Tukidides'in tuzağı başarısız mı oldu?

Bugün, ABD-Çin ilişkilerinin geleceğinin ancak iki ülke arasındaki tarihe yakından bakıldığında çözülebileceği kesin görünüyor

Fotoğraf: AFP

Belki de geçen pazartesi günü ABD ve Çin devlet başkanları arasındaki sanal zirvenin saatlerinin sonunda akıllarda oluşan soru işareti, Washington ve Pekin'e kurulan Tukidides tuzağına odaklanıyordu.

İki taraf arasındaki ideolojik çatışmada uzlaşma veya hasımların dağılması söz konusu olmadığı göz önüne alındığında; tuzak başarısız mı oldu yoksa tepenin ardında başka bir şey mi var?

Son dört yılda dünya, Sparta ile Atina arasında milattan önce gerçekleşen bu tuzağın hikayesini sık sık hatırlar oldu.

Sparta, Mora (Pelopones) Yarımadası'nda üstün olan ülkeydi. Atina'nın askeri ve ekonomik açıdan kapsamlı kalkınışı, onu korkuttu.

Bu nedenle, art arda otuz yıl süren ve sonunda Atina'nın yıkımına ve Yunan uygarlığının altın çağının sona ermesine yol açan bir savaş başlatmaya karar verdi.
 

 

ABD'li ünlü profesör ve politikacı Graham T. Allison, 2017 yılında yayımlanan 'Destined for War: Can America and China Escape Thuchydides's Trap?' (Savaşın Kaderi: Amerika ve Çin, Tukidides'in Tuzağından Kurtulabilir mi?) adlı meşhur kitabıyla bu ifadeyi ilk kullanan kişi olarak kabul ediliyor.

Bu terim hızla popülerlik kazandı. New York Times gazetesinin 6 Nisan 2017 tarihli sayısında eski ABD Başkanı Donald Trump'ın Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesi münasebetiyle verilen reklamla popülaritesi hızla arttı.

Geçmişin gölgesinin, bugüne düştüğüne işaret eden Allison, Doğu Asya bölgesindeki her iki büyük oyuncuya ahlaki bir yükümlülüğü paylaştıklarını ve Tukidides'in tuzağından uzaklaşmaları gerektiğini hatırlattı.

Dünya neden Pekin ile Washington arasındaki ilişkilerin düzeyi konusunda endişeli ve dertli görünüyor?


Küresel ekonominin bel kemiği haline gelen iki başkent olduklarını söylemeye gerek yok.

İkisinin arasındaki herhangi bir huzursuzluk dünyayı olumsuz etkileyebilir. Dünyanın ve sakinlerinin güvenliği ve istikrarı üzerinde yansımaları olacağı açıktır.

Ayrıca Amerika ve Çin, iklim değişikliğinden ve bunun dünya çapındaki yıkıcı yansımalarından sorumlu karbon emisyonlarının yüzde 40'ından fazlasından ortaklaşa sorumludur.

Bu, Sparta ve geleceğin Atina'sı olarak var olan iki büyük kutup arasında bir fikir birliği olmadan, uluslararası iklimin kaderinin ne onların ne de dünyanın diğer sakinlerinin kurtaramayacağı felaket tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı anlamına gelir.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

ABD Başkanı Joe Biden ve Şi Cinping arasında 3 saat 24 dakikadan fazla bir görüşme gerçekleşti.

Medyaya kapalı olarak gerçekleştirilen görüşmede, herkes iki tarafın yaptığı basın açıklamalarına güvendi.

Şüphesiz ki bu açıklamalar iki taraf arasındaki ilişkilerin gidişatı ve seyri hakkında bilgi açlığını tatmin etmeyen alışılmış geleneksel diplomatik dilde formüle edilmişti.

Merhum Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, dünya siyasetinin coğrafi haritalara bakmadan okunamayacağını söylerken haklıydı.

