Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, iki haftadan uzun bir süre önce Ukrayna'yı işgal etmeye başladığı sırada ne yaptığını bilen bir adama benziyordu.
Ulusal Güvenlik Yüksek Kurulu ile televizyonda yaptığı görüşmede, açık hedefleri olan bir savaş planı olduğu izlenimini vermişti.
Ancak şimdi bu izlenimin yanlış olma ihtimalini görüyoruz. Başka bir değişle; ya Putin ne yaptığını bilmiyor ya da daha da kötüsü ne istediğini bilmiyorsa?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Putin başlangıçta "savaş" terimini kullanmayı reddetti. Bunun sebebi, bu 'özel operasyonunun'; 'iki bağımsız cumhuriyet' olma vasıflarıyla Donetsk ve Luhansk ayrılıkçı bölgeleri üzerindeki kontrolünü güçlendirmek gibi sınırlı bir amaç güttüğü izlenimini vermek istemesiydi.
Bununla birlikte kısa sürede arzusunu bununla sınırlamak istemediği anlaşıldı.
Burada Putin'in 8 yıl boyunca iki bölgeyi fiilen kontrol ettiğini ve bu dönemin büyük bir kısmının Kiev'deki yetkililerle yapılan Minsk Anlaşması sayesinde oldukça sessiz geçtiğini belirtmekte fayda var.
Halihazırda zaten mevcut olan bir şeyi elde etmek için bazıları Belarus'ta olmak üzere yaklaşık 200 bin askeri seferber etmeye gerek yoktu.
Bir sonraki adım, Putin'in Donbas'ın zaten kontrol ettiği kısmıyla yetinmeye razı olmayarak Ukrayna'nın kontrolü altında bulunan yüzde 60'ı da ele geçirmek için harekete geçmesiydi.
Gerçekten de ikinci hafta boyunca kuzeyde Harkov ve güneyde Mariupol'a saldırılar başlatarak kuzey-güney hattı boyunca tüm Donbas'ı Ukrayna'dan ayırmak istediği izlenimi verdi.
Ancak Putin'in kuvvetlerinin Kiev'e girmesi de dahil olmak üzere Batı'ya doğru ilerlemesiyle bu aşamayı da geride bıraktık.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Putin'le her görüşmesinde başkanın askeri hedefleriyle ilgili yeni ve farklı bir şey duydu.
Putin ikinci haftanın sonunda, Ukrayna'yı bir ulus-devlet olarak parçalama hedefini açıkladı. Herkese Hitler'i ve Avusturya'yı Panzerfaust Harekâtı ile ilhak etmesini hatırlattı.
Ancak bu amaç da bir diğer hayal olarak göründü. 1938'de Avusturya, farklı bir ulusal kimliğe sahip olmayan büyük bir imparatorluğun son parçasıydı.
Hugo von Hofmannsthal ve Stefan Zweig bile Avusturya'yı Alman dünyasının bir parçası olarak görüyorlardı.
O zamanlar siyasi olarak aktif Avusturyalıların büyük kısmı Alman İmparatorluğu (Deutsches Reich) ile birleşme fikrine sempati duyuyordu.
Zaten Adolf Hitler aslen Avusturyalıydı. Ancak bugün Ukrayna'da hepsini olmasa da çoğu Ukraynalıyı birleştiren "güçlü bir ulus" duygusu var.
Donbas'ın işgal altındaki bölgelerinde bile neredeyse hiç Rus yanlısı seçim bölgesi yok. Ayrılıkçılar etkili sivil yönetimler kuramadılar ve tamamen Rus gücüne bağımlı kaldılar.
Bazı Batılı askeri analistler işgal başladığı sırada "Gerasimov Doktrini'nin" yol gösterici ilkeyi oluşturacağını düşünüyorlardı.
Adını Rusya Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov'dan alan bu doktrinin Amerikan Generalleri David Petraeus'un ve James Mattis'in Irak'ta kullandıkları yöntemlerden ilham aldığını düşünülüyor.
Bu daha sonra "NATO" planlamacıları tarafından "hibrit savaş" olarak sınıflandırıldı.
Buradaki temel fikir, yerel müttefiklerden ve belirgin resmi işaretleri olmayan birliklerden oluşan karma kuvvetlerin hizmetinde sert güç kullanımıdır ve bu kuvvetler gerçek veya potansiyel düşmanlara verilen geniş çaplı rüşvetlerle destekleniyor.
