Filistin edebiyatı, bağımsızlık yerine kurtuluş sloganını kullanmayı tercih etti.
Bağımsızlık sloganının kullanılması gerektiğinde bu, karara bağlıydı.
Devrimin genişçe ve hızlı bir biçimde büyüme döneminde, değerli coğrafi üçgende (Ürdün, Suriye, Lübnan) devrimin hem askeri hem de sivil tarafı kurtuluş sloganını benimsemiş durumdaydı.
Kerame Çarpışması'ndan sonra bu slogan neredeyse kutsallık kazandı. Bunun üzerine devrim büyüdü ve ardından kapasitesini aşmakla itham edildi.
Arap ve İslam dünyasının kapıları ona açıldı. Birleşmiş Milletler (BM) de dahil olmak üzere uluslararası kurumlar işin içine girdi ve devrim dünya çapında güçlü kitlesel bir desteğe ulaştı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu yayılımın ışığında, değerli coğrafi üçgendeki yetkililerin endişeleri arttı.
Ürdünlüler toplumlarının ve ülkelerinin topraklarında bir alternatife dönüşebilecek paralel bir yönetimin kurulmasından korktular.
Aynı zamanda slogan veya kurtuluş hedefiyle doğrudan herhangi bir ilgisi yokken aşırı müdahaleye kaçan yollarla birlikte "Amman Arapların Hanoi'sidir" sloganının kullanımasından korktular.
Özetle kurtuluş devrimi kendisini çok kısa bir süre sonra en önemli ve asıl vatanına en yakın olan coğrafyadan çıkarak ilk üssü olan Suriye'de buldu.
İşgal altındaki Golan Tepeleri'nde konuşlanmaları da dahil olmak üzere sayıları iki katına çıksa bile devletin devrimcilerin hareketini kontrol altında tutabilecek gücü vardı.
İşte bu noktada Suriye'nin esas ihtiyacının ikilemi ortaya çıktı ve Yaser Arafat bundan bağımsız olarak kararını vermek istedi. Bu, Filistinlilerin kendilerini etkisi altında buldukları en zor ikilemdi.
Filistin'in Suriye'deki bağımsız karar sloganı, birçok ülkede görüldüğü gibi devrimin ve bunun çerçevesi olan Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) meşruiyetinin ve gücünün bir teyidi olarak değil de Suriye'nin merkezinde, Filistin davasının bulunduğu ulusal meselelere olan birincil bağlılığından uzaklaşma eğilimi olarak görüldü.
Bu noktada, Filistin arenasındaki ve Arap halkı arasındaki güçlü adam Arafat ile jeostratejik arenada daha güçlü olan Hafız Esad arasında karşılıklı ikaz denklemi doğdu.
Bu karşılıklı ikaz durumu, Esad'ın uzantılarını, coğrafyasını ve konumunu kullanarak Filistin'in durumuna müdahalesini artırmasına yol açtı.
Bu da Filistin'in bağımsızlık kararının Arafat'ın istediği ölçüde uygulanmasını imkânsız hale getirdi.
Suyun boşluk bulduğu her yere aktığı Birleşik Kaplar Teorisi'ne göre Ürdün'den kovulan ve Suriye'de kontrol altında tutulan devrim Lübnan'a gitti.
Bunun ardından ortaya çıkan karşılıklı korkular Ürdün ve Suriye sahalarında ortaya çıkan korkulardan çok daha büyüktü.
İşler en nihayetinde devrimin Lübnan'ın güneyinden ve Beyrut'tan büyük oranda çıkmasıyla sonuçlandı.
Bununla birlikte en nihayetinde devrimin terk etmesi gereken kuzeyde de endişe vardı.
Dağları, denizleri ve nehirleri yerlerinden oynatan erozyon sadece doğada gerçekleşen bir olay değildir.
Siyasette de buna benzer bir şey vardır. Nitekim Filistin devrimi silahlı mücadele coğrafyasından ayrılarak siyasi çözüm coğrafyasının kollarına atıldı.
İlk ayrılış, Arafat'ın son coğrafi savaş kalesi olan "Trablus, Lübnan ve kamplarına" doğrudan Mısır ve Fransız çabasıyla gitmesi ile oldu.
Bunun esas sonucu, o sırada daha büyük tabuyu yıkmak olarak tanımlanan şey aracılığıyla Mısır üzerindeki Arap kuşatmasını kırmaktı.
Arafat'ın gemisinin Mısır anakarasına demirlenmesi, uzun bir yolculuktan sonra Cumhurbaşkanı Mübarek'in Arafat'ın elini tutup onu İsrail tarafından kontrol edilen bir sınır kapısından Gazze Şeridi sınırlarına getirmesine yol açan stratejik bir siyasi demirlemeydi.
Filistinliler bağımsız kararlarını veya alabildikleri kadarını elde etmeyi başardılar; ancak sahada bağımsız bir devlete dönüşmelerini sağlayacak güvenli ve etkili destek tabanlarını kaybettiler.
Çünkü siyasi bağımsızlıklarını oybirliğiyle oluşturdukları parlamentoları aracılığıyla Cezayir topraklarından tarihsel bir önemi olan manevi bir ritimle ilan ettiler.
Devletler, yeni filizlenen sürgün devletinde elçilikler açmak için adeta birbirleriyle yarıştılar.
ABD ve İsrail'de bile FKÖ temsiliyeti ve varlığı gelişti.
Anavatan içindeki Filistinli kitleler Madrid ve Oslo dönemlerinde, tarihte eşi benzeri olmayan ortak bir uluslararası uzlaşma ile mücadelelerini, özellikle de Birinci İntifada'yı İsrail hükümetini etkileme noktasına taşıyan ek bir yenilenebilir enerji ile doldular.
İsrail'in FKÖ ile uğraşma konusundaki tabuyu aşmaktan başka seçeneği yoktu.
Bu makalenin girişinde değindiğim siyasi erozyon faktörleri, kurtuluş ve bağımsızlık sloganlarını zayıflattı.
Hatta herkesçe bilinen kavramları bile değiştirdi. Zira kurtuluş uzlaşmaya dönüşürken bağımsızlık ise şair Mahmud Derviş tarafından yazılan ve Filistin durumuna yönelik politikalarda ve tutumlarda önemli değişikliklere yol açsa da pek çok kişinin kendisine sadece şiir olarak baktığı dizelerinin sınırları dışına çıkamadı.
Şimdi...
İşler klasik anlamda kurtuluşa ve bağımsızlığa doğru değil, Filistin ulusal hareketinin, devrimlerinin ve güçlerinin esas ve daimî sloganı olan kurtuluşa doğru ilerliyor...
En sık kullanılan tabir olarak bağımsızlık ve çaba, bir vatanı ve halkı kurtaramamış olsalar da Filistinlilerin sahip oldukları en önemli şeyi korudular.
O da hayalin korunması ve kuşatılmış iki sloganın alternatifi olmayan kucaklaşmasıdır.
Tıpkı erozyon faktörlerinin dağları, denizleri ve nehirleri yerlerinden oynattığı gibi Filistinliler de halen durumun değişeceğini umuyorlar.
Filistinlilerin ilk ve son silahları "ne yükseltilecek beyaz bir bayrağın olması ne de sahipleri tarafından öldürülecek bir hayalin olmasıdır."
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil
© The Independentturkish