Bugün de ABD-Çin ilişkilerinin geleceğinin ancak iki ülke arasındaki tarihe yakından bakıldığında çözülebileceği kesin görünüyor.


ABD'nin Çin ile siyasi ilişkilerinin gözlemcileri, Çin'le şu anda dördüncü aşamasında olduğunu düşünüyorlar.

İlk aşama, 1949'da Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşundan ABD Başkanı Richard Nixon döneminde yakınlaşma gerçekleşene kadar açık bir düşmanlık halinde devam etti.

ABD, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden başlayan iç güç mücadelesini komünistlerin kazanmamasını çok istedi.

Bu olaydan sonra karşıt taraflardaki iki ülke Kore Savaşı sırasında savaştı.

İkinci aşama, Sovyetler Birliği'ne karşı ortak bir düşmanlığa ve ABD ile Çin arasında Sovyet tehdidine karşı ortak bir eyleme tanık oldu.


Geçen pazartesi günü gerçekleştirilen görüşme, göreceli değil, mutlak Amerikan pragmatizminin bir biçimiydi.

Görünen o ki, uluslararası hegemonya yolunu arayan geleneksel üçlüyü içeren hareket içinde tarih tekerrür ediyor.

Washington-Moskova-Pekin ve sahne bir sandalye kapmaca oyununa mümkün olduğunca yakın ve diğerini çemberin dışına iten kazanır.


Çin hükümeti 1989'da Tiananmen Meydanı'nda yüzlerce, belki de binlerce demokrasi yanlısı protestocuyu öldürdüğünde, ABD-Çin ilişkileri idealizm veya ahlakın değil gerçekçiliğin yörüngesinde kaldı.

George W Bush yönetimi, Moskova'ya mümkün olduğunca fazla baskı uygulamak için Pekin ile ilişkilerini sürdürmeyi seçti.


Daha sonra, 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra, ilişkiler, yatırım ve ticarette artışa ve Çin'in küresel ekonomiye entegrasyonuna tanık olan üçüncü aşamasına girdi.

İlişki daha sonra Çin'in dışa açılmaması ve açık piyasa ekonomileri arasında gezinmedeki başarısızlığı ve Batı neoliberalizminin enlem ve boylamları nedeniyle fiyasko ile sonuçlandı.

Herkes Pekin'in Washington'u parasal caydırıcılıkla tehdit ettiğini düşündü.

Şimdi mesele ekonomik ve gelişimsel olarak düzeltildikten sonra yavaş yavaş nükleer caydırıcılığa dönüşüyor.

O halde Biden yönetimi neden Çinlilerle tekrar konuşma zahmetine girdi?
 

 

Asıl hedefi gerçekçi olarak Pekin değil Moskova olan eski tuzaktan kaçınmaya çalışan yeni gelişmeler, özellikle de ülke içindeki Amerikan sesleri, karada ve uzayda ürkütücü Rus ilerlemesini takip etmekten kaynaklanan dikkat dağınıklığı nedeniyle Çin'e aşırı ilginin stratejik bir hata olduğu konusunda uyarıyor.

1982'de fırlatılan eski Cosmos uydusunu yok eden Rus füzesi denemesi, Amerikalıların gözlerini uzaydaki projelerini tehdit eden tehlikeye açtı ve bu, buzdağının sadece görünen kısmı.

Geçen pazartesi günkü toplantı özellikle de Çin'in bunu alenen reddettiği, aslında dünyanın yeteneklerini tekelleştirmeye çalışan Amerikan Aristotelesçi modeliyle karşı karşıya gelen Konfüçyüsçü yaklaşıma benzer şekilde kendi sürdürülebilir kalkınma ideolojisini desteklemeye çalıştığı göz önünde bulundurulduğunda en iyi ihtimalle tuzağa ulaşmayı erteler fakat engellemez.

Bitirmeden önce…  

Biden yönetimi, Rusya-Çin ilişkilerinin çarklarına sopayı sokmayı başardı mı?

Bir sonraki yazımızda ele alacağız inşallah…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU