CHP’nin İstanbul seçimlerini ittifak partileriyle birlikte yüzde 54 oy alarak tartışmasız bir farkla kazanması, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde güncelleme tartışmalarını da beraberinde getirdi. 16 Nisan 2017’deki anayasa değişikliği referandumundan sonra fiili olarak, 24 Haziran 2018 seçimlerinin ardından da resmi olarak uygulanan yeni sistem; sil baştan formatlanacak mı, yoksa bu güncelleme sınırlı mı tutulacak? Ankara kulisleri şimdi bu sorunun yanıtının peşinde...
İstanbul’u kazanan ittifakın ruhu, Türkiye geneline taşınabilecek mi?
İstanbul seçimlerine odaklı değerlendirmeler, kan kaybeden iktidar partisinin bundan sonraki seçimlerde yüzde 50+1 oy almasının mümkün olmadığı, muhalefetin çoğunluğu ele geçirebileceği öngörüsü üzerine bina ediliyor. Matematiksel olarak toplumsal muhalefeti de toparlayan CHP-İYİ Parti-HDP ittifakının, SP ve muhalefetteki diğer partileri de yanına alıp iktidara yürümesinin önünde hiçbir engel yok. Ancak MHP’nin yıpranmış AK Parti’nin payandası haline geldiğini dile getirerek milliyetçi seçmeni konsolide etmeyi hedefleyen İYİ Parti’nin, HDP ile adı konmuş siyasal bir zeminde buluşması zorlama bir terkibe işaret ediyor.
Mesela 3 Temmuz Çarşamba günü HDP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan’ın TBMM Genel Kurulu'nda “İyi Parti size söylüyorum” hitabıyla başlayan “size rağmen içinde bulunduğunuz ittifaka, HDP ve PKK’ya gönül verenlerin de olduğu insanlar oy verdi, şu an koltuklarınızda HDP’nin oylarıyla oturuyorsunuz” çıkışı İYİ Parti ve CHP tarafından ne kadar absorbe edilecek?
İşte HDP’li millet ittifakının uzun ömürlü olup olmayacağını gündelik siyasetteki bu ve benzer sorulara verilecek yanıtlar ortaya çıkaracak.
Kabine revizyonu ve sistem güncellemesi
İktidar cephesinde ise tepkili taban, özeleştiri ve muhasebe sürecinin tamamlanıp somut adım atılmasını bekliyor. G20 zirvesi öncesi parti içi istişare toplantılarında “Aileme de dokunsa ne gerekiyorsa yapılacak” dediği öne sürülen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin’den döner dönmez ayağının tozuyla da görüşmelerini sürdürdü.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Erdoğan, AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu başta olmak üzere partinin önemli isimleri ile MYK ve MKYK üyeleri ile görüştü, grup grup milletvekilleriyle de bir araya geldi. Görüşmelerde Erdoğan’a İstanbul seçimlerinde MHP’li seçmenin gerekli katkıyı yapmadığı, Kürt seçmenin kaybedildiği, Türkiye ittifakı ihtiyacının göz ardı edilmemesi gerektiği, parti içindeki çıkar ve güç odaklarının varlığı nedeniyle büyük bir bölünmenin yaşandığı, AK Parti’nin artık toplumun taleplerini karşılayan politikalar üretmekte güçlük çektiği, partinin söylem ve politikalarının sosyal medya mecralarında toplumsal muhalefeti sürükleyen gençlere hitap etmediği dile getirildi. Bu tespitler karşısında Erdoğan’ın tavrı ne olacak, merak konusu...
Müsteşarlık müessesesine mi dönülecek?
Bu arada İstanbul seçimleri sonrası ortaya çıkan tablo; teşkilatlarda ve kabinede olası bir revizyonu gündeme getirmekle kalmadı, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde bir güncelleme tartışmasını da siyasi ajandanın en üst sırasına taşıdı.
Bu tartışma sıcaklığını korurken 6 ay önce Cumhurbaşkanlığı bürokrasisinin sistemin sağlıklı işleyip işlemediğiyle ilgili bir çalışma yapmaya başladığı ortaya çıktı. Edinilen bilgilere göre; tüm bakanlıkların ve kurumların strateji başkanlıklarından sistemin tıkandığı noktalarla ilgili rapor hazırlamaları istendi.
Cumhurbaşkanlığından bakanlıklara iletilen sorular arasında en dikkat çekici olanı ise “Müsteşarlık müessesesinin kaldırılması kurumlarınıza nasıl yansıdı” sorusuydu. Alınan cevapların bir kısmında bakanlığın ve bürokrasinin hafızası konumundaki müsteşarlığın yerinin doldurulamadığı, bakan yardımcıları arasındaki görev dağılımının koordinasyon sıkıntısına yol açtığı, bakan ve bakan yardımcılarının takvimine göre mesai yapan bürokratların kendi gündemlerinden uzaklaştıkları not edildi.
Hatırlanacağı üzere 16 Nisan 2017’deki referandumla çerçevesi çizilen yeni sistemin bürokrasisi, 24 Haziran 2018 genel seçimlerinde Erdoğan’ın devlet ve hükümet başkanı olarak seçilmesinin hemen ardından yayınlanan KHK’larla şekillendirildi.
703 sayılı KHK ile müsteşarlık ve müsteşar yardımcılığı kaldırıldı. Bazı müsteşarlar, bakan yardımcısı yapıldı, bazıları kurum başkanlıklarına getirildi. Aynı KHK ile üst düzey kamu yöneticilerinin mali ve sosyal haklarının Cumhurbaşkanlığınca belirlenecek usul ve esaslara göre belirleneceği ifade ediliyordu. Bu KHK ile bir devir kapanırken bürokrasinin hızlı yönetilmesi ve yönetim mekanizmalarındaki işleyişten sorumlu, imza yetkisi bulunan tek kişinin bakan olması öngörülüyordu.
Aslında bir yıllık tecrübe gösterdi ki bu yöntemle sadece müsteşarlık kaldırılmış olmadı; siyasi temsil makamı da olan bakanın fiili olarak müsteşar düzeyine indirilmesine; bakanlıkların sekreterliğe dönüştürülmesi de politika kurullarıyla güçlenen Cumhurbaşkanlığı bürokrasisine bağlı bir devlet yapısının ortaya çıkmasına neden oldu. Tek merkeze yönelen iş akışı, parlamenter sistemde eleştirilen hantal bürokrasinin performansının da gerisinde kaldı. Halihazırda Ankara’da özellikle yasal düzenleme gerektiren değişiklikler güçlükle hayata geçirilebiliyor.
Örneğin parlamenter sistemde bakanlıklar yasa tasarısı olarak hazırladıkları taslak metinleri doğrudan Meclis’in gündemine getirebilirlerken şu an bir kanun değişikliği talep eden bakanlık; önce Cumhurbaşkanlığındaki ilgili politika kurulunun görüşünü alıyor, ardından Cumhurbaşkanına sunum yapıyor. Daha sonra partinin yetkili organlarının kanaati alındıktan sonra grup yönetimine götürülen metin, milletvekillerince yapılacak değişikliklerin ardından imzalanırsa Meclis’in takvimine öyle işlenebiliyor. Komisyonlarda bakanlıkların dahli olmadan ortaya çıkan metin, genel kuruldaki görüşmelerden sonra yasalaşıyor.
İktidar partisi için 2019 yerel seçimlerinden sonra ortaya çıkan bu sistem tartışması öngörülebilir bir krizdi aslında. Çünkü 2017 referandumundan önce AK Parti’nin yetkili organlarında Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en az üç seçim döneminde oturmaya başlayacağı yönünde değerlendirmeler de yapılmıştı. Yani yeni sistemin oturması için birçok yasal düzenleme, hatta anayasa değişiklikleri gerekebilir.
Belki de sistemdeki ilk güncelleme kökü binlerce yıllık Türk devlet geleneğine dayanan müsteşarlık müessesesine dönülmesi olacak. Kim bilir?
© The Independentturkish