avrupa olmak üzere farklı coğrafyaların yükünü orantısız bir biçimde üstlenmek istememektedir. 

Öte yandan ABD büyük stratejisinde değişime kaynaklık eden ekonomik parametreler de mevcuttur. Başta Çin olmak üzere farklı ülkelerin küresel ekonomiden aldıkları payın ABD aleyhine hızla artması bir yönüyle jeo-ekonomik zeminin -uzun vadede askeri ve siyasi güce de yansıma ihtimali olan- değişimine işaret ediyor. ABD'nin bu noktada belki de Paul Kennedy'den ilhamla düşmek istemeyen bir büyük güç olarak var olan enerjisini doğru kullanmak istediği, Uzak Asya'ya daha özelde Çin'e odaklandığını iddia etmek mümkündür. 

Yukarıda ifade edilenler ışığında ABD'nin (ve NATO'nun) Ukrayna'ya yönelik kendini zora sokacak askeri bir operasyonu düşünmeyeceği diğer Avrupa ülkeleri ile beraber Ukrayna'ya el altından silah yardımı ve ekonomik destek vereceği Rusya'ya ise yaptırımlar yoluyla sıkıştırmaya çalışacağı öngörülebilir. 
Son söz olarak güvenlik ve hayati çıkar meseleleri dışında her hangi bir konuya enerjisini harcamak istemeyen ABD'nin kendi elleriyle tahrip ettiği Uluslararası sistemde büyük ihtimalle çatışmalar Ukrayna ile sınırlı kalmayacaktır. Bu doğrultuda önümüzdeki dönemde farklı coğrafyalarda donmuş çatışmaların yeniden alevlenmesi ihtimalinin çok uzakta olmadığı söylenebilecektir. 


"Putin, 2007'deki 43. Münih Güvenlik Konferansı'nda, Rusya'nın stratejisindeki değişimin işaretlerini vermişti"

2- Rusya açısından Ukrayna tarihsel bir öneme haiz. Sovyetler dağıldıktan sonra dahi Sivastopol Limanının kontrolüne ve Rusya'nın Karadeniz filosuna dair Ukrayna ile birtakım anlaşmazlıklar yaşandı. Putin'in "Rusya'nın sınırı yoktur!" ifadesi bir yönüyle Çarlık Rusya ve Sovyet deneyimine yönelik bir nostaljiyi yansıtıyor.  

Putin, Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan ABD tek taraflılığından ve uluslararası düzende Rusya'nın mevcut pozisyonundan memnun değil ve statükoyu kendi lehine değiştirmek istiyor. Bugün Ukrayna'ya yönelik müdahalenin arka planını böylesi bir revizyonist bakış açısı teşkil ediyor.  

Aslında 2007 yılında 43. Münih Güvenlik konferansında Putin, Rusya'nın büyük stratejisindeki bu değişimin işaretlerini açıkça vermişti. Zira Putin burada NATO'nun genişlemesinde duyduğu rahatsızlığı son derece sert bir şekilde ifade etmekten geri durmamıştı. Putin'in tavrı Rusya'nın 1990 sonrası merkezinde ABD'nin yer aldığı uluslararası düzenin artık bir parçası olmak istemediğinin açık ifadesiydi. 2008 yılında Gürcistan'da yaşanan çatışma ise Rusya'nın Kafkasya'da ABD genişlemesine yönelik reaksiyoner tutumunun kuvveden fiile dönüşmüş halini yansıtmaktadır.

Putin'in söz konusu nostaljisini yansıtan yeni Rusya hayalinin ne kadar gerçekleşebilir olduğu ise pek çok açıdan soru işaretleri barındırıyor. Her şeyden önce büyük bir askeri güce sahip ancak ekonomik açıdan oldukça kırılgan bir aktör olarak Rusya'nın -muhtemelen- şiddeti tedrici olarak artacak yaptırımlara ne kadar direnç gösterebileceği bu soru işaretlerinden en önemlisidir.


"Çin açısından, ABD ve Rusya'nın yıpranacağı uzun bir çatışma, en tercih edilebilir seçenek"

İkinci olarak ilk anda Rusya karşısında direnme şansı sınırlı olan Ukrayna için bu ilk cephe savaşının Batı destekliğiyle uzun süre devam edence bir gerilla savaşına dönüşme ihtimalini Rusya'yı ne kadar yıpratacağı da yabana atmamak gerekiyor. Afganistan ve Irak gibi ülkelerde yaşanan tarihsel deneyim bu tip savaşların genellikle uzun vadede müdahaleci devletler açısından beklenmeyen sonuçlar doğuracağına işaret etmektedir. 

Son olarak çok fazla üzerinde durulmayan bir nokta ise Çin'in Rusya'ya yönelik desteğinin mahiyetinin ne olacağıdır. Orta Asya'da Rusya ile çekişen Çin bir taraftan da Rusya'nın ABD'yi merkezine alan sistem karşıtı revizyonist duruşuna destek veriyor. Çin açısından ABD ve bir o kadar da Rusya'nın yıpranacağı iki tarafında kazanamayacağı uzun bir çatışma en tercih edilebilir seçenek olarak durmaktadır.  


Cenk Başlamış: Rusya, iki aşamalı plan uyguluyor; Batı'nın kuşatma çemberini yarmak ve bölgede tek "patron" olduğunu ilan etmek
 

Cenk BAŞLAMIŞ-Medya Günlüğü Editörü-Gazeteci.jpg
Medya Günlüğü editörü, gazeteci Cenk Başlamış

 

1- Ben "Soğuk Savaş"ın aslında hiç bitmediğini düşünüyorum. 1990'ların başında yani Sovyetler Birliği dağılınca Rusya böyle bir yanılgıya kapıldı ve artık ideolojik anlamda bir çekişme konusu kalmadığı için çok naif şekilde Batı ile "kucaklaşabileceğini" düşündü. Yanıldıkları nokta şuydu: Batı dünyası o anda tarihinin en zayıf dönemlerinden birini yaşasa da Rusya'nın ayakları üzerinde doğrulma potansiyeline sahip olduğunu ve yeniden yayılma çabası içine gireceğinin farkındaydı. 

Dolayısıyla toparlanma sürecini engellemek, en azından geciktirmek ve rekabette öne geçebilmek için hemen 1990'ların ortasından itibaren Rusya'yı adım adım çembere almaya başladı. Bu durumu yavaş yavaş fark eden ve ama kendi iç sorunlarıyla boğuşan Moskova gerçekle ilk kez 1999 yılında NATO'nun Yugoslavya operasyonuyla yüzleşti. Bu aynı zamanda bence Rusya'yı yönetenlerin hem iktidarda hem de dış politikada değişikliğe gidilmesi gerektiğini anladıkları tarihtir yani milattır. 

Batı'nın Rusya gibi büyük ve önemli bir ülkeyi Sovyet sonrası dönemde Avrupa'da kurulan yeni güvenlik sistemine bir şekilde dâhil etmesi gerekiyordu ama birbirlerini "dış düşman" olarak görmek aslında iki tarafın da işine geldiği için bu olmadı. ABD, eski Başkan Donald Trump döneminde Avrupa'da erozyona uğrayan etkisini yeniden kurmaya çalışıyor. Aslında 24 Şubat'a kadar "Rus tehdidi" konusunda Avrupa'yı yeterince ikna edemiyor, Rusya'daki ekonomik çıkarlarını kaybetmeyi göze alamayan bazı Avrupa Birliği üyesi ülkeler ayak diriyordu ama Rusya'nın Ukrayna'yı işgali büyük olasılıkla bu durumu değiştirecektir. 

Rusya, Doğu Ukrayna'yı ilhakla yetinseydi belki bu kadar büyük tepki çekmeyecekti ama Ukrayna'yı devlet olarak yok saydığını ilan ederek, "işgalci" durumuna düşerek, dahası ordusuna Kiev'e yürüme emri vererek ABD'nin ekmeğine yağ sürmüş, bir anlamda kendi ayağına kurşun sıkmış oldu.


"Büyük bir savaş olmayacak ama çok uzun sürecek gergin bir dönemin başlangıcındayız"

2- Bence Rusya iki aşamalı bir plan uyguluyor. Birinci aşama Batı'nın kendisini kuşatmasına karşı çemberi yarmak. 2008 Gürcistan savaşı, 2014 Kırım'ın ilhakı ve 2015 Suriye müdahalelerini ben Rusya'nın kuşatmayı kırmak için dışarıda yaptığı hamleler olarak görüyorum. Rus ordusunun Ukrayna'ya girmesi de birinci aşamanın yeni halkasını oluşturuyor. Bu süreçte içeride de, daha doğrusu eski Sovyet coğrafyasında da iki hamle gördük: Azerbaycan-Ermenistan savaşını Kafkasya'daki, Kazakistan olaylarını ise Orta Asya'daki etkinliğini artırmak için kullanması ve başarılı olması. 

Planın ikinci aşaması ise bulunduğu bölgede tartışmasız tek "patron" olduğunu ilan etmek ve Avrupa'nın güvenlik yapısında ABD ile ortaklaşa söz sahibi olmak. Ben Batı-Moskova gerginliğini tek cümlede özetlemenin mümkün olduğunu düşünüyorum: Batı, Rusya'yı sınırları içinde yaşamaya mahkûm etmek istiyor, imparatorluk hırsından vazgeçemeyen Rusya ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Belki büyük bir savaşa dönüşmeyecek ama çok uzun sürecek gergin bir dönemin başlangıcında olduğumuzu düşünüyorum.