Ancak son iki hafta, Putin'in savaşının "Gerasimov Doktrini'ne" göre -eğer böyle bir şey varsa- planlanmadığını gösterdi.
Gerasimov'un Putin ile televizyonda yayımlanan "güvenlik" oturumu sırasındaki sürpriz davranışı, onun büyük başkanın ne planladığı hakkında herhangi bir fikri olmadığı izlenimini verdi.
Gerçekten de Putin'in aklından ne geçtiğini anlamak zor. Ancak son iki hafta, savaşını geleneksel bir askeri strateji değil, KGB kurallarına göre planladığını ortaya koydu ki bu strateji temelde yoğun ve ayrım gözetmeyen güç kullanımına dayanmaktadır.
Gerasimov ve profesyonel ordu, kendi adamları arasındaki kayıplardan endişe ederken Putin mümkün olduğu kadar çok tahribat yaratmaya odaklandı.
Resmi veriler, Rusya'nın savaşın ilk haftasında verdiği kaybın günde 100'den fazla olduğunu gösteriyor.
Bu sayı, Rus kayıplarının günde sadece altı olduğu Afganistan ile kıyaslandığında neyin yanlış gittiği sorgulanabilir.
Rusya'nın Ukrayna'daki kayıpları, 2008'de Gürcistan'a karşı verilen savaştakinin iki katına ulaştı.
Ayrıca Kırım'ın 2014'teki ilhakı da önemli kayıplar olmadan gerçekleşmişti.
Putin, Ukrayna'da Mattis ve belki Gerasimov'un zafer için önemli gördüğü hedef olan 'kalpleri ve zihinleri kazanmak' ile ilgilenmedi.
Korkunç İvan, Putin'e ilham veren bir ideal olarak görünüyor. Nitekim Putin güçlerinin Suriye içinde yaptığı gibi; insanları korkutmak ve onları acı bir teslimiyete zorlamak istiyor.
Durumu daha da karmaşık hale getiren, Putin'in Moskova ve Kiev'deki Ortodoks kiliselerinin yeniden birleştirilmesinden bahsetmeye başlamasıdır.
Klasik savaşta doğrudan hedef üç kelime ile formüle edilir: Zafer, tasfiye ve hakimiyet. Putin'in benzersiz savaş tarzı ise başarıyı enkazlar ve geri bıraktığı sivil ölümlerle ölçüyor.
Çeçenistan'da Grozni, Suriye'de Humus ve Halep bu bağlamdaki birçok örnekten sadece ikisidir. Putin'in güçleri Suriye'nin içinde herhangi bir yeri işgal etmedi ve tam kontrol altına almadı.
Ayrıca bu kuvvetler geniş alanları etkin bir şekilde kontrol etmiyorlar. Putin'in Akdeniz'in Suriye kıyılarında güvenlik altına aldığı deniz hava üsleri bile savunmasız durumda.
Taraflardan biri, karşı taraf en azından yenilgiyi kabul ederse savaşı kazanabilir.
Bu, tüm kötü seçeneklerin en iyisidir. Belki de bu yüzden 1945'ten bu yana hiçbir taraf kesin olarak bir savaşı gerçekten kazanamadı.
Askeri bilim ile ilgilenenler arasında meşhur olan sözlerden biri, savaşın generallere bırakılamayacak kadar ciddi bir mesele olduğudur.
Ancak Putin'de meseleyi KGB ajanlarına bırakmak gibi en kötü senaryoyu görüyoruz. Putin uzun süre daha enkazları yığmaya devam edebilir.
Çünkü hava gücünü tekelinde bulunduruyor ve güçleri bir gün Kiev'e veya geri kalan bölgelere girebilir ya da Beşşar Esad'ın Ukrayna versiyonu Viktor Yanukoviç'i başkanlık sarayının kalıntıları içine yerleştirebilir.
Ancak Putin'in yapamayacağı şey, Ukrayna'yı istediği gibi yeniden inşa etmektir.
Bundan 2 bin yıl kadar önce yaşamış olan tarihçi Tacitus, Romalı işgalcilere karşı savaşan bir Kelt direniş liderinin şu sözünü aktarıyor:
Her tarafı yakıp yıkıyor ve buna barış diyorlar.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil