27 yaşında, basın mensubu olarak Suriye’ye doğru ilk yol alışım…
Suriye’yi 10 seneyi aşkın süredir takip eden ve bölgeyi avucunun içi gibi bilen muhabir arkadaşım Cihat Arpacık ile birlikte çıktığımız bu işte, Arpacık’ın aksine bölgeye hakimiyetim sıfır.
Ancak neticede her şeyin bir ilki vardı ve mesleğimin en kıymetli tecrübelerinden biri olacak bu yolculuğa çıkmayı çok istiyordum.
Türkiye’den Suriye’ye geçiş nasıl oluyor?
Suriye’deki iç savaş 11 yılını geride bırakmasına sekiz gün kalmışken, Öncüpınar-Bab El Selam sınır kapısına ulaşmamıza yaklaşık 1 saatlik yolumuz kalmıştı.
Sınır kapısında 3 farklı noktada kimliklerimiz ve polis onaylarımız teyit ediliyor. Sınır geçişinde bütün kontroller ise Türk personellerce yapılıyor.
Pasaport kullanmadan ülke değiştirebildiğiniz bir geçişteyiz.
Ancak öncesinde Türkiye’nin Emniyet Genel Müdürlüğü’nden (EGM) bir ‘polis onayı’ almak gerekiyor.
En mümkün geçiş ise karayolu ile. Kilis şehir merkezinden ortalama 30 dakikalık yolculuk ile Suriye’ye geçilebiliyor. Ancak, üç kere yapılan kimlik kontrolü ve bir noktada da fotoğraf çektirmek gerektiği için yaklaşık bir saatin ardından Azez kentine ulaşılabiliyor.
Ayrıca, Suriye girişlerinde ve çıkışlarında saat sınırlaması bulunuyor. Türkiye saati ile 09:00 ile 17:00 saatleri arasında giriş-çıkış gerçekleşiyor.
Şöyle de bir durum var ki; Suriye’nin saati normal şartlarda Türkiye’den 1 saat geride. Ancak Azez’de yaşam Türkiye saatine göre belirleniyor. Telefonlarımız da Türkiye saatinde kalmaya devam etti. Yani Suriye’den çıkarken oranın saatiyle 16:00’da ayrılmak zorunda değiliz.
Sınır kapısını geçtikten sonra Halep’e bağlı Azez bölgesinde ikişer tane yan yana duran ortalama 40 metrelik direklere asılmış Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Türkiye bayrakları ile karşılaşıyoruz. Suriye bayrağına bir yıldız daha ekleyen ÖSO, üç yıldız hale getirdiği versiyonu ile ele geçirilen yerlere bu bayrağı asıyor.
Daha sonra Suriye’nin Tel Rıfat bölgesinden Azez’e mülteci olarak gelmiş ve yaklaşık dört senedir o bölgede bulunan, Türkçe bilen 28 yaşındaki Mahmud, bize eşlik ediyor.
Mahmud da briketten yapılmış evlerde yaşayan iki çocuğu olan bir baba.
2022 Ocak’tan bu yana işsiz olduğunu söyleyen Mahmud, burada aracılık yaptığı işlerle ve dernek faaliyetleri ile geçimini sağlamaya çalışıyor.
Suriye sınırından geçince...
Türkiye’nin desteklediği muhalif savaşçıların kontrolünde bulunan, girişinden yaklaşık 4-5 km boyunca sokakların bulunduğu ancak apartman veya binaların olmadığı bir kamp-şehir izlenimi veren Azez kenti, briketten yapılarla dolu.
Çevrede Türk trafik polisi (bazıları Suriyeli ancak Türk trafik polisi üniforması giydirilmiş kişiler), Kızılay ve AFAD araçları da bulunuyor.
Sınır geçtikten sonra şehrin hemen girişindeki kocaman bir "Türkiye Diyanet Vakfı" tabelası da gözlerden kaçmıyor.
Şehir ile ilgili olarak ise ‘kural yok’ desek yanlış olmaz.
Trafik ışığı yok, yol şeritlerini herkes kafasına göre rahatlıkla kullanabiliyor. Adeta ‘çamur deryası’ olan bölgede apartman yapılarını parmakla sayabilirsiniz.
Bölge halkı zamanını nasıl geçiriyor?
Öncelikle, bölgede devamlı bir telaş hali hakim.
Şehirde sokaklar dışında yaşam alanları bulunmadığı için herkesin sokakta olması bu telaş resmini çiziyor.
Tahmin edilenin aksine sokaklarda dolaşan kadınların sayısı da bir hayli fazla. Bunun bir sebebi de kentteki erkeklerin birçoğunun Esad rejimine, IŞİD’e ve PKK’ye karşı cephe hatlarında nöbet tutmaları.
Geriye kalan, cepheye gitmeyen ve kentte başka işle uğraşan erkekler ise akşamları birbirlerinin evinde buluşup iskambil kartları ile oyunlar oynuyorlar. Bu yüzden, bölgede eğlence için fazla seçenek bulunmuyor.
Amsterdam’da yaşamın merkezinde olan bisikletler, Azez’de motosiklet olarak karşımıza çıkıyor. Yediden 70'e herkes motosiklet kullanıyor.
Bölgenin çamurlu ve arazi alanlarının fazla olması nedeniyle genellikle pikap araçlar var. Pikap olmayan araçlar da çoğunlukla hasarlı. Zaten o yollarda çok sağlam kalmalarını beklemek güç.
Türkiye’nin bölgedeki rolü nasıl gözüküyor?
Bu bölgede bulunan muhalif savaşçılar, Türkiye’den Türk Lirası olarak maaş alıyorlar.
Bu bölgede bulunan muhalif savaşçılar PKK ile çatışıyorlar.
Bu bölgede bulunan muhalif savaşçılar, Türkiye’nin Suriye sınırında, PKK ile Türkiye arasındaki çatışmada tampon bölge görevi görüyorlar.
İki gün sonra röportaj için yanına gittiğimiz, Hatay Reyhanlı’daki Apaydınlar kampında kalan ÖSO kurucusu Riyad El Esad, devrimin güç kaybettiğini ve muhalif savaşçıların artık devrim askeri değil paralı askerlere dönüştüğünü söylüyordu. Bu cümle, Türkiye’den maaş alan ve PKK ile çatışan muhalif askerleri akıllara getiriyor.
Bu tampon bölge, yalnızca PKK ve Türkiye arasındaki sıcak çatışmadan dolayı değil, Türkiye’ye olası bir düzensiz göçün gerçekleşmesini de kontrol altına almış gibi görünüyor.
Çünkü, sadece Azez de yaklaşık 70 farklı mülteci kampı bulunuyor. Ve bu kamplarda ortalama 400 ila 450 bin kişinin bulunduğu belirtiliyor.
Bölgede Türk Lirası ile bir paket Winston sigara 5 TL, Marlboro ise 10 TL.
Benzin fiyatları ise Türkiye’den ucuz. Bir litre benzinin ortalama 13 Türk Lirası olduğunu söylüyor Mahmud.
Enerji kaynakları da Akenerji isimli Türk şirket tarafından tahsis ediliyor. Çadır kent ve bazı kamp bölgelerinde sayaç dahi bağlanmış durumda şirket tarafından.
"Serbest piyasa ekonomisi" kavramının olabilecek en "serbest" haliyle nasıl uygulandığını görebiliyorsunuz Azez'de. Bölgede Türk Lirası harcayabiliyorsunuz. Zaten Türkiye’ye bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü şubesi ile PTT’nin bir şubesi bulunuyor.
Bize bölgede eşlik eden Mahmud, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) (yeni adıyla Suriye Milli Ordusu) ile bağlantı kurarak bizi Ebu Arif isimli ‘muhalif savaşçı’ bir arkadaşıyla tanıştırdı.
Polis siren sesi yani ‘çakarı’ bulunan ancak hiç de polis aracına benzemeyen bir 4x4 pikap araçla cepheye doğru gidecektik. Mahmud’un aracından Ebu Arif’in aracına geçerek yola koyulduk.
"Şu an bizi izliyorlar’’
Cephede çekim yapmak için hazırlıklarımızı yapmıştık. Bu cephe, Azez merkeze 15 km mesafede bulunan Kel Cebrin bölgesi olarak geçiyor.
Bölge, bir dönem El Nusra ve IŞİD tarafından da kontrol altına alınmıştı.
IŞİD ve PKK örgütleriyle çatıştıklarını söyleyen muhalif savaşçı Ebu Arif, üç ayrı güvenlik noktası oluşturduklarını ve düşman cephesine en yakın nokta olan (600 metre) sıfır noktasına gideceğimizi söyledi.
İlk Suriye deneyimimde daha fazla korkacağımı düşünürken, daha soğukkanlı gözüktüğümü söylüyor Mahmud.
Yolda giderken zaman zaman aracın sağ ön koltuğunda oturduğum için sağ tarafımda PKK bölgesinin kaldığını ve camımı çok fazla açık tutmamam gerektiği hatırlatıldı.
Belki nişan alınmasına karşın bir önlemdi ancak füze geldikten sonra camı kapatmanın da çok bir anlamı olmazdı diye düşünüyorum.
Bir yandan da çekim yapmak için elimden geleni yapıyorum bata çıka gittiğimiz cephe yolunda.
Yolların kötülüğünü konuşurken, yolların iyi olması, muhalif savaşçı örgütü adına aksine dezavantajlı bir durum olabileceğini sesli şekilde düşündüm.
O malum soruyu soruyorum ne olabileceğini çok fazla kestiremiyorken ‘‘Şu an vurulma ihtimalimiz var mı?’’.
Ebu Arif, çok net bir ifadeyle ‘‘Tabi ki var! (PKK) Hatta şu an bizi izliyorlar’’ dedi.
Soğukkanlı durduğuma inanırken nabzımın yükselmesine sebep olan şey, kesinlikle vurulma ihtimalimizin olması değildi, devamında söylediği ‘‘Hatta şu an bizi izliyorlar’’ cümlesiydi.
600 metre öteden açık alanda 4x4 bir pikap aracı insan gözüyle görmek zor değilken, dürbün ile üstümdeki ceketin rengini bile görebilecekleri kesindi.
Ebu Arif, çok sayıda aracın gittiğimiz bu yolda ısı güdümlü füzeyle vurulduğunu bize hatırlattı.
Ebu Arif cepheye giden yolun ifşa olmasını istemediği için yolu direkt olarak çekmemi istemedi.
15 kilometre çamura bata çıka gittikten sonra PKK’nın cephe hattına 600 metre uzaklıktaki muhalif savaşçıların siperlerine ulaştık. Gözle görünür şekilde yaklaşık 2,5-3 metre boyunda yükseltilmiş toprak tepelerle, karşılıklı olarak savunma hattı oluşturulmuştu.
Siper almak için yükseltilmiş mini toprak tepelerin arkasında tek göz odalı bir barakada kalan bu savaşçılar bizi karşıladı. Vardığımız an itibariyle, kalaşnikoflu üç kişinin bulunduğu bu nokta ile birlikte soldan sağa olacak şekilde 150-200 metre arayla dizilmiş toplamda 10 siper noktası bulunuyor.
Türkiye tarafından Türk Lirası ile maaş alan bu muhalif savaşçılar, kendi devletinin rejiminden halkını koruyan bir birlik olmanın hem üzüntüsünü hem gururunu yaşıyorlardı.
"PKK’daki imkan bizde olsa… "
Savaşın 11 yılı geride kalmışken, ekipman yetersizliğinden dolayı çok zorluk çektiklerini anlatıyorlar.
Hemen karşı cephedeki PKK’nin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından desteklenmesinden dolayı, PKK’ye karşın imkanlarının çok az olduğunu söylüyorlar.
Mesela, PKK’deki gece görüş dürbününden bir tane kendilerinde olsa çatışmalarda kendilerinin lehine hemen fark ettireceğini ifade ediyor Ebu Arif.
Bize cephe noktasına eşlik eden Ebu Arif, PKK’nin mesafe yakınlığından dolayı zaman zaman bölgelerine sızmalar ile saldırı gerçekleştirdiğini anlatıyor.
Ne kadar sıklıkla saldırıların düzenlendiğini sorduğumda, haftada en bir kez çatışma olabildiğini anlattı Ebu Arif. PKK savaşçılarının geceleri zaman zaman 300 metrelik mesafeye yaklaşarak, muhalif savaşçıları devriyelerinin tespiti ve siper açıkları için keşif yaptığını söylüyor.
Siper noktasında görülecek çok şey yok ama gözlem ve neticesinde çıkarım yapılacak çok şey var.
Görülecek şey PKK bölgesi, ancak bakabilmek için eğilmek gerekiyor. Yoksa uzun namlulu silahlarla karşı karşıya kalabileceğimiz söyleniyor. Görülecek şey ise muhalif savaşçıların, briketten yapılmış barakalarda yağan yağmurda ıslak yataklarda uyanıyor olması.
Barakaya kameramla girdiğimde kendini gizlemeye çalışan savaşçı hemen üstündeki battaniyeyi yüzüne kadar çekti. Baraka da olsa, cephe de olsa bir battaniyenin yüzünü kapattığı kadar bir mahremiyete sahipti.
Mülakatlar için kadrajı düşünürken, yüzlerini gizlemelerini gerektiğini belirttiler. Yüzünü asker yeşili bir boyunlukla kapatan ortalama 26-27 yaşlarındaki savaşçı, nöbetlerini geçirdiği siperin kadrajında konuşurken, savaştan önce bir eczanede çalıştığını söyledi. İleride eczacı olmayı hayal etmiş ancak Suriye savaşı patlak vermişti. Belki de Suriye, yetişebilecek bir eczacıdan mahrum kalmış oldu…
Kampta bagajı açılan her araba bir ümidin parçası
Bölgedeki 70 farklı mülteci kampından biri olan ‘Dullar Kampı’nda yaklaşık 300 aile yaşıyor.
Tesadüf eseri buranın ‘Dullar Kampı’ olduğunu gittikten sonra öğrendik. Gittiğimiz günün ise 8 Mart olması başka bir tesadüftü. Gelin görün ki ne 8 Mart’tan haberleri var ne de dünyanın geri kalanında devam eden kadın mücadelesinden.
Bu kampta 10 ailenin kaldığı bir çadırda yaşayan 65 yaşındaki Rahiba Asr el Casim, zenginlik değil sadece yardım beklediklerini söylüyor.
Kamptaki çadırlar arasında durdurduğumuz aracımızın bagajına çekim ekipmanlarını almak için eğiliyorum. Ancak o sırada arabanın kenarına gelen çocuklar, bagajdan ne çıkacağını bilmeden, ellerimle bagajdan ne çıkaracağıma umutla bakıyorlar. Bir yardım çantası? Erzak kolisi? Hazır yemek? Çikolata, şeker? Veya oyuncak? Hepsi birer umut…
Bu savaş, büyük küçük demeden birçok can aldı, birçok çocuk ise savaşın gölgesinde can buldu.
Elimdeki kameradan korkup kaçan da oldu, oyuncak sanıp oynamak isteyen de…
Biz iki günün ardından Suriye’den çıktık. Ancak, bölge halkı bu savaş sürüncemesinden ne zaman çıkar bilinmez…
© The Independentturkish