Dr. İnan Rüma: Rusya sorun ama sorun sadece Rusya değil
 

Dr. İnan Rüma.jpg
Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Dr. İnan Rüma

 

1- Rusya Federasyonu Ukrayna'ya doğrudan saldırdı. Artık Rusya'nın bir hegemonya veya etki alanı çabasından bahsetmek yetersiz kalacaktır. Bu örnekte doğrudan işgal ve kuvvetle muhtemelen bir işgal yönetimi oluşturma çabasından bahsedilebilir. "Batı" diye yekpare bir bütünlük olduğunu düşünmüyorum, sadece uluslararası ilişkiler değil siyasi ve kültürel anlamda da. Nitekim güncel Rus eliti ve dünyadaki benzer yaklaşımların "Batı" diye bir köktenleştirmeden hareket ederek geliştirdikleri tehdit algılarının da yanlış yönlendirici olduğunu düşünüyorum. Örneğin, Rusya bu son hamlesi ile AB'yi ABD'ye yakınlaştırdı ki Avrupa güvenliğinde Amerika'nın rolü yıllardır tartışma konusuydu. 

Birçok Avrupa ülkesi son ana kadar ABD ile tümden yanyana hareket etmemek için çaba gösterdi. Yani aslında bir bütün olmayan "Batı" Rusya'nın saldırganlığına bir tepki olarak oluştu. Caydırıcılık yanıltıcı bir tartışma bence: ABD'nin caydırıcılık adı altında Ukrayna krizini tırmandırması, Rusya'yı caydırmaktan ziyade kışkırtmış görünüyor zira güncel Rus elitinin ısrarla abarttığı tehdit algısını pekiştirmiş oldu. Avrupa arada kalmışlığını, arabuluculuğa dönüştürmeye çalıştı ama Rusya saldırganlığı buna izin vermedi. Rusya'nın güvenlik tehdit algısı ve saldırgan cevabı da ABD'nin caydırıcılık söylemi de bugün için güvenliğe daha çok yönlü yaklaşılmaya itiyor. 


 
"Putin rejiminin ve oligarkların, ekonomik gücüne yönelik sert bir tepkiden bahsetmek zor"

Ukrayna krizinin başından beri ABD ve AB'den beklenen daha sert hareket derken ne kastedildiği belli değil, o nedenle somut konular üzerinden ele almak daha anlamlı olur. Ekonomik yaptırımlar denendi ama tipik bir yandaş kapitalizmi olan Putin rejiminin ve onunla eşleşen oligarkların ekonomik gücüne yönelik bir sert tepkiden bahsetmek zor, nitekim Deutsche Bank'tan Londra iş dünyasına kadar birçok küresel iş çevresinin zaten Putin rejiminin bu yandaş ekonomisine katkıda bulunduğuna dair haberler yayımlandı. Putin rejimi küresel kapitalist ağların dışında değil, içinde. 

"Batı İttifakı" dediğiniz ve benim küresel kapitalist elit ve onlarla eşleşen devlet elitleri diyeceğim faillerin başaramadığı Sovyetler Birliği'nin çöküşü sonrası Rusya Federasyonu'nu anlayamamak ve onunla ilişkileri yönetememekti. Rusya Federasyonu'nun da bir "Post-Sovyet Devlet" olduğunu anlayamadan Soğuk Savaş'ın yenik tarafı muamelesine kalkışıldı. Birinci Dünya Savaşı sonrası Weimar Almanyasını hatırlatan ve "Versay hatası" denilebilecek yanlış siyasetler izlendi. 

1993 gibi görece erken bir tarihten beri de bunun Rusya'da Nazilere benzer bir milliyetçi tepkiye yol açabileceği söylendi eleştirel çevreler tarafından. 2010'larda oluşan Ukrayna krizi post-Sovyet ülkelerin özellikle de Rusya'nın hem kendi yönetimleri hem de dünya siyaseti çerçevesinde onlarla ilişkilerin yönetimi bağlamında bir sorun ve bugün itibariyle de en vahimi oldu.


2- Rusya sorun ama sorun sadece Rusya değil. Sorun  ABD-Çin-Rusya arasındaki tipik ve berbat emperyalist rekabet ki daha az güçlü benzer failler de bu resimde çeşitli şekillerde yer alıyor. Bir ülkenin diğerini işgal ederek işgal yönetimi kurma çabası Amerika'nın Irak'ı işgali ile başlamıştı örneğin. Ama Rusya'nın yaptığına yönelik "ABD de benzer şeyler yapmıştı" cevabı da geçerli değil: Rusya yanlış, her biri ve hepsi yanlış. 

Yeni bir soğuk savaş içinde olduğumuzu değil, gene dünyayı mahveden bir emperyalist rekabetin devasa zararlarına maruz kaldığımızı düşünüyorum. Üstelik doğa ve insan pahasına sınırsız sermaye birikimi amaçlayan küresel kapitalist üretimin yıkıcı tahribatı, Çin ve Hindistan gibi iki büyük coğrafya ve nüfusun da buna -hevesle!- eklenmesi ile artık sürdürülemez boyuta ulaşmışken. 

Dünyada milyarlarca insan bu ekolojik krizin devasa zararlarıyla ve bitmek bilmeyen küresel ekonomik krizin altında yaşam savaşı verirken, bu emperyalist rekabet ve bunun çerçevesindeki Rusya'nın, Ukrayna'yı işgal çabası en hafif tabiriyle akıldışılık ve sorumsuzluk.  Barış ve adalet talep ediyoruz, bu yıkıcı ihtiraslara maruz kalmak istemiyoruz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU